İki komşu kent Adana ve Hatay.
Aynı denizi, aynı havayı paylaşıyorlar. Sırtlarını Toroslara dayayıp Çukurova’da ortaklaşıyorlar.
Şimdi onları birleştiren başka bir şey var: Kömürlü termik santral mücadelesi.
Türkiye’de kömüre hücum politikasının en yoğunlaştığı yerlerden biri de İskenderun Körfezi.
Körfezin, Hatay İskenderun ve Adana Yumurtalık yakasına 16 yeni kömürlü termik santral yapılmak isteniyor. Zaten hali hazırda dört termik santral var.
Yani düşününün tek bir körfezde 20 santral, belki de fazlası…
Kurulması planlanan santrallere komşu iller Mersin ve Osmaniye’yi de katın, özetle yaklaşık 6 milyonun sağlığını, yaşamını ilgilendirecek bir kirli enerji politikasıdan bahsediyoruz.
Üstelik zaten hali hazırda bu bölge yeterince kirli. Çünkü İskenderun Körfezi Türkiye’nin en önemli sanayi bölgelerinden biri.
Çelik üretiminde 1 numara
İskenderun sahili |
Körfez, Türkiye’nin bir numaralı çelik üretim bölgesi. İskenderun’da 10 demir çelik fabrikası, birçok hurda demir çelik tesisi var. Osmaniye ve İskenderun’da 5 adet çimento fabrikası mevcut, inşaatı süren Ortadoğu’nun en büyük çimento fabrikası da cabası. Uluslararası ve ulusal petrol boru hatlarını da üstüne ekleyin…Tablo bu.
Bölgedeki termik santral macerası ise ilk olarak İskenderun’da demir çelik fabrikasının kendi enerjisi için kurduğu küçük bir santralle başlamış. Ardından 2003’te Adana Sugözü’nde açılmış son olarak da iki yıl önce İskenderun’da açılmış.
Tüm bu yatırımların hava, toprak ve suda ciddi bir kirlilğe neden olduğu çeşirtli araştırmalarla tespit edilmiş. Ancak bu durum, bölgeye olan hücuma engel değil.
Narenciye cennetine termik santral
Erzin'de doğalgaz santralinin yanına kömürlü termik santral kurulmak isteniyor |
Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL) davetiyle bölgede yaptığımız ziyarette santral bölgelerini gezdik.
Mesela Hatay’daki Erzin ilçesi…Türkiye’nin en önemli narenciye merkezi. Yediğimiz her beş portakal, limon ve mandalinadan biri bu küçük ilçede yetişiyor.
Ama bu durum, limon bahçelerinin yanında zeytin ağaçlarının ortasına termik santral kurulmak istenmesini engellemiyor. Oysa mahkeme iki kez ÇED raporunu iptal etti. Ki zaten ilçede hali hazırda bir doğalgaz santrali mevcut.
Erzin’deki Burnaz sahilinin bir özelliği de caretta caretta’ların da yumurtlama yeri olması. Bir başka bilinmeyen özelliği ise Türkiye’de sadece burada yaşayan ve kırmızı listede yok olma tehlikesindeki Burnaz kertenkelesi. Ama Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda adı bile geçmiyor.
Bölgede birçok kişinin kanser artışlarından bahsettiği bir ortamda kertenkeleden konuşmak çok mu lüks?
Tozla idare ederim, açlıkla edemem
Kül depolama tesisi |
Termik santrallerin pek de konuşulmayan bir diğer yüzü ise kül depolama tesisleri. Vadilere, ormanların içine kurulan bu depolardan uçan küllerin doğaya zararı da ayrı bir sorun.
Bir diğer durağımız ise körfezin öte yakasındaki Adana Sugözü santraliydi. Santralin altındaki Kurtpınar köylüleri isim vermekten çekiniyor. Çünkü her maden ve santral bölgesinde karşımıza çıkan gerçeklik burada da değişmiyor: istihdam.
Rusya’dan gelen kömürün taşımacılığını yapan bir şoför “Tozla idare ederim ama açlıkla idare edemem” diye açıklıyor bu durumu.
Yoksa artık herkes termik santrallerin sağlığa, doğaya yaptığı etkinin farkında. Kaldı ki bölgede zaten hali hazırda çelik üretimin yarattığı kirlilik çok açık hissediliyor. Herkesin ortaklaştığı nokta kanser vakalarının arttığı yönünde.
Zaten yeni santrallerin yapımındaki karşı çıkış da en çok bu korku üzerinde toplanıyor. Öte yandan doğaya zararını çok kısa sürede deneyimlemişler. Zeytin ve üzüm yetiştirememekten yakınıyorlar.
Bir bekçi evlerine günde 30 kilo toz geldiğini anlatıyor. Köyden göç edenlerden bahsediyor biraz da öfkeyle. “Topraklarını kömür depolama tesislerine satıp bu havayı solumamak için başka şehirlere kaçtılar. Biz burada kaldık. İmkanım olsa bir dakika burada durmam.”
Yine başka santral bölgelerinde sık sık söz edilen geceleri filtre sisteminin çalıştırılmadığından bahsediyorlar. Bunun artık bir hüsnü kuruntu olmadığı ciddi bir denetim eksikliği olduğu çok açık.
Deniz Gümüşel, Ali Kocabaş, Sadun Bölükbaşı |
Hava kirliliğinde binlerce insan ölüyor
Biraz da bölgede uzun yıllardır gönüllü çalışan uzmanlara kulak verelim.
Adana Çevre ve Tüketici Koruma Derneği Başkanı Sadun Bölükbaşı, bütün ÇED raporlarında şirketlerin “en gelişmiş filtre takacağız” diyerek algı yönetimi yaptığına dikkat çekiyor. Ancak en iyi filtre sistemlerinin dahi hava kirliliğini önlemediğini belirtiyor.
Göğüs Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ali Kocabaş da termik santrallerin büyük katkı sunduğu hava kirliliğinin solunum, kalp krizi, felç, akciğer kanseri ve alt solunum yolları hastalıklarına yol açtığını, geçen yıl da Türkiye’de hava kirliliğinden 30 bin insanın öldüğünü hatırlatıyor.
HEAL’dan Deniz Gümüşel, 2014 hava kalitesi verilerine göre İskenderun Körfezi’ndeki tüm illerin yıllık PM10 ortalamalarının Dünya Sağlık Örgütü ortalamasının üzerinde olduğuna dikkat çekiyor.
Gümüşel, kömürlü termik santrallerin sağlık maliyetine vurgu yaparak “HEAL araştırmasına göre Türkiye’de her yıl varolan 19 termik santral nedeniyle 2876 kişi erken ölüyor. Bunun kamu bütçesine maliyeti 10 trilyon” diyor.
Kanser artıyor ama ispatı yok
Adana Sugözü kömürlü termik santrali |
Ancak maalesef kanser rakamları açıklamadığı için bölgede artış olup olmadığı sadece sözel olarak aktarılıyor. Halk Sağlığı Uzmanı Uğur Gürsoy, ÇED raporlarında Sağlık Etki Değerlendirmesi’nin yer almadığını İl Halk Sağlık Müdürlüklerinden istenen görüşlerde ise hep “Yasa ve yönetmeliklere aykırı olmamak kaydıyla uygundur” yanıtı alındığına dikkat çekiyor.
En başta dikkat çektiğimiz gibi bölgedeki sorun sadece hava kirliliği de değil. Toprak kirliliği de çok ciddi bir sorun.
Prof. Dr. Necat Ağca, 2011 yılında İskenderun bölgesinde yaptıkları araştırmada toprakta üç ağır metalin normalin çok üzerinde bulunduğuu tespit ettiklerini belirterek “1 santimetre toprağın oluşması 100 ila 500 yılı buluyor. Yani toprağı kaybettiniz mi bir daha geri dönüşü yok” diyor.
Hem tarım hem balıkçılık yok olacak
Termik santral bölgelerinde deniz ısınması da başka bir sorun. Biyosistem mühendisi Prof. Dr. Berkant Ödemiş, 16 santral daha yapılırsa, asit yağmurlarıyla tarımın, günde 5 milyon ton suyun kaynama derecesinde tekrar denize deşarj edilerek de balıkçılığın yok olacağına dikkat çekiyor.
Tüm bu bilimsel raporlar, açıklamalar santrallere karşı açılan davalarda dile getiriliyor. 15 yıldır kömürlü termik santral mücadelesi verilen Hata ve Adana’da ısrarla kümülatif etki üzerinde duruluyor.
Hukuki mücadele sürüyor
Avukat İsmail Hakkı, bu bölgedeki santrallerin birinin değil, hepsinin ve bölgedeki diğer sanayinin de kirletici etkisinin bütüncül olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. 2009’da Danıştay’dan kümülatif etki konusunda içtihat olşuturacak bir kararı almayı da başarmışlar.
Mesela EPDK bu sebeple 14 santralin lisansını vermeyi reddetti. Yumurtalık'a Fransız şirketi Engie kurma istediği santralden yerel halkın tepkisiyle vazgeçti. Ancak hukuki mücadele o kadar da kolay ilerlemiyor. Bir yandan lisanslara bir yandan da ÇED raporlarına karşı açılmış onlarca davaları var.
Gönüllük üzerinden yürüyen bu mücadelede odalar, sendikalar ve baroların gerek teknik gerek hukuki desteğine ihtiyaç var. Bölgeye yönelen yatırım hücumuyla karşılaştırıldığında yerel mücadelenin bu kurumlardan aldığı desteğin yeterli olduğu söylenemez. (NV)