Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) "26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" vesilesiyle bugün TİHV İstanbul Şubesi'nde düzenlediği basın toplantısında, işkence ve kötü muamele davalarındaki "zamanaşımı" sorunu başta olmak üzere, işkencenin önlenmesinde ortaya çıkan zorluklar ve mücadeleler anlatıldı.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'nin Seçmeli Protokolü'nün (OPCAT) 12 Mart'ta onaylanmasıyla birlikte oluşturulacak Ulusal Önleme Mekanizması'na ve BM "Bütün Kişilerin Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme"nin imzalanması gerekliliğine değinildi.
Toplantıda, TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, İHD İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa, Avukat Gülizar Tuncer söz aldı. İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipler Birliği'nden temsilciler de kısa birer açıklama yaptılar.
Bakkalcı, 1997'de BM Genel Kurulu'nda, 26 Haziran'ın "İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" olarak kabul edildiğini ancak sadece yasa koyarak işkenceyi önlemenin mümkün olmadığının, bunun uygulamalarla da içselleştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
"Yasalarla kati olarak yasaklanan işkenceyi, bugün birçok devlet uyguluyor" diyen Bakkalcı, 12 Haziran genel seçimleri sürecinde de başta Kürt illerinde olmak üzere Hopa'da Metin Lokumcu'nun öldürülmesinin ardından yapılan protesto gösterilerine katılanların da kötü muameleye maruz kaldığını hatırlattı.
"Otoriteyi tesis aracı"
Bakkalcı özetle şu noktalara değindi:
* Güvenlik güçlerinin, sokakta ve açık alanlarda, toplumsal gösterilerde, araç içlerinde sık sık başvurduğu şiddet, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda (PVSK) yapılan değişiklikten bu yana hep el altında tutulan bir cezalandırma, sindirme ve otoriteyi tesis etme aracı oldu.
* Güvenlik güçlerinin son yıllarda ve özellikle seçim sürecinde başvurduğu şiddet uygulamalarında kontrolsüz biçimde ve yoğun olarak gaz bombası kullanımı öne çıktı.
* 2010'da TİHV'nın Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerine işkence gördüğü gerekçesiyle 363 kişi başvurdu. Bu kişilerin 163'ü aynı yıl içinde işkence gördüklerini beyan ettiler. 21 Haziran 2011'e kadar da 280 kişi başvuru yaptı, içlerinden 134'ü 2011'de işkence gördüğünü belirtti.
* İHD verilerine göre de 2010'da 280 kişi gözaltı merkezlerinde, 138 kişi de alıkonulma yerlerinde kötü muamele ve işkenceye maruz kaldı. Cezaevlerinde 512 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı.
* Cezasızlıkla mücadele ve geçmişimizle yüzleşme adına işkence davalarındaki "zamanaşımı" konusu hayati önem taşıyor. Bu tür davaların zamanaşımına uğraması akıl dışıdır. Türkiye'd ebirçok işkence davası zamanaşımı nedeniyle düşmüştür.
* Ayrıca 88 ülkenin imzaladığı BM'nin Kayıplar Sözleşmesi'ni Türkiye'de bir an önce ve hiçbir çekince koymadan imzalamalıdır. OPCAT uyarınca da bir yıl içerisinde Ulusal Önleme Mekanizması kurulması gerekiyor.
* İşkencenin önlenmesindeki en önemli araçlardan biri de işkencenin etkin bir biçimde soruşturulması ve belgelenmesi. Bunun için de işkencenin önlenmesinde BM tarafından onaylanmış "İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için Kılavuz" olan İstanbul Protokolü (İP) en önemli araçlardan biri.
"Polis kadar yargı da sorumlu"
Toplantıya katılan Gülderen Baran da gördüğü işkenceyi ve sonrasında yaşadıklarını anlattı. Baran şöyle konuştu:
"1995'te Terörle Mücadele Şubesi polislerince gözaltına alındım ve 15 gün işkence gördükten sonra tutuklandım. İki kolumda da kalıcı hasar ve felç vardı. 19 Aralık'taki Hayata Dönüş Operasyonu'na dek kaldığım Bayrampaşa Cezaevi'nde altı yıl boyunca fizik tedavi gördüm. Maruz kaldığım işkence, Adli Tıp raporlarıyla kanıtlandı ve dava açtım. Dava, zamanaşımından düştü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yaptığım başvuru haklı bulunarak Türkiye mahkum oldu.
Baran'ın Avukatı Tuncer de, işkenceyi yapanlar kadar yargının da sorumluluğu olduğunu, mahkemelerin yıllardır güvenlik güçlerinin yanında yer aldığını ifade etti.
1996'daki cezaevleri operasyonunda, 10 kişinin öldüğü 23 kişinin yaralandığı Diyarbakır Cezaevi'nde olan Mehmet Pehlivan da "tekrar tekrar o anı yaşadığını, yaşadıklarını anlatmakta bile zorlandığını" söyledi.
Toplantıda ayrıca, kötü muamele ve işkencenin gözaltı merkezlerinden sokağa, açık alanlara, parklara ve araçlara taşındığına dikkat çekildi. Son olarak bir konuşma yapan Boğa da kayıp vakalarının hala gerçekleştiğini, kamuoyu baskısıyla bu olayların önlenebildiğini belirtti. (AS)