Fotoğraflar: Mezopotamya Ajansı/Anadolu Ajansı/Af Örgütü
Medeniyet Üniversitesi’nden Gizem Aslantepe, İran’daki protestoları değerlendirirken, geçmişe referans veriyor ve protestoların değişim açısından geri dönülmez noktada olduğuna işaret ediyor.
*İran’da kadınlar geçici çözüm istemiyor” diyen Aslantepe’ye göre, kadınlar için asıl mesele sadece “başörtüsü değil”. Aslantepe, meselenin asıl olarak “kadınları yaşam tarzına müdahale olduğunu” vurguluyor.
İran Uzmanı Aslantepe’nin üzerinde durduğu başka bir noktada şu:
“Özetle halkın isteklerine kulak tıkamanın ağır sonuçlar doğuracağı ulema tarafından da gözlemlenmeye başladı ve birtakım fireler verildi.”
Mimar Sinan Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olan Aslantepe, Medeniyet Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler alanında master yaptı. Bir dönem İran'da yaşayan Aslantepe, Jîna Mahsa Amini’nin öldürülmesi ile başlayan kamuoyunda “saç devrimi” olarak da anılan protestolara ilişkin bianet’in sorularını yanıtladı.
“İran rejimi kendi muhaliflerini yarattı”
Şimdiki sürece baktığınızda, uzun zamandır da İran’ı takip eden bir akademisyen olarak İran’daki bu sokak hareketliliğini bekliyor muydunuz?
İran’daki İslami rejim, yani müesses nizam, 43 sene önce kurmuş olduğu ve İran-Irak Savaşı’ndan sonra güçlendirdiği güvenlik aygıtları sayesinde yıllar içerisinde kendisine karşı oluşabilecek her türlü iç tehdidi bertaraf etmeyi öğrendi.
Bu noktada önce birlikte devrim yaptığı solcuları marjinalize ederek yeraltına çekilmelerine neden oldu, sonra da birçok kesimi siyasi arenanın dışına itti. Bu süreçte kendi muhaliflerini dahi yarattı.
Reformistler, İslam Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine bağlı kalmak suretiyle yalnızca rejimin belirlediği bir alanda muhalefet edebildi.
Rejimin sivil haklar ve özellikle kadın hakları konusunda atacağı adımlarla iktidarını güçlendirebileceği düşünüldü. Halkın güvenini kazanan reformist ve ılımlı-pragmatik siyasetçiler beklenen reformları gerçekleştiremedi.
Kamusal alanda yaşanan gevşeme büyük şehirlerde hissedildiyse de İran’ın genelinde rejimin baskı organları aktif bir şekilde faaliyet gösterdi.
Rejimin yıkılmasını değil, reformlarla yeniden inşa edilmesini savunan bu grup, sivil hakların iyileştirilmesini gerektiğini savundu. Ancak beklenen gerçekleşmedi ve rejime yönelik protestolar düzenli aralıklarla devam etti. Siyasi hak talepleri, su kıtlığı, ekonomik kriz, rüşvet, iltimas ve kötü yönetim protestocuların tepki gösterdiği meselelerin başında geldi. Daha da önemlisi protestolar arasındaki süre de kısaldı.
2000’li yıllardan itibaren toplumsal hareketlerde yaşanan dalgalanma, birbirinden çok farklı grupların başlattığı protestoların patlak vermesine neden oldu.
Dolayısıyla protesto kültürünün yerleştiği, hatta zamanında “devrimle” sonuçlandığı İran’da bu, beklenilecek bir durumdu. Ancak beklenmeyen, protestoların 63 gün sürmesi ve halihazırda devam ediyor olmasıdır.
İslam Cumhuriyeti, tarihinde bu kadar uzun soluklu ve çabuk yayılan bir protesto dalgası hiç yaşanmamıştır, bu kadarına rejim senelik müesses nizam bile hazırlıklı değildir.
“Sorun kadınlara dayatılan yaşam biçimi”
Eylemlerde kadınların sokakta öncü olduğunu görüyoruz, bunun nedeni ne? Kadınların motivasyon kaynakları neler?
İran, 19. yüzyılın sonlarından itibaren pek çok ayaklanmaya ev sahipliği yaptı. Bu ayaklanmalarda her daim kadınları da görmek mümkündü. 1890’daki Tütün İsyanı, 1906’daki Meşrutiyet Devrimi, 1953’teki İngiliz-CIA destekli darbe ile demokratik Musaddık hükümetinin devrilmesinden sonra düzenlenen gösteriler, 70’li yıllarda devrimine giden süreç ve bittabi devrim süreci, 1980-88 arası Irak ile yapılan savaş, 1999’daki öğrenci eylemleri, 2009’daki Yeşil Hareket, 2017-18 ve 2019’daki kitlesel protestolar gösterdi ki kadınlar her zaman sokakları dolduran ve mevcut statükoya başkaldıran birer özne oldular ve uzun süredir sokaklarda hak mücadelesi vermeye devam ediyorlar.
İran, Orta Doğu ülkeleri arasında, özellikle siyasal İslam’ın yaşandığı bir ülke olarak, diğer ülkelere nazaran kadın hareketinin çok güçlü olduğu bir ülke.
Ve evet, kadınların diğer protestolara oranla şu an yaşanmakta olan protestolara çok daha örgütlü bir biçimde katılım gösterdiğini görüyoruz. Çünkü Mehsa Emini bir kadındı ve onun öldürülmesi en çok kadınları yaraladı. Kadınlara ne kadar güvensiz bir ortamda yaşadıklarını hatırlattı.
Meseleyi sadece başörtüsü üzerinden okuyanlar, protestoların arkasında “dış mihrak” aramaya başlayacaktır. Ancak mesele başörtüsü olmanın çok ötesinde, kadınlara dayatılan bir yaşam biçimi.
Rejim, kadınların ne giyeceklerine, ne içeceklerine, nasıl yaşayacaklarına, neye inanacaklarına karar vermekte; dizayn ettiği İslami yaşam formunda onları eril tahakkümü kabul etmeye zorlamaktadır.
Sözgelimi kadınları reformistlere güvenerek sandığa götüren de güvenlerini kırıp sokaklara döktüren de bu eril ve İslami tahakkümü kırma isteğidir.
Mevcut durumda İran’daki kadınlar resmi olarak başörtü yasağını kaldırtmada uygulamada kaldırdıkları için sizce kazandılar mı?
Evet, bunun bir kazanım olduğu çok açık. Zira birkaç ay önce görmeyi hayal dahi edemeyeceğimiz görüntüler gelmeye devam ediyor. Protestolardan önce, kadınlar üzerinde çok ciddi bir baskı vardı.
Bu baskı bizdekinin aksine toplumsal değil siyasi saiklerden ileri geliyordu. Özellikle örtünme konusunda çok sıkı tedbirler alınmaya başlamıştı.
Bu İran’da adı konmamış siyasi bir gelenektir. İran’da reformistler veya ılımlı pragmatikler iktidar olduğunda kamusal alanda yaşanan gevşeme, muhafazakar-radikal isimlerin iktidar olmasıyla ortadan kalkar.
Böylece müesses nizam kendi içinde bir denge unsuru gözetmiş olur. Geçtiğimiz Temmuz ayında da böyle oldu.
Eski Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi Cumhurbaşkanı seçildikten sonra devlet dairelerine gönderdiği yazıda gerektiği gibi örtünmeyen kadınların cezai işleme tabi tutulacağını belirtmişti.
Bu durum, zaten insan hakları konusunda kötü bir şöhrete sahip olan Reisi’nin daha da baskıcı bir süreci başlatacağının göstergesi oldu.
Bu sebeple Mehsa’nın ahlak polisleri tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestolar, Reisi sonrası yeniden dizaynedilen siyasetin, devletin baskı ve şiddet aygıtlarının güçlendirilmesinin ve şimdiye kadar kadınların içinde biriken öfkenin bir dışa vurumu. Kadınların başörtüsü ile sınırlı kalmayıp giyim kuşam konusunda çok daha rahat ve özgür hareket edebilecekleri bir döneme gireceğiz.
İranlı kadınların bundan sonraki süreçte mücadelesi nasıl ilerler sizce?
Kadın mücadelesinin daha örgütlü bir yapıya bürüneceğini tahmin ediyorum. Kadınlar hep beraber olduklarında neleri değiştirebileceklerini fark ettiler. Korku eşiği aşıldı, bir devir kapandı.
Ben de diğer birçok gözlemci gibi Mehsa Emini’nin ölümünün ardından başlayan protestoların İran’da kalıcı değişimlerin habercisi olduğunu düşünüyorum. Şu aşamada rejim için Emini’nin ölümünden önceki mevcut statükoya dönmek çok zor.
Rejim meşruiyet konusunda ciddi problemler yaşıyor ve bu meşru zemini sarsan bu kez işçiler, köylüler, azınlıklar veya başka bir kesim değil kadınlar oldu.
Sonra bütün bu kesimlerin desteğini de aldılar ancak fitili ateşleyenlerin kadınlar olduğunu göz ardı edersek İran’daki kadın aktivizmini ve onun gücünü görmezden gelmiş oluruz.
Ve bu pek iyi niyetli bir yaklaşım olmaz. İran’da Fars bir kadın ile Kürt, Türk, Beluç, Arap, Lor ve Mazenderani bir kadının derdi aynı.
Bu kadınları birleştiren bir üst kimlik var artık İran’da. Hepsinin sosyal, siyasal ve sivil haklar konusundaki talepleri aynı. Eşit, özgür ve adil bir yaşam istiyorlar.
Bu sebeple kadınların, protestoların birincil öznesi olmayı sürdüreceklerini ve yerlerini de kimseye kaptırmayacaklarını söyleyebilirim. Ancak barışçıl eylemlerden sonuç alınamazsa şiddetin dozu da artacaktır.
Kadınlar geçici çözüm istemiyor. Yapılacak reformların şu an protestolardaki tansiyonu düşürebileceğini de sanmıyorum. Mücadele, “zorunlu başörtüsü” değil “zorunlu İslami yaşam tarzı” kaldırılana kadar devam edecektir.
İranlı kadınlar örnek bir mücadele sergiledi, peki Mollaların cephesinde ve iktidar çevresinde durum nasıl karşılanıyor?
Genel olarak muhafazakarların müesses nizamın korunması için büyük bir çaba gösterdiğini söylemek mümkün. Protestocuların “işgalci”, “fitneci” ve “dış mihrakların uzantısı” olarak görülmesi de bu düşüncenin ürünü.
Bu kesim meseleyi iç değil dış dinamiklerle açıklamayı ve protestocuları tamamen “düşman”, “hain” ilan etmeyi tercih ediyor. Dolayısıyla bu ağır ithamlarla karşı karşıya kalan protestocuların, en ağır şekilde cezalandırılması için yargı erkini göreve çağırıyor. Yaptıkları çağrı, Batı’da “İran parlamentosu 15.000 kişi için idam kararını onadı” gibi bir başlıkla duyuruldu. Buradan da hatırlatmak fayda var. Bu bildiri yasalaşmamıştır. Zira bu bir kanun teklifi veya önerge değildir.
Ayrıca meclisin yani yasamanın, yargı organına müdahale etmesi mümkün değildir, böyle bir uygulama kanuna aykırıdır. Fakat bu aykırılığı uluslararası topluma açıklayabilmek gerekmektedir.
Öte yandan İran’da din adamları sınıfı yani ulema yekpare bir yapıyı teşkil etmiyor. İçerisinde müesses nizamın bazı politikalarını eleştiren isimler de var. Ve esasen bu isimlerin protestolar konusunda yapmış oldukları açıklamalar büyük bir kırılmaya işaret ediyor.
Bu kırılmanın emarelerini Yargı Erki Başkanı Muhsini Ecei’nin açıklamalarında, Ayetullah Cevadi Amuli ve Ayetullah Nuri Hemedani gibi Şii mezhebinde taklit için müracaat edilecek, içtihat yapabilme yetkisine sahip ayetullahların verdiği demeçlerde görebiliriz. Ecei protestoculara diyalog çağrısı yaparken, Cevadi Amuli “anlaşmazlığı çözün, muhalefeti yok etmeyin.” dedi.
Aynı şekilde Hemedani de “Yetkililer protestocuların taleplerine kulak vermeli ve sorunlarını çözmelidir” şeklinde uyarılarda bulundu. Öte yandan Irak’taki Taklit Merci Sistani, protestocular aleyhinde konuştuğu iddialarını ve ofisinin bu yönde beyanatları verdiğini reddetti.
Özetle halkın isteklerine kulak tıkamanın ağır sonuçlar doğuracağı ulema tarafından da gözlemlenmeye başladı ve birtakım fireler verildi.
Mesela Ayetullah Hamaneyi’nin henüz protestolar sönümlenmeden ilk kez tutuklular için af kararı çıkartması, Ahlak polislerinin şu an için sokaklardan çekilmesi gibi.
İran bundan sonra “eskisi gibi bir yer olmayacak” der miyiz? Bunu gösteren kodlar var mı?
Evet yukarıda da ifade ettiğim gibi, kadınların başını çektiği protestoların çok kısa bir zaman diliminde ülke geneline yayılması ve farklı kesimleri içerisine alması daha önce gördüğümüz bir şey değil.
Farklı kesimlerden kastım etnik saiklerle sokaklara çıkanlar. Protestoların başladığı ilk günlerde Mehsa’nın bir kadın değil bir Kürt olduğu için saldırıya uğradığını düşünenler vardı.
Bana kalırsa Mehsa’nın Kürt olması, saldırıya uğramasında değil ama protestoların yayılmasında etkili olmuştu. Çünkü ilk eylem Emini’nin Kürdistan Eyaleti’nin Sakkız kentindeki cenaze töreninde kadınların başörtülerini çıkartıp ağıtlar yakarak sallamasıyla gerçekleşmişti. Sonrasında kadınlar arasında dalgalar halinde yayılan bu hareket, özellikle rejimin ötelediği/dışladığı ya da bastırmaya çalıştığı azınlıklar üzerinde de etkili oldu.
Buna karşılık söz konusu bölgelerde güvenlik güçlerinin daha baskıcı ve daha kanlı bir politika izlediğini görüyoruz.
Güvenlik güçlerinin Tahran’daki bir eylemi bastırırken kullandığı kuvvet ile Kürdistan’daki veya Belucistan’daki bir eylemi bastırırken kullandığı kuvvet bir değildi. Bu durum protestoların yer yer etnik bir zeminde ele alınmasına neden oldu.
Kadınların protestolarına öğrencilerden de tam destek gelmektedir. İran’da bir protestonun amacına ulaşması için öğrenci kolektifleri tarafından sahiplenilmesi gerektiğine dair bir inanç hakimdir.
Birçok şehirde üniversite öğrencileri neredeyse her gün eylem düzenlemektedir. Öte yandan bu eylemler ilk defa ortaokul ve liselere sıçramıştır. 15-16 yaşlarındaki genç kızlar; fiili olarak başörtüsü yasağını delmekte, başörtülerini ateşe vermekte, İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni’nin ve Devrim Rehberi Ayetullah Hamaneyi’nin fotoğraflarını yırtıp ayaklar altına almaktadır.
Ayrıca “sarık düşürme” ve “medrese yakma” eylemlerinde de yoğun bir katılım gözlemlenmektedir. Meşhed’de, Kum’da, İze’de yakılan medreseler olayın ciddiyetini anlamamızı sağlıyor. Daha önce görülmemiş bir öfke patlamasına şahit oluyoruz.
Bir süre sonra işçi ve esnaf da örgütlenerek protestolara müdahil oldu. İsfahan’daki demirdöküm işçileri başta olmak üzere birçok fabrikada işçiler greve gitti ve haklarının iyileştirilmesini talep etti.
Bazaari denilen çarşı esnafı da çoğu vilayette kepenk kapattı. Küçük bir not: Çarşı esnafı, ekonomik olarak eskisi kadar güçlü olmasa da rejimin güvendiği ve geleneksel-muhafazakar İran’ın hayat damarlarından biri olduğu için çok önemli. Ancak grevlerin ekonomideki etkilerini görmek için zamana ihtiyacımız var.
Bunların her biri birer kırılma, bu kırılmalar İran’ın bir daha asla dönemeyeceği bir yola çıktığının işareti. Eskisi gibi olmak demek, statükoyu ve meşruiyeti korumak demek. Şu halde böyle bir beklenti içine girmek pek doğru olmayacaktır.
İran'daki protestolar
Doğu Kürdistan'ın Sakız kentinden başkent Tahran'a akrabalarını ziyarete gelen 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amini, erkek kardeşinin kullandığı aracı durduran ahlâk polisince gözaltına alınmıştı. Kardeşine, nasihat edilip serbest bırakılacağı söylenerek götürülen genç kadının, gözaltına alındıktan iki saat sonra komaya girdiği ve kaldırıldığı hastanede öldüğü ortaya çıktı.
İran devlet televizyonu Amini'nin dövüldüğü iddialarını yalanlayarak, polisin genç kadını "nasihat etmek ve eğitmek" üzere karakola götürdüğünü ve orada kalp krizi geçirdiğini söyledi. Amini'nin akrabaları, kadının herhangi bir kalp rahatsızlığı olmadığını açıkladı.
Devlet televizyonu bir polis karakolunda Amini olduğu söylenen bir kadının oturduğu koltuktan bir yetkiliyle konuşmak üzere kalktıktan sonra yere düştüğünü gösteren güvenlik kamerası kayıtları yayınladı. Ancak, görüntülerden kadının Amini olduğu doğrulanamadı.
Amini'nin dövülerek öldürüldüğü yolunda sosyal medyada yayılan iddialarını reddeden Tahran emniyeti ise konuyla ilgili açıklamasında, "Ayrıntılı araştırmalara göre, Amini'nin araca alınması sonrasında ve tutulduğu karakolda fiziksel bir temas olduğunu" reddetti.
Ancak, İran'ın yarı resmi Fars haber ajansı, Amini'nin ahlâk polisince dövülmesi nedeniyle komaya girdiğini duyurdu.
VoA'nın haberine göre genç kadının karakolda ölümünü eleştiren sosyal medya yorumcuları arasında, sözünü sakınmamasıyla tanınan reformcu eski milletvekili Mahmud Sadıki, Ayetullah Ali Hamaney'i olayla ilgili kamuoyuna açıklama yapmaya çağırdı.
TIKLAYIN - İran'da Mahsa Amini eylemleri: Kadınlar çok kararlı
TIKLAYIN - Akademisyen Matin: İran'da başörtüsü yasağı gevşetilebilir
(EMK)