Projeyi yürütenlerden biri, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu'ndan (SPF) Profesör Ayşe Buğra. Buğra, Açık Radyo'daki haftalık "Sosyal Politika Forumu'ndan" bölümünde, çalışmayla ortaya çıkan saptamaları anlattı:
* Sendikaların rolü vazgeçilmez. Haklar ve kamu hizmeti açısından, bu rol sivil toplum kuruluşlarına (STK) devredilemez.
* Çalışma hayatı değişti. Esnek zaman ve enformel çalışma ağırlık kazandı.
* Çalışanlar arasında, çalışan yoksullar önemli bir yer tutuyor. Sendikalar, çalışan yoksullara yönelik politikalar üretebilmeli.
* Sendikal örgütlenme yapısı ağ (şebeke) tipi örgütlenmeye doğru değişmeli. Mevcut yapı eski üretim biçimlerinin hiyerarşik yapısı.
* 12 Eylül yasaları, sendikal hareket önünde hâlâ büyük bir engel.
* Sendikalar, STK'lerle işbirliğine gitmeli. Uluslararası işbirlikleri de, hem sendikalar hem de STK'ler düzeyinde gerçekleşebilmeli.
İşçiler sendikaya olumlu bakıyor
Projenin iki önemli hareket noktası var:
* Bugün sendikal hareket, sadece yasal mevzuattan değil, üretimin yapısından da kaynaklanan önemli sorunlarla karşı karşıya.
* Ancak, çalışma hayatının giderek daha net görülen sorunlarını dile getirebilecek ve bu sorunların çözümüne katkıda bulunabilecek en önemli toplumsal kurumun sendikalar olduğu da açıktır.
Sendikalı ve sendikasız çalışanları kapsayan anket çalışmasının önemli sonuçları şunlar:
İş güvensizliği: İşçiler arasında, işini kaybetme korkusu ve varolan iş imkanlarına dair ciddi bir güvensizlik duygusu gözlemlenmektedir.
Üç ayrı işçi sınıfı: Bu güvensizlik bütün işçileri etkilemekle birlikte, anket sonuçları, hem sosyoekonomik imkanlar hem de iş hayatı ve hayatın bütünüyle ilgili tatmin duygusu açısından, sendikalı, sigortalı sendikasız ve sigortasız işçiler arasında çok ciddi farklar olduğuna dikkat çekmektedir. Bu sonuçlar temelinde, üç ayrı işçi sınıfının varlığından söz etmek dahi mümkün olabilir.
Kişisel ilişkiler ve sınıf aidiyeti: Anket sonuçları, ayrıca, çalışanların hayatında kişisel ilişkilerin çok önemli bir rol oynadığına işaret etmektedir. İş bulmak ve sahip olduğu işi kaybetmemek, önemli ölçüde kişisel ilişkilere bağlı görünmekte, daha doğrusu öyle algılanmaktadır.
Bunun bir anlamı, işçi kimliğinin önemli ölçüde çalışma hayatı dışında ortaya çıkan unsurlara göre biçimlenmesi ve karmaşık bir nitelik arz etmesidir. Bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değildir. Ancak, Türkiye'de sınıf aidiyeti, bir üst kimlik olarak kendini ifade edeceği alanın çok sınırlı olması nedeniyle, oldukça zayıf kalmaktadır.
Sendikal yapıya güven: Anketin sendikaların çalışanlar tarafından algılanmasıyla ilgili sonuçları, varolan sendikal yapılara pek güven duyulmadığını gösterir niteliktedir.
Ancak, bu güvensizlik, bir kurum veya bir kavram olarak, genel anlamda sendikalarla ilgili bir güvensizlik değildir. Aksine işçiler, sendikaların çalışanlar açısından olumlu bir rol oynayabilecek, önemli toplumsal kurumlar olduklarını düşünme eğilimindedirler.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu çatısı altında, Prof. Fikret Adaman, Prof. Ayşe Buğra ve Prof. Ahmet İnsel tarafından yürütülen proje, küreselleşmeyle birlikte değişen üretim biçimlerinin sendikal harekete etkisini, çalışanların sendikaların rolüyle ilgili algı ve tavırlarını inceliyor. (TK)