* Fotoğraflar: Anadolu Ajansı.
Mahsa Jîna Amini'nin Tahran'da "ahlâk polisi" tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestolar üçüncü haftasına girdi.
Dünyanın birçok ülkesinde başta İranlı kadınlar olmak üzere tüm İranlılar'la dayanışmak için gerçekleştirilen eylemler de devam ediyor.
İran'daki protestolara dair sorularımızı yanıtlayan İranlı aktivist Araz Bağban "Jîna'nın öldürülmesine ilk tepki doğduğu kent olan Kürdistan ilinin Sakkız ilçesinden geldi. Fakat hemen hemen İran'ın her yerine yayıldı ve yüzlerce kentte itiraz eylemleri gerçekleşti. Eylemler hızlıca 'Jin, jiyan, azadî' simgeli bir özgürlük mücadelesine dönüştü ve doğrudan İslam Cumhuriyeti'nin temellerini hedef aldı. İran halkları adeta Jîna'nın adının arkasında birleşti ve bu özgürlük mücadelesine katıldı. 1979 Devrimi'nden sonra İran'da ilk kez böyle geniş çaplı bir birlik yaşanıyor diyebiliriz," diyor.
Eylemlerin içeriğini, nasıl başlayıp nasıl devam ettiğini, İran İslam Cumhuriyeti'nin zorunlu başörtüsü uygulamasını esnetip esnetmeyeceğini sorduğumuz Araz Bağban anlatıyor.
Belirli aralıklarla İran'daki protestolara tanıklık ettik daha önce de, Jîna Mahsa'nın öldürülmesinden sonra başlayan protestoların farkı nedir?
Son beş yıl içerisinde, İran'da iki kere yoksulların öfke dolu isyanına şahit olduk. İlkin, 2017 yılının sonlarında halk hayat pahalılığına karşı sokağa çıktı. Eylemler 2018 yılının başlarında da devam etti. Daha sonra 2019 yılının kasım ayında benzine yapılan yüzde 200'lük zamdan dolayı tekrar bir halk isyanı patlak verdi. İkisi de halkın geçim sıkıntısından doğan haklı bir haykırıştı. Eylemler büyük şehirlere sıçrasa da iki isyanın da asıl motoru yoksul küçük kentlerdi ve daha gelişmiş kentlerin isyana desteği çok az oldu. Bu iki isyan hemen ilk günlerinden İslam Cumhuriyeti yapısını hedef aldı ve İran'ın genelinde meşru da karşılandı; fakat özellikle geliri nispeten yüksek ve üzeri kesimin isyana olan desteği sadece sözde kaldı ve sokaklara yansımadı. İslam Cumhuriyeti de iki isyanı da kanlı bir biçimde bastırdı.
Hedef doğrudan İslam Cumhuriyeti'nin temelleri
Son günlerde Jîna (Mehsa) Emini'nin ahlâk polisi tarafından öldürülmesine tepki olarak başlayan isyanın bir önceki isyanlardan en bariz farkı kadınların eylemlere öncülük etmesi, kitlesel olarak eylemlerde yer alması ve bu sayede başörtüsü yakmak gibi farklı bir eylem biçiminin ortaya çıkması.
Bir önceki isyanlardan başka bir farkı da bu isyanın asıl taşıyıcı gücünün çok genç kadın ve erkekler olması. Eylemlere katılanların büyük bir oranını "Z kuşağı" diye adlandırdığımız gençler oluşturuyor. Öte yandan yaygınlığı ve İran'ın her bölge ve etnik grubundan aldığı destek açısından da farklı bir yerde duruyor. Jîna'nın öldürülmesine ilk tepki doğduğu kent olan Kürdistan ilinin Sakkız ilçesinden geldi. Fakat hemen hemen İran'ın her yerine yayıldı ve yüzlerce kentte itiraz eylemleri gerçekleşti. Eylemler hızlıca "Jin, jiyan, azadî" simgeli bir özgürlük mücadelesine dönüştü ve doğrudan İslam Cumhuriyeti'nin temellerini hedef aldı. Neredeyse her kesimden itiraz sesleri yükseldi. İran halkları adeta Jîna'nın adının arkasında birleşti ve bu özgürlük mücadelesine katıldı. 1979 Devrimi'nden sonra İran'da ilk kez böyle geniş çaplı bir birlik yaşanıyor diyebiliriz.
Dışarıdan takip edebildiğimiz kadarıyla son yıllarda İran'da hicap kuralları görece gevşetilmiş görünüyordu. Mahsa'ya yönelen saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ya da şöyle sorayım, "ahlâk polisi"nin görevi tam olarak nedir ve hangi aşamada devreye girer?
Kadınların zorunlu örtünmeye karşı direnişi ve bunu kabul etmeyişi sonucunda dönem dönem baskılar azalıyor, örtünme kurallarına uymayanlar görmezden geliniyor. Fakat hicap ya da zorunlu örtünme kuralları aslında hiçbir zaman gevşetilmedi, gevşetilemez de. İslam Cumhuriyeti, hicap kuralları dahil tüm yasalarını şeriata dayandırdığından böyle bir esnekliğe sahip değil. İslam Cumhuriyeti ve onun dini lideri fıkıh velayeti adı altında İslam'ı tüm tehlikelerden korumalı ve şeriata uygun bir toplum oluşturmalı.
İslam Cumhuriyeti yetkilileri için bu dini toplumu tehlikeye atabilecek en bariz unsur kadınların giyim kuşamı. Nitekim 1979 Devrimi sonrası Humeyni önderliğinde İslamcı hareketin ilk uygulaması kadınların kamu binalarına hicapsız girişini yasaklamaktı. Kadınlar 1979 yılının hemen ilk aylarından bu zorunlu örtünmeye karşı mücadelelerini başlattı. Fakat İslamcı hareketin, devrimi tamamen gasp etmesiyle birlikte hicap tüm alanlarda kadınlar için zorunlu hale getirildi.
"Reisi'nin seçilmesi şiddeti artırdı"
Uzun süre sokakta kadınların hicabını kontrol eden farklı organlar vardı. Devrim Muhafızları Ordusu'nun Besic gücünden polis teşkilatına kadar farklı organlar sokakta kadınların giyim kuşamlarına karışıp hicap kurallarına uymayanları uyarıp keyfi biçimde gözaltına alabiliyordu. Daha sonra bu görev 2006 yılında tamamen polis teşkilatı içinde oluşturulan İrşat Devriyesi'ne verildi. Bu devriye İran'ın dışında ahlâk polisi adıyla biliniyor.
"Emri be maruf ve nehyi ez münker"
İrşat Devriyesi toplumun İslami kurallara göre işlediğini kontrol etme amacıyla "Emri be maruf ve nehyi ez münker" (İyiye davet ve kötüden uzaklaştırma) görevine sahip. Başta sadece kurallara uymayanları uyarma görevi vardı; fakat giderek devriyenin görevi genişletildi. Son zamanlarda ise ahlâk polisi keyfi bir biçimde kadınları tutuklamaya başladı. Özellikle aşırı muhafazakar Reisi'nin cumhurbaşkanı seçilmesi kadınlara yönelik baskıları ve şiddeti artırdı. Jîna'nın gözaltına alınması bu yüzden çok şaşırtıcı değildi. Gözaltına alınanlara yapılan işkence ve kötü muamelenin de çeşitli videoları mevcut aslında. Bu işkencelerin genç bir kadının öldürülmesiyle sonuçlanacağını öngörmemiştik belki.
Şu an İran'daki eylemlere öncülük eden bir örgüt/kurum/STK var mı? Yoksa çağrılar nasıl örgütleniyor? Çünkü bir bakıyoruz o gün direkt öğrenciler eyleme geçmiş oluyor ya da başka bir eylem tarzı ortaya çıkıyor.
Eylemlere öncülük eden herhangi bir örgüt/kurum/STK yok. İran'da böyle bir durum söz konusu olamaz bile. İran dışındaki örgüt kurum ve kuruluşların büyük bir kısmı ancak bildiri yayınlayıp halka sokağa çıkması için çağrı yapıyor. Fakat bu çağrıları yapanlar herhangi bir kontrol ve koordinasyon gücüne sahip değil. Kürtler hariç İran halklarının ve toplumunun diğer grupları içinde etkin bir düzen dışı örgütlülükten söz etmek mümkün de değil. Düzen dışı sendikalar veya meslek birliklerinin de etkisi çok kısıtlı. Genel çağrı yapıp kitleleri koordine edebilme olanağına sahip değiller.
Eylemler aniden ortaya çıkıyor
Eylemler kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bir eylem çağrısı yapılıyorsa bu çağrılar genel olarak bir semt veya mahalle geneli için orada isyanın içindeki kişilerin inisiyatifi ile yapılıyor. Henüz eylem için mahalle komitelerinden bile söz edemiyoruz. Her şehrin genel olarak belli toplanma yeri veya yerleri var, oralarda belirgin bir kalabalık oluştuğunda sloganlar atılmaya başlıyor ve aniden bir eylem ortaya çıkıyor. Böyle bir durum için haberleşmeler internetin kesik olmadığı zamanlarda genel olarak uygulamalar veya sosyal medya üzerinden yayılıyor, internetin kesik olduğu zamanda telefon üzerinden gerçekleşiyor. Bu yüzden de henüz büyük şehirlerde çok kitleselleşen eylemlere şahit olamadık. Buna rağmen bazı eylemler öngörülebiliyor.
Belucistan isyanı
Bir şehirden bir mahalleden biri öldürülüyorsa orada daha geniş ve daha yoğun eylemler ortaya çıkabiliyor. Örneğin, Beluciler ilk günlerde isyana katılmıştı fakat çok güçlü bir katılım sağlamamıştı. Eylemlerin ikinci haftasında bir polis binbaşısının 15 yaşındaki bir kız çocuğuna sorgu altında tecavüz ettiği haberi ilde yayılınca, 30 Eylül'de çok geniş bir eylem gerçekleştirildi. Sadece o gün 50'nin üzerinde insan güvenlik güçlerince katledildi. Bu katliamdan sonra Belucistan, isyanın en şiddetli ilerlediği illerden biri oldu. Öte yandan okullar açılınca da öğrenci eylemlerinin başlayacağı çok açıktı. Fakat bir günde yüz üniversitede geniş çaplı eylemlerin ortaya çıkması biraz şaşırtıcı oldu.
Eylemlerin olduğu bölgeleri kısaca anlatabilir misiniz? Şu an hangi bölgede eylem olması size daha ilginç geliyor? Var mı böyle bir bölge? Mollaların yoğunlukla yaşadığı bölgelerde de eylemlerin sürdüğünü görüyoruz çünkü örneğin.
Eylemler farklı yoğunluk ve şiddetle olsa da İran'ın tüm bölge ve illerinde yapılıyor. Jîna Kürt'tü ve Kürt kentlerinde eylemlerin daha yoğun olması tabii ki bekleniyordu. Büyük kentlerin de katılması çok şaşırtıcı değildi. İran halklarının İslam Cumhuriyeti'ne karşı büyük bir isyanda olması bizi yanıltmasın, İran toplumu muhafazakar bir toplum. Eylemlerin temelinin kadınların zorunlu örtünmeye karşı isyanı olduğunu dikkate alırsak muhafazakar karakterleriyle bilinen çoğu şehrin isyana katılması ve aktif rol olması biraz beklentilerin ötesindeydi. Değindiniz gibi Şii dünyasının en büyük dini medreselerinden birine ev sahipliği yapan Kum şehrinde bile eylemler yapıldı, hatta eylemler Kum'da şiddetli de geçti. Bu yüzden isyanın yaygınlığı aslında İslam Cumhuriyeti'nin ne kadar meşruiyet kaybına uğradığını gösteriyor.
Kum kentindeki protestolar.
Kürt kentlerindeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürt kentlerinde eylemler çok yoğun bir biçimde devam ediyor. Jîna'nın öldürülmesine ilk tepki doğup yaşadığı ilden geldi, o günden beri de tüm Kürt kentlerine yayılarak devam ediyor. Kürtler İran'daki etnik gruplar arasında en örgütlü topluma sahipler. Hatta tek örgütlü halk olabilirler. Bu yüzden eylemlerin biçimi bu bölgede çeşitlilik kazanabiliyor. Özellikle genel grev çağrıları, Kürt şehirlerinde kepenk kapatma biçimiyle kolayca karşılık buluyor. Böyle bir eylemi İran'ın başka bir bölgesinde nadiren görebiliriz.
Hükümet, İranlı Kürt partilerinin karargâhlarını da bombalıyor bir yandan ve bunu coşkulu bir şekilde servis ediyor. Bunun bir karşılığı var mı?
İslam Cumhuriyeti bu isyanın öncüsü olan Kürtlerden intikam almak için Kürt parti ve örgütlerinin Irak Kürdistanı'nda bulunan binalarına saldırdı ve sivilleri katletti. Fakat esasında bu saldırıyla Kürtlerin örgütlerini silahlı mücadeleye geçmeleri için zorlamak istedi. Böylece bir yandan Kürt kentlerindeki süregiden yoğun eylemleri kanlı bir biçimde bastırmak için bir bahane üretmiş olacaktı. Öte yandan da "bölücü terör örgütleri" propagandasıyla genel milliyetçi duygulara oynayıp Kürtler ile İran'ın başka bölgelerindeki halklar arasındaki irtibatı kesecekti ve isyanı kontrol altına alacaktı. Fakat Kürt örgütleri İran'daki isyana zarar vermemek adına İslam Cumhuriyeti'nin saldırılarına karşılık vermedi. Böyle olunca da bu plan bozulmuş oldu ve rejimin beklentisinin aksine bu saldırıdan sonra Kürt kentlerinde isyanın ateşi daha da yükseldi.
Saldırıya uğrayan Kürt partilerinin karargâhları.
"Zen, zendeki, azadi" sloganı nasıl yayıldı?
"Zen, zendeki, azadi" sloganı "Jin, jiyan, azadî" sloganının birebir Farsça çevirisi. Eylemlerin ilk gününden beri Kürtler tarafından kullanıldı ve çok geniş bir biçimde yayıldı. Şu an İran'daki isyanın ana söylemini oluşturuyor. Bu sloganın içeriği kitlelerce ne kadar benimsendi onu söylemek zor tabii. Bir sloganın simgeleşmesiyle geleneksel, ataerkil, milliyetçi ve cinsiyetçi bir toplum hemen özgürlükçü ve eşitlikçi bir topluma dönüşmeyecek elbette, fakat böyle bir toplumun temellerini sorguya çeken, özellikle Kürtlerin bir sloganı olmasına rağmen yayılmış olmasını çok önemli buluyorum.
"Merd, mihen, abadi"
Kürt kentleri dışında "Jin, jiyan, azadî" sokaklarda atılmıyor ve sadece Farsça karşılığı kullanılıyor. Ne yazık ki, bu slogana karşı "Erkek, vatan, kalkınma" anlamına gelen "Merd, mihen, abadi" sloganı üretildi. Aslında sloganı tamamlamak adına üretildi diye yorumlanıyor fakat söylemin içindeki gericilik çok fazla kişi tarafından açıklansa da sosyal medya üzerinden yaygınlaştırıldı. Özellikle üniversite öğrencileri bu sloganı birkaç eylemde kullandı.
Eylemlerde bir kutlama havasıyla arabaların da yer aldığını görüyoruz ya da biz hep caddelerde olan eylemleri mi görüyoruz? Neden her yerde araba var?
Çok ince bir gözlem yaptığınızı düşünüyorum. İran halkının arabayla ilişkisi çok ilginç, örneğin arabayla şehirde dolaşmak bir eğlence türü. Kamu alanında bir özel alan yaratma çabası olarak görebiliriz belki. Bu ilişkinin bir yansımasını da eylemlerde görüyoruz. Birebir sokakta olmaktan çekinen çoğu kişi arabasıyla sokağa çıkıp korna çalarak eylemlere destek oluyor. Bazıları görüntü kaydedip sosyal medyada paylaşıyor. Bazıları da meraktan sadece izlemek için çıkmış olabilir. Biraz sokağın içinde olmak lazım tüm ayrıntılarına vakıf olmak için fakat eylem sırasında çoğu cadde ve sokak arabayla dolu oluyor dediğiniz gibi.
Eylemlerin evrileceği bir yer var mı sizce? Hicap kuralları gevşetilir mi bundan sonra?
Eylemler başladığı gibi devam ediyor şimdilik. Hicap veya kadınlar için zorunlu örtünme şeriat yasaları üzerine kurulmuş İslam Cumhuriyeti'nin vazgeçilmezi. Din adamları arasında hicap konusunda pek bir ayrılık yok. Sadece bir-iki yenilikçi din adamı zorunlu örtünmeyi topluma empoze etmemekten yana. Bu yüzden İran'da isteğe bağlı örtünme talebi aslında İslam Cumhuriyeti'ni yıkma talebi gibi algılanıyor. Bu da ilk günden isyanda İslam Cumhuriyeti yıkılsın sloganıyla kendini gösterdi.
Mahsa için Yunanistan'da düzenlenen eylemden bir kare.
"Devrimci bir yıkım"
Eylemler sönümlenmezse bu eylemlerin varacağı yer yeni bir toplum inşasına doğru giden devrimci bir yıkım. Fakat rejim isyanı bastırmayı başarırsa da bugünden sonra İranlı kadınlar için hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Bir kere mücadeleyi bu kadar yükselten çok güçlü bir gerici yapıyı birliktelikleriyle sallayan bu kadınlar kolay kolay geri adım atmayacaktır. Bu baskılar hep vardı, şimdi ise o baskılara karşı güçlü bir itirazın temeli atıldı. Bu yüzden İslam Cumhuriyeti tarafından bir adım atılmazsa ahlâk polisinin kadınların giyim kuşamına müdahalesi yeni eylemlere yol açacaktır.
Eylemlere uluslararası destek verilmesi neden önemli?
Uluslararası halk desteği tabii ki isyan eden İran halklarına özellikle mücadelenin öncüsü olan kadınlar için büyük bir moral kaynağı oluyor. Sesini bir yerlere ulaştırabildiğinden emin oluyor sokakta savaşan gençler. Böyle zor günlerde eli boş tepeden tırnağa kuşanmış silahlı polislere karşı mücadelede ileriye attığı adımın sonuçlarını görüyor. Sokakta yanlarında olmasalar da bir yerlerde mücadeleye destek olduklarını düşünmek yalnızlık hissinden kurtulmayı sağlıyor.
Jîna Mahsa Amini.
İran'ı takip eden Türkiyelilere bir şey söylemek ister misiniz?
Temelleri her zaman sağlam olmasa da Türkiye'de İranlılara karşı bir sempati var. Ortadoğu'daki başka komşularına çok ilgi göstermeyen Türkiyeliler nedense İran'a ayrı bir ilgi gösteriyor. Tabii ki keşke bölgedeki tüm halklara benzer bir ilgi gösterilse. Yakın kültürler, benzer toplum dinamiklerinden beslenen halklar ve bu halkların birbirlerini daha yakından tanıması ve enternasyonal bir dayanışma içinde bulunması özgürlükçü ve eşitlikçi toplumlar kurma yolunda Ortadoğu'nun geleceği açısından çok önemli.
Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Türkiyeliler bu isyanda İran halklarının yanında oldu. Özellikle Türkiyeli kadınlar İranlı kız kardeşlerine bu süreçte elinden gelen desteği verdi ve vermeye de devam ediyor. Bunun yanında Afganistan'daki kadın mücadelesinin de unutulmaması gerektiğini düşünüyorum. Taliban gibi acımasız bir yapının tüm gerici saldırılarına rağmen sokakları hiç boş bırakmıyor ve karanlığa karşı büyük bir mücadele yürütüyorlar.
(TY)