Öndül, "Sayın Ağaoğlu'nun bunlar PKK'ci deyip ayrıldığı düşüncesinde değilim. Bu Hürriyet gazetesinin manşetini hazırlayanların sözü. Adalet Ağaoğlu'nun yazılı metniyle, Hürriyet arasında fark var" diyor.
Öndül, Adalet Ağaoğlu'nun değerlendirmelerine dair de şunları söylüyor:
"Bu tür değerlendirmeler bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Ağaoğlu'nu iyi niyetli değerlendirdiğimizde, metninde ikna edici analizler yok. Bu konu, sezgilerle yargıda bulunulacak bir konu değil."
Irkçılığı kimlerin yaptığı açıkken, Türk ırkçılığı ayyuka çıkmışken, yasadışı örgütlerle bağlantılı göstererek İHD'yi suçlamak yersizdir.
Açıklama, Adalet Hanım açısından talihsizdir. Ben İHD'yi yasadışı örgütle bağlantılandırdığına inanmıyorum. Ama eleştirilerine de katılmıyorum."
Neden Hürriyet?
Öndül, Ağaoğlu'nun istifasının "dile getiriliş biçiminin, seçilen araçların dikkat çekici" olduğunu söylüyor.
"İHD'nin 19 yıllık çalışmalarının yankılarına göre değerlendirmede bulunmak gerek. Bunun için de Hürriyet'in söylemi ve çizgisiyle hareket edemezsiniz. Türkiye'de kanaat, Hürriyet'in insan haklarına ve İHD'ye bakışına uygunluğa göre olsaydı, İHD'nin bir gün bile yaşamaması gerekti. Hürriyet'in derneğe ilişkin tek bir olumlu görüşü, yayını yok."
"Pratik olarak insan hakları mücadelesine katılmamış olabilirsiniz, etkinliklere dinleyici olarak bile katılmamış olabilirsiniz, ama durumu izlersiniz. Türkiye'de insan haklarına hangi yayın organlarının ilgi gösterdiği bellidir. Hürriyet'in tercih edilmesi ilginç.
Tabii ki tercih Adalet Ağaoğlu'nun takdiridir. Ama istifa genel olarak insan haklarına sıcak basan yayınlara değil, bir tek yayın organına duyuruluyor. Daha İHD'nin yetkililerinin aramasına fırsat bile yokken röportaj yapılıyor.
Ağaoğlu, 'İHD'nin ülke barışı için olumlu bir fikir yaratamamış olduğunu' söylüyor, ama savaşçı bir yayın organına söylüyor bunu."
"İHD kan kaybetmedi"
Öndül, "İHD tarihinde bular hep oldu" diyor.
"Adalet Ağaoğlu'nun İHD'yi hedef gösterdiği, bu amacı taşıdığı görüşünde değilim. Ağaoğlu için böyle düşünemem. Ancak, objektif olarak durum şu:
Hasan Cemal Milliyet'te Kürt sorunuyla ilgili peş peşe yazılar yazdı. Bir dedikoduyu makalesine aldı. Genel olarak insan hakları derneklerinden birinde bir konuşma olmuş; bunu Cemal'e anlatmışlar. Hikmet Fidan'ın öldürülmesi üzerine, bir kişi, 'duyan olur, hain derler' demiş. Hasan Cemal de bu dedikodudan hareketle bir analize, kanaate gitti.
Olay, Ertuğrul Özkök'ün köşesine taşındı ve bu dedikodudan hareketle Özkök, olayın geçtiği derneği, özel olarak, İHD olarak sundu. Buradan hareketle, durum 'böyle insan hakları kuruluşu olur mu' yargısına dönüştü.
Bunlar, Türkiye'nin en çok satan gazetesinin genel yayın yönetmeninin ve yılların gazetecisi Hasan Cemal'in düzeyini gösteriyor.
Sözünü ettiğiniz dernek, çok önemli bir örgüt -bunu manşete taşıyarak örtülü biçimde kabul ediyorsunuz zaten. Fakat, dedikoduya dayalı analiz yapamazsınız. Hem 'bunlar şucu bucu' diyor, hem de küfür edecekleri zaman manşete çıkarıyorlar."
Öndül, İHD'yle ilgili yargının sezgilere dayanarak verilemeyeceğini anımsattı.
"İHD kan kaybetmedi. İki yıl önce Liberal Düşünce Topluluğu bir araştırma yaptı. Türkiye'nin en tanınan ve en güvenilir insan hakları örgütüdür İHD.
Ağaoğlu'nun sezgilere dayanarak edindiği izlenim, gerçeği ifade etmiyor; kanaatleri yanlış. Kamuoyu araştırmasını yaptığınızda, gerçekler ortaya çıkıyor. Hem de bütün aleyhte propagandaya rağmen."
"İHD, ne Hüsnü Öndül'ün -19 yılın 17'sinde görev yapmışım- ne Akın Birdal'ın, ne başkasının tek başına emeğinin sonucudur. İHD'nin 34 şubesinde yedişer yönetim kurulu üyesi varsa, 350-400 kişi yönetim kurulu üyesi görev yapıyor demek bu. İHD, 19 yılda, binlerce arkadaşımızın emeklerinin ürünüdür.
İHD çalışanları her gün hayatlarını, özgürlüklerini riske ettiler. Örneğin, Eren Keskin en az 20 kez gözaltına alındı. Başkasının özgürlüğü için mücadele ederken oldu bu. Emekler ortadadır."
Kurucu üyelik ne demek?
Öndül, İHD'nin kuruluş dönemini ve o günden bu güne kuruculuğun ne anlama geldiğini anlatıyor.
"1986'nın koşullarında, İHD'nin kuruluşu, 12 Eylül rejimine tepkiyi ifade ediyordu. Bu rejimden kurtulmayı istemek anlamına geliyordu. 12 Eylül yaralarını sarmak amacıyla, tutuklu ve hükümlü aileleri öncülük yaptılar. Demokratik bir Türkiye'nin yaratılması hedefi vardı. İHD'ye kurucu üye olmak, arka plan açısından, bu anlamları taşıyordu.
İHD'yle ilgili gelişmeden söz etmemiz gerek. Dünya 80'li yılların dünyası, Türkiyesi değil. Spesifik olarak insan haklarını kavrayışımız aynı değil.
1986 yılında insan hakları nedir, hangi alanlarında faaliyette bulunacağız soruları, yanıtlanmış değildi; genel çerçevede tavır alınmıştı. Dolayısıyla, kuruculuk o tarihten itibaren statik bir durumdur.
Örgüt kurulduktan sonra, ilgilendiği konular itibarıyla dinamik bir süreç yaşadı; örgütün kendisi de dinamik bir süreç yaşadı. Sembolik bir durum olmaktan, tavır almaktan, yapma eylemine doğru evrildi. Hayatın içinde tek tek problemlerle mücadele aşamasına geçildi. Kuruculuk statüsü açısından, 19 yıl içinde fikirlerin ayrışmasını doğal karşılamak gerek.
Adalet Ağaoğlu'nun metni, İHD bünyesinde bir tartışma açmaz. Ama, İHD'nin kurucusu olduğunu bile unutmuş insanlara bir kez bu durumu hatırlatacak. Bültenlerini okumayan, yayınlarını izlemeyen, etkinliklerine katılmayan çevreler, kulaktan duyduğu bilgilerle İHD hakkında bir şeyler söyleyebilirler." (TK)