Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin çocuk politikası yok ama hükümet politikalarını çocuklar üzerinden yürütmekten geri durmuyor. Bunun en önemli ayaklarından biri de Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) eliyle düzenlenen eğitim alanı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin önünün tıkanması üzerine gidilen 22 Temmuz seçimi sonrasında herkesin en fazla telaffuz ettiği sözcüklerden biri "uzlaşma" oldu. AKP'nin ciddi bir seçmen desteğini alarak seçimden çıkması üzerine baştan beri muhalefet görevini kendine biçen ordu ile hükümet arasında oluşabilecek gerginliğin rahatlarını kaçıracağını hissedenler her iki taraftan da "uzlaşma" istedi.
Aldım, verdim, ben seni yendim
Köksal Toptan gibi merkez sağdan gelen bir isim Meclis Başkanlığına getirildi, sosyal demokrat olarak anılan isimler AKP listelerinden Meclise girdi, Ertuğrul Günay kabineye alındı. Karşılığında da ordu muhalefetinin ve onun ardına takılan başta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmak üzere laikçi kesimin itirazının ana hedeflerinden Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.
Sonuçta, 12 Nisan'da Yaşar Büyükanıt'ın dalgalandırdığı deniz artık durulmuş görünüyor. Hatta durumu fark eden ana akım medya da tekrar bu hengamede yeterince eğilemediği Kürt Sorununa dönmüş durumda. "Baydemir Çizmeyi Aştı" manşetlerinden "Teröristin cenazesini belediye taşıdı" rutinine kadar tüm habercilik araçları kullanımda.
Aradan kayan yıldız: Hüseyin Çelik
Herkes Gül'e odaklanmışken bir ısrar üzerinde durulmadan geçti: Geçtiğimiz beş yıl boyunca birçok sözü ve uygulaması tartışma yaratan ve oynanan "kabine-toto"larda dışarıda kalmasına kesin gibi bakılan Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunu korudu. Çelik'in geçmiş dönem icraatları yeni eğitim yılı başlarken eğitimcileri, çocukları nelerin beklediği hakkında fikir verebilir:
Eğitim emekçileri: Özlük haklarının iyileştirilmesini isteyen öğretmenlerle ilgili 23 Kasım 2005'te Çelik "Öğretmenler günde iki saat çalışıyor. İdareyle anlaşıp eve gidiyorlar" dedi. Bakan, Eğitim-Sen'in protesto eylemini "illegal" ilan etti. Bakanlığın sınavsız atama yapmasını sağlayan, müdür ve müdür yardımcıların atanmasında yönetime geniş yetki veren yönetmelik değişikliği Danıştay'dan döndü.
Neo-liberalizm: Çelik'in "herkese eşit eğitim" için önerdiği çözüm bakanlık kaynaklarını özel okullara aktarmak oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan da "Devlet çekilsin eğitim özelde kalsın" dedi. Bu tasarı veto edildi.
İslami etkiler: Çelik, 2005'te Açık öğretim lisesinde bir dönem okuyanların lise mezunu sayılması için yönetmelik değişikliği önerdi. Eğitim-Sen'e göre bu İmam Hatip mezunlarının kendi alanları dışında üniversiteye girmesinin önünü açmayı hedefliyordu. Bu konuda birçok "çözüm önerisi" icat edildi. Darwin teorisine karşı dini bir açıklama getirmeye çalışan "Yaradılış Atlası" liselerde öğretmenlere ücretsiz dağıtıldı. Bağcılar Lisesi'nde öğrencilere toplu namaz kıldırıldığı gazetelere çıkınca Milli Eğitim Müdürü "Din ve vicdan özgürlüğü var" dedi. MEB'in önerdiği "100 temel eser" arasında yer alan bazı kitapların "İslamleştirildiği", Pinokyo'nun "Galip Dede" olduğu görüldü.
Öğrenciler: Okullarda artan şiddete karşı Çelik'in önerisi "çocukları tecrit etmek" oldu. Uzmanlar bunun "hem pedagojik hem psikolojik olarak kabul edilemez" olduğunu söylüyordu. OKS'de diploma notları yanlış hesaplandı, yüzlerce öğrenci mağdur oldu sıralamalar değişti. Müfredat değişti ama çocuklar zorunlu olarak din dersi almaktan kurtulamadı
Söz uçar!
Erdoğan'ın geçen hafta yaptığı "hükümet programı" konuşmasında bunların hiçbirinden bahsedilmiyor. Aksine okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasından, okullaşmanın yüzde 100'e çıkarılmasına kadar bir dizi hedef sıralanıyor.
Bu sözlerin üzerinde "uzlaşma" sağlamak kolay ama Çelik'in sarsılmaz varlığı yeni hükümet üzerindeki uzlaşmanın yoksul, yoksun öğrenciler ve eğitim emekçileri için ne anlama geldiği konusunda turnusol işlevi görüyor.(EÜ)