Özdemir,Türkiye'de de tüm siyasetçilerin işkenceye karşı çıktığını ama işkencenin de önlenemediğini vurgulayarak, 'O zaman güç kimde?' diye sordu.
Türkiye'yi ve çıkarılan yasaları yakından takip ettiklerini belirten Özdemir, Medeni Yasa'da hatırı sayılır değişiklikler yapıldığını ama, demokratikleşme ve düşünce özgürlüğü konusundaki yasaların ise Özal dönemindeki reformları anımsattığını kaydetti.
Özdemir, "Yani, 141 ve 142 kaldırılırken, onun karşılığında birden antiterör yasası çıktı. Bunlar klasik şark kurnazlığı! Kimsenin de çok ciddiye almadığı şeyler. Batı'yı idare etme zihniyeti dibe vurur, yürümez. Batı, Türkiye'deki yasaları medya aracılığı ve AB'nin Ankara'daki temsilciliği ile izliyor. Şark kurnazlığı ile bir yere varılacağını düşünmüyorum. Vakit kaybetmekten başka birşey
getirmez. Gerçekte demokratikleşme isteniyorsa, o
zaman düşünce önündeki engellerin tümünün kalkması
gerekiyor. Ve bunlar sadece kağıt üzerinde değil,
pratikte de uygulanmalı. Bunun ötesinde bence en büyük
sıkıntı, işkence meselesi. Belki Türkiye'nin en büyük
ayıplarından bir tanesi, iskencenin hala kalkmaması.
Bunun da hiçbir nedenini anlayamıyorum, göremiyorum"
dedi. Özdemir, şöyle konuştu: "Çünkü, eğer devlet
gerçekten iskenceyi kaldırmak istiyorsa, bu kadar
asırdan bu yana neden kaldıramıyor? Bunun sadece iki
açıklaması olabilir. Birincisi işkenceyi kaldırmak
istemiyor. Çünkü, ben Türkiye'de 'işkence iyidir'
diyen hiçbir siyasetçi tanımıyorum. Yani 'bizim
kültürümüzde var' ve 'kalsın diyen' yok. Eğer öyle ise
niye kaldırılmıyor? Ya kaldırmak istemiyorlar ya da
güçleri yetmiyor. O zaman 'güç kimde?' sorusu gündeme
geliyor. Bu soruya da cevap vermelerini davet
ediyorum. Bence, işkence konusu Avrupa'ya giden yolun
en büyük sınırlarından bir tanesi. Çünkü işkenceyi
sistematik bir şekilde uygulayan bir ülkenin AB ülkesi
olmasını düşünemiyorum."
İşkence ve örgütler aynı felsefe
Türkiye'deki ölüm oruçlarına da değinen Alman
parlamenter Cem Özdemir, oruçlarda ölenlere üzüldüğünü
vurguladı ve 'Onları demakrosiye kazandırmak
gerekiyor' dedi. Cezaevleri konusunda hem örgütlerin
hem de devlet yöneticilerinin şahinleştiğini öne süren
Cem Özdemir, "İşkenceye ne kadar karşıysam, örgütlere
de o kadar karşıyım. Çünkü özünde aynı felsefe. Açlık
grevleri de siyasi bir metod değildir. Ve
desteklemiyorum. Tabii ki bu şu anlama gelmez.
Cezaevlerindeki insanlar yasalara göre bir ceza
gördüyse, mahkeme tarafından bir ceza aldıysa,
gardiyanlar tarafından da ek bir ceza verilemez.
Demokratik idarede gardiyanlar bir siyasi düşüncenin
temsilcisi olamaz. Gardiyan devleti temsil eder. Onun
ötesinde hiçbir şeyi temsil edemez. Gardiyanın bir
ideolojisi olamaz. Eğer gardiyan bir ideolojiyi temsil
ediyorsa, o zaman o cezaevinde büyük bir sorun var
demektir. Cezaevinde yatan insanlar insanca muamele
görmeli ve onun dışında ek bir ceza görmemeli."