Hükümeti kurmakla görevlendirildiğini ve hatta söylentilere göre bakanlarının isimlerini bile medyadan öğrenen Başbakandan kimse fazla bir şey beklenmemesi gerektiğini biliyordu, ama bir Cumhurbaşkanının toplu iş sözleşmesinde taraf olduğu ilk defa görülüyordu.
Zonguldak kömür havzasındaki işçileşme 1848 yıllarına dayanıyordu. Zonguldak halkı ekmeğini toprağın binlerce metre altından elde etmeye alışıktı. İlk işçi eylemi 2. Meşrutiyet'in ilan edildiği 1908'de olmuştu. Sendikanın kökeni 1946 yılında kurulan Ereğli Kömür Havzası Maden İşçileri Derneği olarak dayanıyordu.
45 yıl sonra sokaklarda
Gazetelere ölüm haberiyle yansıyan ilk direniş ise 10 Mart 1965 günü Gelik ocağında başladı, aynı gün Karadon, Kilimli, Çaydamar ve Kozlu'ya sıçradı. 1925- 1965 yılları arasında hiçbir işçi hareketine katılmayan Zonguldak işçisi kırk yıl sonra kıdem ve ehliyet zamlarının adaletsiz dağıtımına karşı çıkıyordu.
İşçilerin kurduğu barikat vali tarafından bizzat kaldırılmaya çalışınca büyük bir direnişle karşılaştı. Valinin ateş emri sonucu iki maden işçisi jandarma kurşunuyla öldü.
Olayların önüne geçemeyeceğini anlayan Demokrat Parti İçişleri Bakanını, Çalışma Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'i, Zonguldak Milletvekili Sadık Tekin Müftüoğlu'nu Kozlu'ya gönderdi.
İşçilerin eylemi direnişçiler haklarında hiç bir soruşturma yapılmayacağı güvencesinden sonra ancak duruldu. Zonguldak maden işçisinin sesi kolay kolay çıkmazdı ama bir kez ayaklandıktan sonra da kolay kolay susturulamazdı biliyordum.
Hazırlık çok iyiydi
Grev 30 Kasım 1990'da Gelik Ocağında Sendika Başkanı Şemsi Denizer'in konuşmasıyla başladı. O gün Gelik'ten sendika binasına yürüyüşle başlayan protesto eylemleri 4 Ocak 1991 günü Ankara yürüyüşü başlayana kadar her gün yükselen bir tempoyla devam etti.
1989'da Sendika'nın genel başkanlığına seçilen Şemsi Denizer Zonguldak halkını ve maden işçisini çok iyi tanıyordu. Sendika greve çok iyi hazırlandı.
Grevin başladığı gün Sendika binasına gittiğimde grev süresince devam eden şaşırtıcı bir ortamla karşılaştım.
Denizer-Cebecik ikilisi
Kimse nereden geldiğini sormuyordu, hemen eline çayı tutuşturuyorlar, geleni dost ve misafir kabul ediyorlardı. Telefonlar serbestti, istediğiniz yeri arıyordunuz, sonra geçip genel başkanın odasında bir koltuğa oturuyordunuz, aylardır oradaymışçasına sohbetin bir ucundan tutuyordunuz.
Şemsi Denizer'in mesafeli duruşunu, Sendika'nın Genel Eğitim Sekreteri Sabri Cebecik'in yakın ve içten davranışları yumuşatıyordu.
Her gece kahvelerde toplanan grev komiteleri ertesi günün sloganlarını ve mizansenini hazırlıyor bazan kafiyesini tutturamadıkları bir sloganı sokakta rastladıklarına sorarak tamamlıyorlardı. Yürüyüş kulvarları, atılacak sloganlar, taşınacak semboller büyük bir uyum içinde hazırlanıyor ve ertesi gün herkes kendi Ocağından çıkıp Sendika binasına kadar soluksuz yürüyordu.
Pencereden sokaklara
Sendika binasının önündeki dar sokağa geldiklerinde önce o gün greve destek vermek üzere gelen konuklar tanıtılıyor, sonra Şemsi Denizer pencerede görünüyor ve 50 bin kişiyi geçen yürüyüşçülerle Şemsi Denizer arasındaki konuşma başlıyordu.
"On yıldan beri biriken haklarımızı alacağız" cümlesine binlerce kişi "Af Yok!" diye cevap veriyordu. Arkasından "Silkele Başkan düşecekler" desteği geliyordu.
Bu sıradan bir grev değildi. Bu sadece bir toplu sözleşmedeki uyuşmazlık sonucu gelinen bir nokta da değildi. Madenlerin özelleştirileceğinin yaygınlaşması, hükümetin karlılık hesaplarının gündeme oturması geçimini madenden ve madenciden sağlayan Zonguldak halkını ve esnafını da etkileyecekti.
Zonguldak ayakta
Bu bir kentin başkaldırısıydı. Anneler çocuklarını okula göndermiyor, memurlar işe gitmiyor, esnaf vitrinine "Grev var" duyurusunu asıyordu. Sendikanın bulunduğu dar sokağa sığamayanlar için kente hoparlör sistemi kurulmuştu.
Her söylenen iki mahalle öteden dinleniyordu. Greve gelemeyen bir arkadaşına pencereden sarkıttığı telefon ahizesi ile grevin sesini dinleten, yaşlıların ellerine verdikleri kağıtları küçük küçük yırtıp konfeti haline getirmesini isteyen insanlar kenti olmuştu Zonguldak.
Cumhurbaşkanı artık sadece greve karşı tutumundan dolayı değil izlediği ekonomik politikalar nedeniyle de işçinin boy hedefi haline gelmişti. her gün çeşitlenen sloganlar arasında değişmeyen bir tane vardı, "Yolumuz Ankara Hedefimiz Çankaya" Ankara'ya girmemek olanaksız gibi görünüyordu.
Bir günde Devrek
4 Ocak'ta Şemsi Denizer'in tembihiyle ellerine kumanyalarını alan işçiler sendika önüne geldiklerinde kendilerini Ankara'ya götürecek otobüslerin kente sokulmadığını öğrendiler. Ama Şemsi Denizer'in müjde verir bir tonla söylediği "otobüslerimiz yoksa ayaklarımız var" cümlesi üzerine yürüyerek yola çıktılar.
Kimse onca yolu o soğukta nasıl yürüyeceğini sorgulamadı. O gün 70 bin kişi 33 km. yürüyerek Devrek'e ulaştı. Gece Zonguldak'ta kamyonlar dolaştırıldı, evlerdeki battaniye, yorgan, örtü ne varsa toplandı.
Devrek'ten yola çıkıldığında Dorukhan Tüneli girişinin jandarma ve çevik kuvvet polislerince kesildiği görüldü. Kadınlardan biri önündeki jandarma erine sordu "Ha ben burayı geçersem sen beni vuracak mısın?" Er önüne baktı.
Ekmek ve bayrak
5 Ocak'ta Mengen'e varıldı, madenci 6 Ocak'ta Deller Deresi mevkiinde yolun iyice daraldığı bir yerde iş makinalarından kurulmuş barikatın önündeydi. En önde yürüyen bir işçinin elinde ekmek, bir başkasının elinde bayrak vardı.
Başkanlarını Başbakanla görüşmeye gönderdiler, Şemsi Denizer dönüp "Geceyi Mengen'de geçiriyoruz" diyene kadar barikatın önünde beklediler. Bir çoğu barikatın önünde fotoğraf çektirdi.
Açlığa yorgunluğa, soğuğa aldıran yoktu. İnançlı, kararlı, kızgın Madenci sadece Şemsi Denizer'in dediklerini dinliyor sadece onun istediklerini yapıyordu. Bir yerde sözü dinlenmedi,
E5 kapatıldı, işçi kuşatıldı
Mengen Nikah Salonu'nda yapılan toplantıda kadınların Zonguldak'a dönmesini istedi, dinlemediler. Bu arada E5 karayolu işçilere yasaklandı, Ankara'da Çankaya'ya çıkan yollara panzerler yerleştirildi.100 bin kişiye varan yürüyüşçüyü 5 bin polis ve asker çevirdi.
Şemsi Denizer 8 Ocak 1991'de geceyi Mengen'de geçiren işçileri topladı ve "Sesimizi bütün dünyaya duyurduk, eylemimizin amacı gerçekleşmiştir, geri dönüyoruz" dediğinde biraz hayal kırıklığı da olsa geri dönmeyi kabul ettiler. Devrek, Dorukhan, Mengen, Deller Köprüsü... 112 km'lik yürüyüş Ankara kavşağına 8 km. kala bitmişti
25 Ocak'ta Bakanlar Kurulu kararıyla tüm grevler ertelendi. TTK ve MTA'da çalışan 48 bin işçiyi kapsayan toplu sözleşme, 6 Şubat 1991'de imzalandı. Sözleşmeyle işçi ücretlerinde sağlanan iyileşme, Başbakan Yıldırım Akbulut'un 31 Aralık'ta teklif ettiği ve sendika tarafından o tarihte reddedilen rakamları aşamadı.
Emek Platformu hatırlatırdı
12 Eylül'ün baskıcı ve soluk aldırmaz ortamını yaran Genel Maden-İş'in 38 günlük başarılı grevinden sonra Şemsi Denizer bir çok yanlışın altına imza attı.
Grevdeki başarısını ve karizmasını siyasete tahvil etme isteğiyle milletvekilli adayı oldu kazanamadı.
Sonra Zonguldak Spor başkanı oldu başka polemiklerin konusu haline geldi. Türk-İş Genel Sekreterliğine seçildi, yaşam biçimiyle eleştirildi ama Emek Platformu içinde yer aldığı zamanlarda göstermiş olduğu emekten yana tutumu bir çok insana grev sırasındaki kişiliğini bir kez daha hatırlattı, ta ki 6 Ağustos 1999 tarihinde öldürülene kadar. (ÜÖ/NM)