Aslında 30 bin kişinin yok edilmesinden sorumlu olan Videla (78) ve arkadaşları eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Emilio Massera (78) ile Buenos Aires bölgesi Kara Kuvvetleri Komutanı Carlos Guillermo Suarez Mason (79), bu kez iki genç Alman'ın gözaltına alındıktan sonra, ağır işkencelerden geçirilip, öldürülmelerinden sorumlu tutuluyorlar.
Alman mahkemesinin çıkardığı uluslararası tutuklama emri üzerine tutuklanan ve yargılanmak üzere Nürnberg'e gönderilmeleri istenen cuntacıların Almanya'ya teslim edilmeleri pek gerçekleşecekmiş gibi görünmüyor.
"Cunta"nın sağlık durumu
Ancak onların emekliliklerinde başlarının rahat etmemesi, kurbanlarının yıllardır adalet arayan yakınlarını biraz da olsa rahatlatması açısından önemli.
1998'de bir İspanyol mahkemesinin verdiği tutuklama kararı nedeniyle İngiltere'de tutuklanan (ev hapsi) ve kısa bir süre için de olsa "Memleketini dünya gözüyle bir daha görememe korkusu" yaşayan Şili diktatörü Augusto Pinocet'in olayında olduğu gibi, Videla ve adamlarının tutuklanması olayı da dünyanın her yerindeki adalet arayışları için önemli dersler içeriyor.
Arjantin'den gelen haberlere bakılırsa cuntacılar, Almanya'ya teslim edilmelerini önlemek için sağlık durumlarını gerekçe olarak gösteriyorlar.
Arjantin'in terk etme yoksa!
Pinochet olayından ders aldıkları için de haklarındaki uluslararası tutuklama emri yürürlükte olduğu sürece Arjantin dışına çıkmayacaklar.
Slovadan Miloseviç ve Saddam Hüseyin'i yakalayıp, yargılatmak için büyük gayret gösteren Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) de Arjantinli eski dostlarının dünyanın herhangi bir yerinde mahkeme karşısına çıkarılması için destek vermesi de beklenmiyor.
Geçen Ağustos ayında da ünlü İspanyol Savcı Baltasar Garzon, Videla'nın çeşitli suçlardan yargılanmak üzere İspanya'ya teslim edilmesini talep etmiş, ancak isteği reddedilmişti.
Cezasızlığa Karşı Koalisyon
Latin Amerika'nın yakın tarihteki en kanlı yönetimlerinden birini gerçekleştiren Arjantin Cuntası üyelerinin tutuklanması, 1997'de Almanya'da başlatılan ve "Cezasızlığa Karşı Koalisyon" ismini alan bir sivil toplum girişiminin inatla yürüttüğü çabalar sayesinde gerçekleşti.
Girişim, diktatörlük döneminde öldürülen Almanların yakınlarının Arjantin'de yıllar süren adalet arayışlarının sonuç vermemesi ve cunta üyelerinin cezalandırılmalarının çeşitli girişimlerle engellenmesi üzerine Nobel Barış Ödüllü Arjantinli Adolfo Perez Esquivel'in Nürberg'deki arkadaşlarına çağrıda bulunması üzerine hayata geçirilmişti. Alman arkadaşları Esquivel'in önerdiği gibi cuntacıları ve suç ortaklarını Almanya'da mahkeme önüne çıkartabilmek için kolları sıvadılar.
Diktatörlük döneminde öldürülenler arasında 100'e yakın Alman vatandaşı ya da Alman kökenli de bulunuyordu.
Videla ve adamları darbe hazırlıkları sürerken yaptıkları bir toplantıda, Şili'deki "kardeş" askeri diktatörlüğün, solcuları tutuklatıp kitleler halinde toplama kamplarına kapatmalarını büyük bir hata olarak değerlendirmiş, bu durumu gösteren fotoğraflar nedeniyle rejimin dış dünyadaki imajının büyük ölçüde zedelediğini tespit etmişlerdi.
Onların çözümü daha az masraflı ve basitti: Yakalanan muhalifler anında infaz edilecek, cesetleri de uçaklarla denize atılarak, yok edilecekti.
Yok edilmeyen iki ceset
Ama tüm cesetleri yok etmeyi başaramadılar. Tutuklanmalarına neden olan iki Alman'ın cesedi de yok edilmemişti.
Diktatörlüğe karşı mücadele eden örgütlerle birlikte hareket eden Almanlardan biri Münih Teknik Üniversitesi öğrencisi Klaus Zieshank idi.
Genç Alman, 26 Mart 1976'da Buenos Aires'te gözaltına alınmış, işkenceyle öldürülmüş ve cesedi de birkaç hafta sonra da denizde bulunmuştu.
Öldürüldüğünde 24 yaşında olan Zieshank'ın cesedi büyük bir olasılıkla uçaktan atılmıştı.
Diğeri ise öldürülen Almanların "en ünlüsü" Elisabeth Kaesemann idi. Almanya'daki üniversite öğrenimini yarıda bırakıp, Latin Amerika'ya gitmiş, Bolivya'da gecekondularda gönüllü sağlık görevlisi olarak çalışmış, daha sonra Arjantin'e yerleşmiş, burada sosyoloji öğrenimi görmüştü.
Bir yandan fakir ailelerin çocukları için okuma yazma kursları verip, onların inşaatlarına yardım ederken, diğer yandan da ilahiyat fakültesinde devam ediyordu.
1976'daki darbeden sonra da yeraltındaki muhalif gruplardan biri için çalışmaya başlayan Kaesemann, bir süre sonra yakalandı. Gözaltında tutulduğu gizli tutuldu.
24 Mayıs 1977'de Buenos Aires yakınlarındaki Monte Grande kasabasındaki bir pizacıya 15 tutukluyla birlikte götürülen Kaesemann, diğerleriyle birlikte kurşuna dizildi.
26 Mayıs tarihli gazetelerdeki resmi açıklama, söz konusu pizacıda toplanan aşırı sol örgüt üyelerinin güvenlik kuvvetleri tarafından kuşatıldığı, çıkan çatışmada da öldürüldükleri yolundaydı.
Ama bu yalana kimse inanmadı.
Herşeyden önce işkence altındaki Elisabeth Kaeseman'ı görüp, hayatta kalanlar vardı. Genç kadın 9 Mart 1977'de gözaltına alınmıştı ve ağır işkencelerden geçmişti.
Kızını kurtarmak için kapı kapı dolaşan, daha sonra da gayretlerini cesedini alabilmek için sürdüren Prof. Ernst Kaesemann, sonunda bunu başarmıştı.
Almanya'daki otopsi sonuçları genç kadının sırtından dört, ensesinden bir, elinden de bir, hepsi yakın mesafeden, kurşun yarası taşıdığına işaret ediyordu.
Cesedin saçları ve gözleri yoktu. Babasını morgun kapısında bekleyen oğlu, onu ilk kez ağlarken orada görüyordu.
"İsteselerdi kurtarabilirlerdi"
Hitler yönetimine açıkça muhalefet eden sayılı bilim insanları arasında yer alan Ernst Kaeseman, dönemin önde gelen ilahiyat profesörleri arasında yer alıyordu.
Ünlü profesör, kızını işkencecilerin elinden kurtarmak için çabalarken dönemin Alman hükümetinin Arjantin'le ekonomik ilişkilerin zarar görmemesine daha çok önem verdiğini bizzat görmüş, "Bir Mercedes otomobilinin satışı, bir insan yaşamından daha önemli görülüyor" demişti.
Elisabeth'ten sonra gözaltına alınan ve işkenceli sorgulardan sonra serbest bırakılan yakın arkadaşı İngiliz vatandaşı Diana Austin de aynı görüşte.
Ülke dışına çıkar çıkmaz işkencelerin yapıldığı toplama kampı Campo Palermo hakkında Uluslararası Af Örgütü'ne uzun bir rapor yazan Austin, örgütün bu raporu hemen Buenos Aires'teki Alman Büyükelçiliği'ne gönderdiğini ancak elçiliğin Elisabeth'i kurtarmak için kılını bile kıpırdatmadığını söylüyor.
"Ben serbest kaldım, çünkü hükümetim benim için girişimlerde bulundu" diyen Austin, Arjantin'deki Alman diplomatların da isteselerdi Elisabeth'i kurtarabileceklerini savunuyor.
Jimmy Carter yönetimindeki ABD bile, darbeye tepki olarak silah ambargosu kararı almış, ancak sosyal demokrat Helmut Schmidt yönetimindeki dönemin Alman hükümeti değil ambargo, daha hafif tepkiler bile göstermemişti.
Alman şirketleri Arjantin ordusunun taleplerini yerine getirmeye devam ediyordu. Ayrıca ilişkileri bozup, 1978'deki dünya futbol şampiyonası tehlikeye atılmak istenmiyordu.
Hatta o günlerde Arjantin ve Almanya futbol milli takımlarının Buenos Aires'teki maçı bile gözetilmiş, Alman Elçiliği, vurulduğu 26 Mayıs tarihli gazetelerde yer alan Elisabeth Kaesemann'ın öldüğünü duyurmak için 6 Haziranı beklemişti. Çünkü maç 5 Haziran'daydı ve bu olaya gölge düşürmemek için ölüm olayı bir gün sonra açıklanmış.
Savaşı kaybedilince demokrasi geldi
Eşinin ölümünden sonra (1974) devlet başkanlığını üstlenen İsabel Peron'u 24 Mart 1976'da deviren Videla ve arkadaşları tarihin en karanlık askeri faşist diktatörlüklerinden birini kurdular.
1976-82 yılları arasındaki diktatörlüğün kurbanlarının büyük kısmı özellikle ilk iki yıl içinde, yani 1978'deki Dünya Futbol Şampiyonası'ndan önce, ortadan kayboldu ya da öldürülmüş olarak bulundu.
Cunta, Arjantin silahlı kuvvetleri 1982'deki Falkland Adaları yüzünden çıkan savaşta İngiltere karşında başarısız olunca, iktidarı yitirdi.
"Demokrasi" döneminin yeni Başkanı Raul Alfonsin, 1983'te bir araştırma komisyonu kurdu, bunun sonucu olarak 1985'de cuntacıların yargılanmasına başlandı, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldılar, daha sonraki Devlet Başkanı "El Turco" Carlos Menem'ın çıkardığı afla bu cezadan kurtuldular.
Diktatörlük döneminin sorumlularının yargılanması için uğraşanlar mücadelelerini sürdürmek için yollar aradılar. Sonunda af yasasının bir boşluğu bulundu.
Yasada çocuk kaçırma suçu yer almıyordu. Gözaltında kaybedilen annelerin çocuklarına el konup, çocuksuz subay ailelerine evlatlık olarak veriliyordu.
Çocuk kaçırma suçundan açılan davada generaler Videla ve Mason'la, "Sarışın Ölüm Meleği" olarak bilinen eski Yüzbaşı Alfredo Astiz tutuklandılar. Peşinden Videla hakkında af kanunda yer almayan yeni bir suç daha bulundu.
General, 1970'li ve 1980'li yıllarda, askeri diktatörlük altındaki diğer Latin Amerika ülkeleri Şili, Paraguay, Uruguay, Brezilya ve Bolivya rejim karşıtlarına karşı koordineli hareket etmek amacıyla "Condor Planı" adı altında ortak bir politikaya karar vermişlerdi. Videla bu nedenle de yargılanmaya başladı. Bu dava halen sürüyor.
Bu arada Almanya'da çeşitli insan hakları ve hukuk örgütleriyle, avukatlar ve kurbanların yakınlarından oluşan "Cezasızlığa Karşı Koalisyon"un avukatları, Alman vatandaşlarına karşı işlenen suçlardan hareketle, yapılanların "soykırım ve insanlığa karşı suç" olarak tanımlanması gerektiğini, "insanların sistematik olarak planlanmış yöntemlerle ortadan kaybolmasına yol açan binlerce cinayetin sanıklarının vatandaşlık bağı ve suçun işlendiği yere bakılmadan, Almanya'da yargılanabileceklerini savundular. Avukatlar bu doğrultuda hazırlanan, tanık anlatımları ve delillerle desteklenmiş suç duyurularıyla Alman savcılıklarına başvurdular.
Sonunda Alman Yargıtay'ı Arjantin'le ilgili tüm suç duyurularını birleştirip, Nürnberg Savcılığı ve mahkemelerine devretti.
İlk tutuklama kararı 2001'de çıktı. Kaesamann olayının sanıklarından General C. G. Suarez Mason'un tutuklanmasına karar verildi.
Aralık 2003'te de Mason'un amirleri Videla ve Massera hakkında da "siyasi olarak farklı düşünenleri yok etmek amacıyla bir terör rejimi kurmak, bu bağlamda Alman vatandaşları Kaesamann'la Zieschank'ın ve diğerlerini öldüren birliklere komuta eden Mason'a bu doğrultuda emir vermekle suçlamasıyla, hemen tutuklama kararı verildi.
Bu arada Nürnberg Savcılığı, kurbanların Alman olmadığı 17 olayla ilgili soruşturmayı kapatmaya karar verdi. Savcılık, 69 kişinin suçlandığı 14 olayla ilgili soruşturmayı ise halen sürdürüyor.
Mercedes'in adamı ise kurtuldu
Öte yandan Savcılığın Mercedes firmasının Buenos Aires'teki fabrikasının diktatörlük döneminde Üretim Müdürü olan Juan Tasselkraut hakkındaki soruşturmayı kapatması ise tepkiyle karşılandı.
"Cezasızlığa Karşı Koalisyon" Alman kökenli Arjantin vatandaşı Tasselkraut'u Mercedes'te çalışan rejim karşıtlarının isim ve adres listelerini cuntaya teslim etmek, bu yolla en azından 25 kişinin öldürülmesine yol açmakla suçluyordu.
Savcılık ölen kişilerin Alman vatandaşı olmadıklarını açıklayıp, bu olayı soruşturmanın kendileri için mümkün olmadığını açıklarken, karşıtları durumu "utanmazlık" olarak değerlendiriyor, bu kararın ardında Mercedes'i temize çıkarma gayretinin olduğunu ileri sürüyorlar.
Hitler'in yardımcılarının İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yargılandığı Nürberg, şimdi son zamanların en kanlı diktatörlerini yargılamaya hazırlanıyor.
Cuntacıların ilerleyen yaşları ve "hastalıkları", Nürnberg'in yer aldığı Bavyera eyaletindeki mahkemelerin tutucu olması, Arjantin'de kalıp yargılanmayı tercih etti., Uluslararası Nürnberg Mahkemeleri'nde olduğu çarpıcı sonuçlar çıkmasını engelleyebilir.
Ancak, yine de işkenceci generallerin tam kendi ülkelerinde cezai soruşturmadan kurtuldum derken, dünyanın bir başka köşesinden gelebilecek tutuklama kararlarıyla karşılaşmaları, Interpol'un peşlerine düşmesi, insanlık adına ciddi bir gelişme.
Bu sadece Videla ve adamlarının değil, dünyanın başka ülkelerindeki eli kanlı diktatörlerin, onlara maşalık yapanların huzurunu bozabilir.
Bu haber, insanlığın diktatörlerden hesap sormaktan vazgeçmeyeceğini, aradan çok uzun zaman bile geçse de birilerinin bir fırsatını bulup onları yargı önüne çıkarmaya çalışacağını gösteriyor. (GK/NM)