Yorumcular Akademinin, 11 Eylül sonrası ABD'de oluşan 'eşit, imtiyazsız ve birlik içerisinde birleşmiş bir Amerikan halkı' rüzgarına daha fazla dayanamayarak, 74 yıldır hem rol, hem de ödül vermede cimri davrandığı Afro-Amerikan yurttaşlara bu jesti yaptığını söylemekteler...
Amerika'daki duruma geçmeden, ırkçılığın tarihine kısaca bir değinmek istiyorum. Irkçılığın ortaya çıkışında birkaç temel neden göze çarpar, ilki ve en basiti, insanların çoğunluğunun insanların biyolojik bakımdan farklı ırklara ayrılabileceğine inandırılmasıdır. Irkçı düşüncelere sahip bir kişi, fiziksel, kültürel, dinsel veya geleneksel bazı farklı özelliklerin, insanları diğer insanlardan daha üstün veya daha aşağı kıldığına inanan kimsedir. Örneğin batı kültüründe 'beyaz' renk saflığın, 'siyah' renk ise kötülüğün simgesi kabul edilmiştir. Ancak bu anlayış özellikle Amerika'da, siyahlara uygulanan köleliğin ve ırkçılığın temeli olmuştur...
Diğer önemli bir sebep ise, 'Irk' kavramının icat edilmesi olmuştur. Geçmiş soylardan devralınan üstün veya aşağı nitelikler anlamındaki çağdaş 'Irk' veya 'Irkçılık' kavramı, 18. ve 19. yy'da ortaya çıkan bir düşünce tarzıdır. Irkçı düşüncenin babası sayılan Kont Joseph Arthur de Gobineau'ya göre, temel üç ırk bulunmaktadır. Beyaz, sarı ve siyah ırklar. Beyaz ırk daha üstün ahlak ve zekaya sahipken, siyah ırk bu sınıflandırmanın en alt sırasında yer alır ve kötülüğü, bozulmuşluğu ve verimsizliği temsil eder. Özellikle Adolf Hitler, Nazi ideolojisini oluştururken bu düşünceden etkilenmiştir. Irkçılığın en önemli bir diğer nedeni de ekonomiktir. Siyahların, beyazlardan daha aşağı yaratıklar olduklarına inanılması, ırkçı uygulamalara (köle ticareti gibi) yasal ve vicdani bir gerekçe yaratmaktaydı...
Amerika'da ise kölelik, iç savaşın bitişi ile kaldırılmıştı. Ancak bu durum, siyahların ekonomik perişanlıklarının bittiği anlamına gelmiyordu. Hatta bundan epey sonraları, 1890'larda "Jim Crow" adı verilen, ve beyazlar ile renkli vatandaşların eşit ama ayrı okul vs gibi kamu alanlarını kullanmalarına dair bir yasa kabul ediliyordu. Ku Klux Klan örgütünün amacı, tam da bu ayrımcılıkları canlı tutmak olmuştu...
Amerikan yakın tarihinde, devrimden itibaren siyahların beyazlarla eşit haklara kavuşmak adına verdikleri mücadele önemli bir yer tutar. Ancak 2.Dünya Savaşına kadarki dönemde, anlamlı bir ilerleme sağladıkları söylenemez. Örneğin, siyahi dernek temsilcilerinin, (NAACP ve Urban League) orduda siyahlara yönelik ayrımcılığın kaldırılması için başkan Roosevelt'le görüştüklerinde bu istekleri reddedilmekle kalmamış, Roosevelt, sivil haklar liderlerinin toplantıda ayrımların sürmesini istediklerini kamuya açıklamıştı...
2.Dünya savaşından sonraki dönemde, siyah eşitlik kuruluşlarının (CORE gibi) Chicago ve diğer eyaletlerde başlattığı ve özellikle eğitim kurumlarındaki ayrımcılığa karşı geliştirdikleri hak arama talepleri, beyazlar tarafından büyük bir dirençle karşılandı. Bunun üzerine siyahlar ve yandaşları, haklarını elde etmek için daha militanca eylemlere başvurmak gerektiğini düşündüler. Fitili, 1956'da Rosa Parks adındaki siyah bir kadının otobüsteki yerini bir beyaza vermeyi reddetmesi sebebiyle, Alabama Montgomery'de tutuklanması ateşledi. Baptist rahip Dr. Martin Luther King Jr önderliğindeki siyah nüfus, taşımacılık sistemini 381 gün boykot etti. Sonunda kent yönetimi taşımacılık sistemindeki ayrımcılıktan vazgeçmek zorunda kaldı. 1964'de ise tüm kamu binalarında, eğitim, istihdam ve hükümetçe finanse edilen her kuruluşta ayrımcılığı yasaklayan "Sivil Haklar Yasası" kongreden geçti. Üstelik bu yasa sadece siyahları değil, diğer tüm etnik grupları ve kadınları da kapsamaktaydı...
Amerikan yakın tarihinde ırkçılığın en uzun süre tutunduğu kalelerden birisi olan Hollywood'un, zoraki de olsa siyahlara kapılarını açması bu anlamda hiç de küçümsenecek bir kazanım değildir. Hele şundan daha kırk sene evvel siyahların, beyazlarla aynı okula gitmeye dahi haklarının olmadığı düşünülürse, bu büyük bir zaferdir. Çünkü açıkçası en iyi erkek oyuncu ödülünü Russel Crowe'un almasını arzuluyordum. Yine de helal olsun. Bunca yıllık haksızlıklara karşılık, yapılmış olan bu iltimasın ne önemi var ki?..