Işıl Özgentürk yazar, senarist, yönetmen, oyuncu, gazeteci, aktivist. “68 Yılında Ondokuz Yaşındaysan HEP Ondokuz Yaşındasın“ kitabı Cumhuriyet Kitapları'ndan birkaç hafta önce çıktı. Özgentürk de ondokuz yaşında, çünkü 68'li.
Su gibi akıp giden, daldan dala atlayan, yazarı gibi yerinden duramayan bir hayatın kitabı bu. Hayatın kendisi gibi heyecanla da okunuyor.
Işıl Özgentürk'le birlikte kitap boyu neredeyse memleketin ve dünyanın 70 yılını da kapsayan bir yolculuğa çıkıyoruz şimdi.
Kitabın isminden başlayalım, neden "68 Yılında Ondokuz Yaşındaysan HEP Ondokuz Yaşındasın"?
68’nin 50. Yılı isimli bir panelde konuşuyordum. O günleri anlattıkça anlattım, panele katılan sevgili arkadaşım Ataol Behramoğlu seyirciye dönüp “Işıl bunları yazmalı, bize söz versin” diye bir talepte bulundu.
O gün söz verdim ve ertesi gün kitabı yazmaya başladım. Bir bölümü pandemi günlerine rastgeldi ve beni inanılmaz bir biçimde ayakta tuttu.
Yazdıkça yazdım ve kendi 68’imi anlatıp bitirecektim ama bendeki 68 ruhu buna izin vermedi, ben de 50 yıllık hayatımı yazmalıyım dedim. Kitabın adı da o sırada aklıma geldi. Bu adı seviyorum.
Işıl Özgentürk Devrim için Hareket Tiyatrosunun Köprü oyununda.
"Kendi gençliğime ihanet edemem"
Kitap boyunca sizi ne ayakta tuttu?
Vefa duygusu. Kitabımın bir yerinde şöyle diyorum: “Nedir bu bendeki heyecan, yerinde duramama hali? Evet 1 Mayıs’ta gene Taksim’deyim ve hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor ve ben kendi kendime mırıldanıyorum: 'Kendi gençliğime ihanet edemem. Ben dostlarımın idam edildiği, sokaklarda, dağlarda öldürüldükleri bir kuşağın insanıyım, onlara ihanet edemem.
Ben gencecik bir devrimciyken yanıbaşımda polis kurşunuyla vurulan Gamak işçisi Şerif Aygün’e ihanet edemem. Ölüm orucunun ölen Sevgi Erdoğan’a, ölümünden az önce kuşağıma yığılan kara saçlarına ihanet edemem. Cumartesi annesi Berfo anaya ihanet edemem. İhanet edemeyeceğim o kadar çok yaşanmışlık var ki, beni bu kitabı yazarken o yaşanmışlıklardan güç aldım. Çok ağladım.
Kıskanılacak bir çocukluk yaşamışsınız ve bu çocukluk sizi hep takip etmiş sanki…
Işıl Özgentürk: Her kızın babasıyla böyle bir fotoğrafı olmalı.
Doğrudur, kıskanılacak bir çocukluk. Bu nedenden kitabın çocukluk bölüme “Alis (Işıl) Harikalar Diyarında” diye başlık attım. Ben dokuz yaşında makinistlere emanet edilip İzmir’e yollanan bir çocuktum, 10 yaşında babam Maarif Müdür Yardımcısı olduğunda şoför gocuğuyla dört kişilik cipin direksiyonuna geçer, beni de yanına alır, dağ köylerine okul açmaya, düzenlenen kurslara götürürdü.
Başka bir dilde söylenen şarkıları o zamanlar duydum, yüzü dövmeli kadınlar bana zorla çiğ köfte yedirirlerdi, acıya da onlar sayesinde alıştım.
Annem öyle bir arkeoloji meraklısıydı ki, her tatil gününde bir ören yerine giderdik. Dünyanın yarısını dolaşan bir gezgin oldum sonunda. İlk Nazım Hikmet şiirini de babamdan duydum, iki tek attığında şiir defterini çıkarıp anneme bakarak Nazım Hikmet’in Kadınlarımız şiirini okurdu.
"İlk protestomuz beden hocasına karşıydı"
İlk protesto eyleminde adınız "Yaramaz Işıl’a çıkmış", neden? Peki ya pavyon maceranız?
Evet ilk protesto eylemimizi ortaokulda beden hocasına karşı yapmıştık. Bize odun taşımamızı emretti, biz de “hayır!" diye haykırdık. Sonrası ağır oldu. Kitapta da günahımı aldıklarını söylüyorum.
Ayrıca Antep o zamanlar açıkhava pavyonlarıyla ünlüydü, ben de iyi bir dikizciydim. Açıkca söylüyorum zaten aşka dair bilgilerimi pavyonları izlerken edindim.
Çoğul bir hayat yaşamışsınız, biz yaptık, biz gittik…
Şimdi burada biraz duralım. Lisede fen sınıfındaydım ve hocaların pek sevmediği ama mecburen yüksek not verdikleri bir grubun içindeydim.
İşimiz gücümüz oğlanlar, sinema ve tiyatroydu. Bir de ben acayip kitap okurdum. Gruptaki yatılı bir arkadaşımızın ressam bir sevgilisi vardı, kız ressam arkadaşımızı cumartesi günü arabasıyla gelip alır, pazartesi bırakırdı.
Grubun diğer elemanları onun anlatacaklarını dört gözle beklerdik. İdeolojik olarak tam takırdık, düşünsene hocalar bir olaydan ötürü bize “komünistler,” dediğinde “biz vatan haini! “ değiliz diye itiraz etmiştik. Bütün bunlar olurken ben nasıl ben derim, tabii ki biz.
“Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nda” hem yazar, hem oyuncu olarak çalışıyorsunuz. Maden-İş gazetesi ve dönemin önemli dergisi ANT’da gönüllü muhabirsiniz. Bu enerji nereden geliyor?
Hepimiz böyle enerjiyle doluyduk. Hepimiz. Bu enerji bizi yıllar boyunca yeni işler yapmaya, hep mağdur olanın yanında yer almaya itti. 68 bir ruh haliydi ve bizi hiç terk etmedi. İstesek de terk etmedi.
Işıl Özgentürk, Roboski'de çocukları bombalarla öldürülen kadınlarla.
"Küçük cinayetimi anlatmak..."
Başınızdan geçen çok trajik bir olayı hiç sakınmadan anlatıyorsunuz.
Derin bir soluk almalıyım. Sansaryan hanındaki küçük cinayetimi anlatırken kendi cesaretime şapka çıkardım. Çok zordu ama ben bir kadınım ve anlatmak zorundaydım.
Diğer kızkardeşlerim, yoldaşlarım gibi. Tecavüz olayını daha önce Cumhuriyet gazetesinde bir kampanya nedeniyle anlatmıştım.
Yeniden anlatmak çok kolay oldu. Ama mavi pilili eteğimi hiç unutmadım. Tabii üniversite işgali sırasında yaptığım sandviçleri de!
Kitapta "Benim uyuşturucum aşk" diyorsunuz ve çok güzel aşk hikayeleri anlatıyorsunuz. Sanki aşık olmak sizin senaryo, oyun, hikaye yazmanızı, sinema yapmanızı körüklemiş gibi?
İşte can alıcı soruya geldik. "Aşk benim uyuşturucum" mu demişim, demişsem öyledir. 50 yıllık hayatımda üç kez aşık oldum, hayır dört kez.
Pavyon bilgilerim işe yaradı. Şunu söylemeliyim, aşk asla ehil bir şey değildir. Her zaman tıpkı bir satranç oyunu gibi değişik hamleler olmalıdır. Epey büyük bir laf ettim. Ama öyle. Bir de şunu öğrendim evlilik ve aşk asla bir arada olmuyor. Ne kadar direnseniz de!
"Beni en çok kadınlardan gelenler üzdü"
Dünyada, Türkiye'de çok dolaşmışsınız. Doğu ve Güneydoğu'yu da çok iyi biliyorsnuz. Batman’la ilgili bir yazınız nedeniyle ağır eleştirilere maruz kaldınız, “Gel de biz sana Güneydoğu’yu gösterelim“ diyenler oldu.
Doğrudur, Güneydoğu’yu, Doğu Anadolu’yu karış karış bilirim, özellikle Mardin’e, Diyarbakır’a çeşitli vesilelerle defalarca gittim. Dicle ve Fırat nehirlerinin yamacında çay içmeye bayılırım.
Gittiğim yerlerde kadınların nasıl direndiklerini de yazdım. Halaylar da çektim. Son olarak Suruç’ta mülteci kamplarında patlak topla oyun oynayan çocuklara dükkanlarda bulduğum tüm topları armağan etmiştim. Güzel bir anıdır. Lince gelince ölüm tehdidini de içeren yüzlerce e-posta aldım.
Ak ve kara troller ağza alınmayacak küfürler ettiler ama beni en çok kadınlardan gelen aşağılamalar üzdü. Şimdi bu konuda davalarım var. Bunu, özellikle, tüm yazarlarıyla bana ırkçı –beyaz Türk diye sayfalar dolduran bir sitenin yazarlarına bir müjde olarak veriyorum. Ama mesajlarıyla binlerce insan da benim yanımdaydı. Teşekkür ediyorum.
Tahir Elçi'ye bitmeyen mektup...
Kitap Tahir Elçi’ye yazdığınız bir mektupla bitiyor. Peki gerçekten bitti mi?
Alçakça öldürülen Tahir Elçi benim için vurgunu olduğum Mezapotamya’nın Anka Kuşu'dur. Bitti mi sorusuna gelince bilmiyorum, belki yolculuklarımla ilgili bir kitap yazarım. Oldukça ilginç olaylar yaşadım. Onları da tüm samimiyetimle anlatmak istiyorum. Ayrıca pandemi döneminde eve tıkılınca fotoğrafa merakım daha da arttı.
Evimde dünyanın her yerinden getirdiğim objelerle tuhaf fotolar çektim. Fotoğraf sanatçısı arkadaşlarım bile beğendiler. Onların bir kısmını Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde sergileyeceğiz, pandemi bitsin. Bu sergiyi mutlaka yapacağım, geliri de Ali İsmail Korkmaz Vakfı'na gidecek.
Kitabın Künyesi: Işıl Özgentürk, "68 Yılında Ondokuz Yaşındaysan Hep Ondokuz Yaşındasın", Cumhuriyet Kitapları, 302 Sayfa, İstanbul, Kasım 2020
Bir 8 Mart günü Işıl Özgentürk Barış Anneleriyle halay çekiyor.
Işıl Özgentürk hakkında
Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı, Kadıköy Belediyesi Aile Danışma Merkezi film atölyesinin yönetmeni. Senarist, yönetmen, yazar köşe yazarı.
Aralarında Hançer, Alevin ve Acının İçinden, Büyülü Bir Yolda, Yokuşu Tırmanır Hayat, Al Gözüm Seyreyle, Çocukluk Şarkıları ve Gezi Fısıltıları'nın yer aldığı çok sayıda kitap yazdı. Seni Seviyorum ve İstabul Annendir Çocuğum filmlerini yönetti. Yılanı Öldürseler, At, Bekçi, Su da Yanar, Seni Seviyorum Rosa, Balalayka filmlerinin senaryolarını yazdı.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu.
(APK/PT)