Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim-Sen) düzenlediği Eğitim ve Bilim İş Kolunda Çalışan Kadınların Sosyal Hakları ve İş Güvencesi başlıklı sempozyumda konuşan uzmanlar iş yerinde cinsel tacizin dile getirilemese de yoğun olarak yaşandığını; iş güvencesi yokluğunda kadınların bu durumu dillendirmekten çekindiğini söyledi.
Geçtiğimiz hafta sonu Ankara'da yapılan sempozyuma akademisyenlerin yanı sıra Eğitim Enternasyonali (EI) ve Alman Eğitimciler Sendikası'ndan (GEW) temsilciler de katıldı.
Sempozyumda sunum yapanlar arasında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Sevgi Göyçe, İstanbul Teknik Üniversitesi'nden (İTÜ) Doç. Dr. Kadriye Bakırcı, Sendika Uzmanı Dr. Handan Çağlayan, Ankara Üniversitesi'nden (AÜ) Yrd. Doç. Dr. Fatma Yıldırım, Prof. Dr. Işıl Ünal ve Prof. Dr. Gülay Toksöz de vardı.
Kadın eğitimciler mücadele yollarını tartıştı
Sempozyumun ilk günü kamuda çalışan kadınların sosyal hakları ve iş güvencesine ilişkin ulusal ve uluslararası normlar, çeşitli ülke deneyimleri, anayasa taslağında sosyal hakların durumu üzerine sunumlar yapıldı.
Ayrıca ücretli, sözleşmeli öğretmenlerle dershane öğretmenlerinin koşulları ve iş yerinde cinsel tacize ilişkin araştırma bulguları sunuldu.
İkinci günse yapılan yuvarlak masa toplantısında Eğitim-Sen üyesi kadın eğitimciler, sözleşmeli ve ücretli öğretmenler ile dershane öğretmenleri kendi deneyimlerini paylaştılar ve mücadele yolları tartışıldı.
"Kadınlar açısından durum daha da kötü"
Sempozyumun açılışında konuşan Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, eğitimin ticarileştirilmesinin yarattığı olumsuz koşullara değindi ve ekledi:
"Ailede, toplumda ve işyerindeki cinsiyet ayrımcılığının, işkolumuzda çalışanların yarısını oluşturan kadın emekçiler açısından durumu daha da ağırlaştırdığı bir gerçek."
Sendikanın yaptığı yazılı açıklamaya göre sempozyumda öne çıkan tespitler şöyle:
- Yeni liberal ekonomi politikaları, eğitim iş koluna, eğitimin ticarileştirilmesi ve bu iş kolundaki istihdamın esnekleştirilmesi ile iş güvencesinin ortadan kaldırılması şeklinde yansıyor.
- Bu durum eğitimde birbirinden farklı statülere, ücret düzeylerine ve sosyal güvenliğe sahip çok sayıda istihdam biçiminin ortaya çıkmasına yol açtı (sözleşmeli, ücretli vb.). Bu durum eğitim kalitesini düşürmenin yanı sıra öğretmenlilik mesleğini de olumsuz etkilemektedir.
- Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) istihdam politikalarıyla Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) öğrenci yerleştirme politikaları arasındaki uyumsuzluk, işsiz öğretmen sayısının artmasına yol açıyor. Halen 170 bin öğretmen adayı işsiz.
- Dershanecilik her geçen gün büyüyen devasa bir sektöre dönüştü. İşsizliğin ağır baskısı altındaki dershane öğretmenleri yer yer “kölelik koşulları”nda çalışıyor. (EÜ)