İşkence, yargısız infaz ve diğer hak ihlallerinin ortadan kaldırılması mücadelesi çok boyutludur. Kişilerin şiddet kültüründen arındırılmasından, polis ve asker gibi “resmi” faillerin korkusuzca üzerine gidilmesine, bu tür suçların soruşturulması ve kovuşturulması usul ve yöntemlerinden verilen cezaların caydırıcı olmasına kadar bir dizi husus, hak ihlallerinin devamında veya sona ermesinde belirleyici rol oynar.
Ama herhalde en önemli husus işkence veya katil “zannı” altında olan bir resmi görevliye karşı alınacak tutumdur. İşkence ve yargısız infazdan sorumlu memur cezalandırılıyor mu? Verilen cezalar caydırıcı mı? Soruşturma boyunca işten el çektiriliyor veya açığa alınıyor mu? Kendisine ceza soruşturması dışında idari soruşturma açılıyor ve sonunda ceza veriliyor mu? İşkencenin, yargısız infazın “suç” olduğu hizmet içi eğitim ile anlatılıyor mu? AİHS ve diğer uluslararası hukuk metinleri görev yapan personele anlatılıyor mu? Tüm bu sorulara verilecek cevaplar işkence ve yargısız infaza nasıl bakıldığını ortaya koyacaktır.
Yeni yönetmelik AKP'nin insan haklarına bakışını gösteriyor
Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMY) 15. maddesinin 2. fıkrasına göre hazırlanan ve geçen hafta Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Yönetmelik, işkence ve yargısız infazlarla mücadelede devletin ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin insan haklarına bakışındaki mantığı bir kere daha ortaya koymuştur.
Avukat ücreti devletten
Yönetmeliğe göre “terörle mücadelede görev alan istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personel hakkında görevinden dolayı açılacak tüm davaların avukatlık ücreti devlet tarafından karşılanacak.”
Terörle mücadelede görev yapan personel, hakkında yürütülen soruşturma veya kovuşturmada müdafii olarak istediği sayıda avukatı seçmekte serbest olacak. Ancak, müdafi olarak belirlediği bu avukatlardan en çok üç avukatın ücreti ödenecek. Avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesine bağlı olmaksızın ödenecek. Bir personel için yapılacak toplam ödeme, soruşturma evresindeki işlerde 7 bin, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda 35 bin, askeri mahkemenin görevine giren suçlarda 17 bin 500 YTL olacak.
Mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK) göre herhangi bir suçun kovuşturması sırasında bir zanlıya yalnızca bir avukat atanabiliyor. Bu avukat ise baronun nöbetçi listesindeki sıraya göre belirleniyor. Zanlı istediği avukatın yardımından yararlanamıyor. Üstelik bu avukatın aldığı ücret mevcut tarifeye göre son derece düşük. CMK Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğe göre avukatlara soruşturma safahatında 135 YTL, kovuşturmada ise asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda 230 YTL, ağır ceza mahkemesinde ise sadece 420 YTL ödeniyor. Zanlı eğer kovuşturma sonunda ceza alırsa ödenen bu para kendisinden rücu ediliyor.
Açıkça ayrımcılık
“Terörle mücadele eden” polis-askerlere diğer vatandaşlara uygulanan CMK ve ilgili Yönetmeliğin değil Terörle Mücadele Kanunu’nun ve “özel yönetmeliğin” uygulanması açıkça bir ayrımcılıktır. Öte yandan bu durum, suç işleyen güvenlik görevlilerine yönelik eski bir başbakanın “devlet adına kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözlerindeki korumacı anlayışın hala devlete egemen olduğunu gösterir.
Türkiye’de polis-asker olsun, işkence ve yargısız infaz suçlaması altında olan görevlilerin yargılanmadığı açık. Az da olsa açılan davada ceza verilmediği, ceza verilse bile af veya zamanaşımı ile bu kişilerin “kurtarıldığı” acı bir gerçek. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de bu “görevlilere” 3 adet parasız avukat atamak ve bu avukatlara 105 bin YTL’ye varan ücretler ödemek yalnızca onların suç oluşturan eylemlerinin desteklenmesine yol açar. Başbakanın sözlerinin tersine bu şekilde “işkenceye sıfır tolerans” olamaz. (HA/TK)