İran'da, kadının insan haklarını ihlal eden ayrımcı yasaların değiştirilmesini hedefleyen Bir Milyon İmza Kampanyası aktivistlerinden Sussan Tahmasebi ile Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği'nden Irazca Geray söyleşti.
Bir imzadan ne çıkar?
Bu elbette imzaladığınız metne ve hangi yasalara tâbi olduğunuza bağlı. Bir imzayla, faturalarınızı da ödeyebilirsiniz hayatınızdan da olabilirsiniz...
Diyelim evlilik sözleşmenizi imzalayan İranlı bir kadınsınız. Bu, kocasının rızasını almaksızın çalışma hakkı olmayan, çocuğunun yasal vasisi olamayan, boşanma hakkı olmayan, ikinci sınıf bir vatandaş olacağınız anlamına gelir.
Bir Milyon İmza Kampanyası'nın kurucu üyelerinden Tahmasebi, "Bölge ülkeleri arasında en yüksek okuma-yazma oranına sahip, üniversite öğrencilerinin yüzde 65'ini kadınların oluşturduğu, kadınların hayatın her alanında faal olduğu İran'da, kadınların sosyal statüsü ile hukukî statüsü arasında ciddi bir çelişki var" diyor.
2005'te İranlı kadınlar Tahran Üniversitesi'nin önünde büyük bir gösteri düzenleyerek eşit haklar talep ettiler. Eylemin yapıldığı gün, İranlı Kadınlarla Dayanışma Günü ilan edildi.
Ertesi yıl, gösterinin yıldönümünde yine barışçıl bir eylem yapmak isteyen kadınlar güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaştı, 70 kişi tutuklandı. Bunun üzerine daha farklı bir yol izlemeye karar veren kadınlar birkaç ay sonra ülkedeki yasaların uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirilmesini hedefleyen Bir Milyon İmza Kampanyası'nı başlattı. Bugün İran'da yaşayan bir kadınsanız, kampanya metnine atacağınız bir imzayla bu eşitlik hareketine katılabilir, yaşama hakkınızı talep edebilirsiniz- gerçekten de bir imzadan çok şey çıkabiliyor.
Sussan, İran'daki yasaların temel aldığı şeriatın içtihat ve ilerici bir hukuk felsefesine sahip olduğunu, ancak kadın hakları söz konusu olduğunda çok muhafazakâr olduğunu söylüyor. "Genç kadınlarla konuştuğumuzda görüyoruz ki pek çoğu bu kadar sınırlı yasal haklara sahip olduklarına inanamıyorlar bile." Ta ki yasalarla karşı karşıya gelene kadar.
27 Ağustos 2006'da başlatılan ünlü Bir Milyon İmza Kampanyası ile ayrımcı yasaların değiştirilmesi için verilen mücadelede bir araya gelip deneyimlerini paylaşan kadınlar tarihi de kendi elleriyle baştan yazıyorlar.
Kampanya gönüllüleri için düzenlenen eğitimlerde hem mevcut yasalarla ilgili bilgi veriliyor hem de halkın eyleme katılımını cesaretlendirmek için iletişim atölyeleri yapılıyor. Kampanyanın sürdürlmesni sağlayan temel araçlar ise oldukça sınırlı: 20 kez erişimi yasaklanan internet sitesi ve yasaların neden değiştirilmesi gerektiğini açıklayan kitapçıklar. Zira basın kampanya haberlerine yer vermiyor, ve kampnya aktivistlerinin halka açık konferans ve toplantılar gibi kamusal etkinliklere katılma şansı yok. İmza toplarken insanlarla kurulan bire bir ilişki kampanyanın hem en temel yöntemi hem de özünü oluşturuyor. Sussan şöyle diyor: "Belli bir kitleyi hedef almadan, karşımıza çıkan herkesle konuşuyoruz. Bu açıdan yaptığımız iş çok heyecan verici. İranlı kadın hakları aktivistleri her zaman kamusal alanda varolma gereğinden söz etmişlerdir. İşte kampanya, esas olarak halkı ve kamusal alanı hedef alan ilk ve tek büyük girişim oldu."
"Ben de sizi bekliyordum!"
Bir sokakta 54 kişiyle başlayan kampanya, bugün İran'ın 15 eyaletinde otobüslerde, metroda, alışveriş merkezlerinde, evlerde, sokaklarda ve dağlarda devam ediyor. Sussan şöyle diyor: "Sadece bizim bildiğimiz 1000 kişi kampanya eğitimlerine katıldı, ama aslında kampanya aktivistlerinin sayısı çok daha yüksek çünkü hiç tanışmadığımız insanlar da bi fiil imza topluyor. Arabalarla kentin farklı yerlerine gidip toplu imza toplamak için internet üzerinden örgütlenenler oldu. Tahran'ın kuzeyindeki dağlarda tek bir günde 600 imza toplandı, bu çok yüksek bir rakam." Aktivistler aynı bölgeye birkaç kez gittikten sonra "Ben de sizi bekliyordum!" diyen insanlar tarafından karşılanıyorlar. Kampanyaya kesin kes karşı olan milletvekillerinin meslektaşlarından bile imza almışlar. Sussan, kampanyayı engellemeye çalışanlarla aynı evde yaşayan destekçilerinin olduğunu anlatıyor. Örneğin, hicab giymiş bir kadın yanında kocası olduğu halde imzasını verirken "Kocam arkadaşlarınıza karşı açılmış bir davada yargıç, o yüzden imza veremiyor" demiş. "Yargıçlar ya da gözaltında ifademizi alanlar bile bizimle aynı fikirde olduklarını söylüyorlar. Aslında bence kampanyayı başka birilerinin düzenlemiş olmasını diliyorlar. Sanırım herkes yasaların toplumumuzun gerçekleriyle bağdaşmadığının, mevcut yasalarla yaşayamayacak kadar ilerlemiş olduğumuzun farkında. Hiç ummayacağınız insanlar bile davamızı destekliyor."
Sussan çok şanslı olduklarını ifade ediyor: "Herkes bizi destekledi, özellikle öğrenciler ve işçi hareketi, çünkü onlar da toplumsal cinsiyetle ilgili sorunlar yaşıyorlar. Ama sivil toplumun da aşamayacağı pek çok kırmızı çizgi var."
Kampanyanın da bu "kırmızı çizgi"lerden biri haline gelmesi kampanya aktivistleri için beklenmedik bir durum. "Sivil bir yaklaşım benimsediğimiz, halka ve meclise seslendiğimiz için birtakım hassasiyetlerin devreye girmeyeceğini düşünüyorduk. Dolayısıyla böylesi bir direnci, hele tutuklanmayı kesinlikle beklemiyorduk."
Kampanyanın tutuklanan ilk üyesi, metroda imza toplanyan bir aktivist olmuş. "Seçimlerden önceki geceydi, yani herhangi bir tanıtım çalışması yapmak yasaktı. Biz de bu tutuklamanın bir yanlış anlamadan kaynaklandığını, münferit bir vaka olduğunu, metroda imza toplayan arkadaşımızın durumu iyi idare edememiş olabileceğini düşündük. Sonra iki arkadaşımız daha tutuklandı. Toplantılarımıza gelip dağılmamızı söylüyorlardı, insanları arayıp evlerinde toplantı yapmamalarını söylüyorlardı. O zaman anladık ki durum ciddi, münferit birkaç olay değil, bize karşı sistematik bir harekât yürütülüyor."
İmza toplayan kadınlar: Devleti dönüştüren bir "ulusal güvenlik tehdidi"
Devlet neden yasa değişikliği için imza toplayan kadınları bir güvenlik tehdidi olarak algılar? Sussan'a göre bunun bir nedeni kadınların iki büyük gösteri düzenlemiş olmaları. "Bir diğer neden de sanırım değişime karşı gösterilen direnç. Bunu her yerde görüyorsunuz, kadınlar lehine değişimi savunmak istediğiniz her ülkede büyük bir dirençle karşılaşıyoruz, tüm sistem direniyor." Buna rağmen kampanya yasadışı ilan edilmedi ya da İslam'a aykırı olmakla suçlanmadı. Sussan, "10 yıl önce bu kadar açık açık bu yasaları değiştirmekten bahsedecek olsaydınız, derhal İslam'a karşı geldiğinizi iddia ederlerdi. Dolayısıyla ben bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum."
Kampanyanın yargı tarafından da kabul görmeye başladıği söylenebilir. "Geçen yıl kampanya üyelerimizden ikisinin beraatına karar veren yargıç, yasaları değiştirmek üzere kaleme alınmış bir dilekçe için imza toplamanın, sokağınıza asfalt döktürmek için imza toplamaya benzediği hükmüne vardı. Bizim için bu büyük bir zafer. Bir yurttaşlık hareketi başlatıp insanları örgütlemek, yasa koyuculara taleplerinizi iletmek o kadar yeni bir şey ki insanlar buna nasıl tepki göstereceklerini muhtemelen bilmiyorlar. Bu hem sivil toplum hem de hükümet için bir öğrenme süreci: Yurttaşların kolektif biçimde taleplerini dile getirme hakkı olduğunu, ve hükümetin de en azından bu talepleri dinleyip cevap vermekle yükümlü olduğunu öğreniyoruz."
Kampanyanın yasa koyucular ve toplum üzerindeki dönüştürücü etkisinin bir göstergesi de Aile Destek Yasası'nın kabulunu engelleyen yoğun tepki. Son dönemde gündeme gelen ve çokeşlilikle ilgili kısıtlamaların kaldırılmasını öngören bu yasa, kadının rızasını önkoşul olmaktan çıkarıyor, erkeğin malî durumunun uygun olması ve mahkeme onayı olması halinde çokeşliliğe izin veriyordu. Muhafazakârlar dâhil her kesimden kadınlar, çokeşliliğin bu kadar kolaylaştırılmasına karşı çıkarak yasaya karşı örgütlendiler ve tepkilerini meclise ilettiler. "Meclisin, son derece kararlı olduğu bir konuda geri adım atıp, eski yasaya dönmesi bizim için bir zaferdi" diyor Sussan. Mevcut yasa çokeşlilik için yerine getirilmesi kolay olmayan bir dizi koşul şart koşuyor.
"Ne İslam'a karşıyız ne de dinci"
Sussan, kampanyanın İslam'a karşı olmadığını, bu meselelerin yıllardır İslam âlimleri tarafından tartışıldığını vurguluyor. "Biz, İslam sınırları içinde pozitif yorumlar yapılabileceğini, ilerici hukuk sisteminin bir gereği olarak şer'i hukukun zamanın ve günümüz toplumunun ihtiyaçları çerçevesinde yorumlanmasını vurguluyoruz."
Kampanyada laik kadınların yanı sıra dindar kadınlar da yer alıyor. "Laik kadınlar insan haklarının evrensel olduğunu savunurken, dindar kadınlar Kuran'da insan haklarını destekleyen ayetlere atıfta bulunuyorlar. Ama biz ne laikiz ne de dindar. Evrensel insan haklarını ölçüt kabul ediyor, dinin ilerici yorumlarına sıcak bakıyoruz." Sussan, sayıları çok az da olsa, şeriatla ilgili son derece ilerici yorumlarda bulunan İslam âlimleri olduğunu söylüyor. "Ama onlarla temas kurmakta pek başarılı olamadık, her girişimimizde birtakım engellerle karşılaştık. Hükümetle lobi çalışması yapmaya da itirazımız yok ama onlara ulaşmakta zorlanıyoruz."
"Kadın hakları" söylemini saklı olduğu dolaptan çıkarmak
Sussan, kampanyanın en önemli başarısının, kadın hakları söylemini saklı olduğu dolaptan çıkarıp son derece görünür kılmak olduğunu söylüyor. "Kadın hakları hep hassas bir konu olmuştur. İnsanlar bu konuda konuşmaktan, yazmaktan çekindi; hep kapalı kapılar ardında konuşuldu, kamusal söyleme dâhil edilemedi. Kampanya gerçekten de bu sessizliği kırdı. Kadın haklarını savunan sadece biz değiliz, ama kampanyayla birlikte herkes bu konuda konuşmaya başladı. Bu meclis seçilirken pek çok kişi kadınlar aleyhine olan ayrımcı yasaların ele alınması gerektiğinden söz ediyordu. Bu konuda çok fazla adım atmadılar ama en azından bu yönde bir talep olduğunu ve bunun kendilerine oy kazandıracağını gördüler."
Sussan, kampanyanın küçük de olsa bir diğer başarısının, diyet (kan parası) konusunda elde edildiğini anlatıyor. "Diyelim erkek kardeşinizle birlikte bir araba kazası geçirdiniz, ikiniz de ayağınızı kırdınız, sigorta ve tıbbî bakım için ödediğiniz ücret aynı, ama alacağınız tazminat erkek kardeşinizin alacağının yarısı kadardır." Bu yasa değişmedi, fakat sigorta şirketlerine kadınlara ve erkeklere eşit tazminat ödemeleri talimatı verildi. Sonunda gündeme getirilen bir diğer konu ise, miras. "Son dönemde kadınların, eşlerinden kalan toprakları miras alma hakkına sahip olmaları gerektiğini öne süren bir yasa hazırlandı. Bazı çevreler buna itiraz ettiği için süreç hâlâ devam ediyor, ama Kuran'da bu konudan özel olarak bahsedildiği için böyle bir değişim ciddi bir başarı olacak."
Kadınların hareket özgürlüğünü çalan uygulamalar
Gelgelelim, Sussan bu süreçte kadınların kazanımlarını ve elde ettikleri hakları tehdit eden pek çok politikayla karşılaştıklarını da söylüyor. "İran'da hep hakkaniyete karşı eşitlik söylemi vardır. Hakkaniyet ve adalet, farklı rollere, farklı sorumluluklara ve haklara sahip oldukları gerekçesiyle erkekler ile kadınlar arasında ayrım yapar. Son dört yılda, muhafazakârların başa gelmesiyle birlikte, eşitlik karşısında hakkaniyete öncelik veren politikalar ciddi biçimde ağırlık kazandı. Sayın Ahmedinecad seçildikten sonra, ilk iş, Kadın Katılımını Destekleme Merkezi'nin adını, Kadın ve Aile Merkezi olarak değiştirdiler; bu, kadının aile içindeki rolünü teşvik eden politikaların benimsenmesi anlamına geliyordu. Kadının haklarını aile içindeki rolü üzerinden tanımlarsanız, aile dışındaki rolleriyle ilgili sorunları gündeme getirmek çok zorlaşır."
Sussan, kadınları desteklemeye yönelik önlemlerin, yeterince ileri götürülmedikleri takdirde kadınların aleyhine işlediğini vurguluyor. "Çocuklu kadınların iş günlerinin azaltılmasını öngören çocuk bakımı politikaları benimsediler -ki bu olumlu bir adımdı. Ama bu, pratikte, kadınların iş bulamayacağı anlamına gelebilir, işverenler kadınlara izin vermektense erkekleri işe almayı tercih ediyorlar. Kadınların sosyal hayata ya da iş hayatına katılımına dayanan politikalar belirlemezseniz, örneğin cinsel taciz gibi sorunları nasıl çözümleyeceksiniz? Özellikle İran gibi, kadınların sosyal hayatta ve işgücünde gerçekten faal oldukları bir toplumda bu çok büyük bir sorun."
Sussan, son birkaç yıldır uygulanmakta olan, ahlak polisi, sosyal güvenlik programı gibi politikaların, kadınları yeniden ev içine ittiğini anlatıyor. Bunların bir örneği de eğitimdeki kontenjan uygulaması. Bazı fakültelerde, üniversiteye girişte %50 cinsiyet kotası getirilmiş. Oysa İran'da bugün üniversite öğrencilerinin % 65'i kadın; Sussan, İran'da kadınlarla ilgili ilerlemelerden bahseden herkesin bu yüksek yüzdeye atıfta bulunduğunu söylüyor. Şimdi ise bu kota yüzünden, son derece zorlu üniversite sınavını kazanan kız öğrenciler yerine daha düşük vasıflı erkek öğrenciler okula kabul edilebiliyor. Kadınların nitelikli eğitime erişimini kısıtlayan bir diğer yasa ise kız öğrencilerin sadece yaşadıkları bölgedeki üniversitelere gitmelerini öngörüyor. Birkaç ay önce gündeme gelen bu yasaya göre, sınavlarda çok yüksek puan alan bir kız öğrenci, Tahran'da daha iyi üniversiteler olmasına rağmen kendi yaşadığı bölgedeki bir taşra okuluna gitmek zorunda kalacak.
"Kadınların yüksek eğitim oranı ve özellikle kendi yerelleri dışındaki üniversitelerde okumaları, İslam devriminin en önemli başarılarından biriydi. Kızlarını üniversiteye göndermeyi akıllarından bile geçirmeyen aileler, devrimden sonra sisteme güvenmeye başladılar, kızlarını başka şehirlerdeki üniversitelere yolladılar. Genç kadınlar için ailelerinden uzak yaşamak çok önemli ve değerli bir hayat tecrübesi, çünkü bir daha asla bağımsız bir yaşam sürme fırsatları olmayabilir. Kota uygulaması ve bu yeni yasa, kadınları bu değerli hayat tecrübesinden yoksun bırakıp, kadınların hareket özgürlüğünü kısıtlayarak kazanımlarını aşındırıyor." Yasa henüz kabul edilmedi; öğrencilerin ve kadın hakları aktivistlerinin yoğun protestoları karşısında, tasarıya bir ilave yapıldı: Kadınlar eşlerinden ya da babalarından izin aldıkları takdirde kendi eyaletleri dışındaki bir üniversiteye gidebilecekler.
Devlet düşmanlarıyla savaşan "Ahlak Minibüsleri"
Tüm dünyada yükselen muhafazakârlık ve İran'ı "şer ekseni" olarak tanımlayan retorik, İran'da sivil topluma yönelik baskının da artmasına neden oldu. "Hükümetimizi cezalandırmaya yönelik girişimler geri tepip bize zarar veriyor; bize, diğer devletlerin ekmeğine yağ sürüyor ulusal güvenliği tehdit ediyorsunuz, diyebiliyorlar. Savaş tehdidi aşırı güvenlik önlemlerine yol açıyor, böyle bir ortamda herhangi bir şeye muhalefet etmek çok zorlaşıyor. Ayrıca, hükümetimize uluslararası düzlemde artarak uygulanan yalıtma politikası, bizim de yalıtılmamıza neden oluyor. Yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, sivil toplumu da olumsuz etkiliyor çünkü pek çok sivil toplum faaliyeti gönüllü işgücüyle yürütülmekte ve eğer işiniz yoksa vaktinizi gönüllü çalışmaktan ziyade iş aramaya ayırıyorsunuz."
Kadının insan haklarını ihlal etmek için başvurulan ahlak söylemi İran'da da yükselişe geçmiş durumda. Sussan, kadınların her zaman toplumun ahlakı olarak görüldüğünü, ama baskıların daha da arttığını söylüyor. "Ahlak polisi yeniden ortaya çıktı. Reformlar sırasında sokaklarda ahlak polisi görmüyorduk, ama sosyal güvenlik programı kisvesi altında geri geldiler, programın en gözle görülür unsuru da insanların kıyafetlerinin denetlenmesi. Kadınların kıyafetleri İslam kurallarına uygun olmak zorunda, ama bunun ölçütü ne, uygunsuz olan kıyafet ne, çok kısa dediğiniz şey ne? Sonuçta bu tanımlara her polis kendisi karar veriyor, kurallar çok keyfî ve kadınlar açısından son derece kısıtlayıcı." Sussan, kapalı giyindiği halde bir ahlak minibüsünün yanından geçmek istemediğini söylüyor. "Bu bende, dışarı çıktığımda ne olacağını bilememe korkusu yaratıyor. Toplumsal bir kuralı değil de birilerinin icat ettiği söze dökülmemiş bir kuralı ihlal edip etmediğinizi bilemiyorsunuz." Bu baskılara rağmen, Sussan kadınların, özellikle genç kadınların sokakta ve kamusal mekânlarda görünür olmaya devam ettiklerini ekliyor.
Parmaklıklar ardında süren kampanya
Bugüne kadar kampanya için çalışan 47 aktivist tutuklandı ya da gözaltına alındı. Sussan, kampanya aktivistleri üzerindeki baskıların dönem dönem azalıp arttığını ifade ediyor, örneğin her yıl 8 Mart, 12 Haziran ve 27 Ağustos civarında baskılar artıyor. Tutuklamalarda, imza toplamaktan toplantılara ev sahipliği etmeye, kampanyanın internet sitesine yazı yazmaya kadar pek çok farklı gerekçe öne sürülüyor, ama isnat edilen suçlar genellikle ulusal güvenliği tehdit etmek ya da devlet karşıtı propaganda yapmak gibi muğlak suçlar.
Bütün olumsuz koşullarına rağmen, cezaevleri, aktivistlerin davayı yaydıkları ve kendilerini eğittikleri yeni bir zemin işlevi görüyor. Sussan, cezaevlerinde kampanya aktivistlerinin mücadelesini verdikleri şeyi somut olarak tecrübe ettiklerini anlatıyor. "Kadın mahkûmlardan çok şey öğrendik, ayrımcı yasaların ceremesini en somut ve ağır biçimde onlar çekiyor. Rızaları olmadan küçük yaşta evlendirilen, boşanamayan, çocuklarının velayetini kaybetmekten korkup, yaşadıklarından kaçmak için suça başvuran, hatta kocalarını öldüren kadınlar. Kadın mahkûmlar kampanyadan haberdar. Hapse giren aktivistleri, demek yasaları değiştirmeye çalışanlar sizlersiniz diyerek karşılıyor, arkadaşlarımızın içerde geçirdiği süreyi kolaylaştırıyorlar." Cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için de mücadele eden aktivistler, idam cezasına çarptırılan birkaç kadının serbest bırakılmasını sağladı. "Artık hapse girmekten o kadar korkmuyoruz. Zor olduğunu biliyoruz ama hiç olmazsa neyle karşılaşacağımızın farkındayız. Ne yazık ki değişim için ödememiz gereken bedel bu, ama hapis bizim için geçici bir durum, içerdeki diğer kadınlar içinse değil, hatta bazıları için hapishane eski yaşamlarından daha bile iyi olabiliyor."
Kampanyaya uluslararası düzeyde verilen desteğin bir göstergesi de 2009 Simone de Beauvoir Ödülü oldu. "Bu bizim için büyük bir onur. Bizim için son derece önemli olan unsurların ödüllendirilmiş olması büyük bir başarıydı: Hareketin etrafında inşa edildiği tek bir liderimiz yok. Bu, kadınların birlikte mücadele ettiği bir yurttaş girişimi. Kampanyamızın yerelde, tabandan örgütlenme niteliği var." Kampanyaya verilen ödül maddi destek de içeriyordu ama aktivistler bunu almamaya karar vermiş. Kampanya, hiçbir örgütten ya da hükümetten fon kabul etmiyor, üyelerin ödediği aidatlar ve destekçilerin bağışlarıyla yürütülüyor. "Bu açıdan kendimizle gerçekten gurur duyabiliriz, kampanyadaki herkes gönüllü çalışıyor. Halkla diyaloğa girdiğinizde güven çok önemli. Konuştuğumuz hemen herkes kimin için çalışıyorsunuz, sizi bu işe kim koştu diye soruyor. Onlara sadece kendi adımıza, kendi inandığımız bir şey uğruna ve kimseden para almadan çalıştığımızı söylemek büyük bir güç kaynağı. Onlara şöyle diyoruz: Size verdiğimiz bu kitapçıkları kendimiz bastırdık, mevcut yasaları ve taleplerimizi anlatıyoruz, isterseniz siz de bir imzayla destek olabilirsiniz."
Sonu olmayan bir kampanya
Kampanya aktivistleri farklı ideolojiler arasında kurdukları ittifakla bir koalisyon oluşturma yolunda ilerliyorlar. "Politik inançlarımızı ve ideolojilerimizi bir tarafa bırakıp kadın sorunları üzerinde birlikte çalışmak; gerçekten zor bir iş." Kampanya üyeleri arasında dindar ve muhafazakâr kadınlar da var, laik, politik ve apolitik kadınlar da. "Ama henüz her kesimden insana ulaşmış değiliz," diyor Sussan. "Çok büyük bir adım attık ama önümüzde çok yol var. Farklı grupların desteğini alıyoruz ama başkalarına benzemeyen bir yol tuttuk. Fazla politik ya da fraksiyoner olmadan mesajımızı yaymanın yolunu bulmak için çok uğraştık."
Kampanya; ideolojilerin, hatta ülkelerin sınırlarını aşarak büyümeye devam ediyor ve sona erecek gibi de görünmüyor. Kampanyaya sürekli yeni aktivistler üyeler, yetişen genç aktivistler yeni liderler olarak inisiyatif alıyorlar. "Ben, Sussan olarak, bir gün bu işi yapmayı bıraksam bile bir başkası devam edecek. Bayrağı yeni insanlar devraldıkça, kampanyaya son vermeye kim karar verebilir? Sadece İran'da değil, Fransa'da, ABD'de, Almanya'da, Kuveyt'te vs. kampanyayı sürdüren İranlı kadınlar da var."
Sussan şu ana kadar kaç imza toplandığını söylemiyor. "Henüz sayıyı açıklamıyoruz, ama yakında ilan edeceğiz. Bir milyona ulaşmamız için sanırım daha yıllar lazım. Başta bu işin 2-3 yıl süreceğini, sonra imzaları meclise sunabileceğimizi düşünüyorduk, hukukçularla birlikte çalışıp yeni bir yasa taslağı hazırlanmasına katkıda bulunacaktık. Her türlü kaynağa erişimimiz, daha fazla özgürlüğümüz olsaydı, basını kullanabilseydik belki bunu başarabilirdik. Ama durum bu değil. Biz sokağa çıkıyoruz ve tek tek insanlarla konuşuyoruz, her şeyi enine boyuna anlatmak 20 dakika sürüyor. İşte o yüz yüze iletişim ve aldığımız o imza bu nedenle çok değerli." Sussan'ın dediği gibi, kültürleri ve insanların düşünüş şeklini değiştirmek uzun zaman alıyor.
Çabalarımızı birbirimizin kazanımları üzerine inşa etmek
Tüm dünyadan kadın hakları aktivistleri ve örgütleri de kampanya ile büyük bir dayanışma sergiledi. "Özellikle Türkiye'den çok destek aldık, çünkü Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler başından beri yanımızdaydı; Türkiye'den o kadar çok kişi uluslararası destek çağrılarımıza ve tutuklu arkadaşlarımızın serbest bırakılması dilekçelerine imza verdi ki. Türkiye'deki kadınların İran'da olup bitenlerle bu kadar ilgilenmeleri beni çok etkiledi. Özellikle bölgemizdeki insanlarının gösterdiği dayanışma ve destek bizim için çok önemli. Ne de olsa siz bizim dertlerimize aşinasınız, biz de sizinkilere; Ortadoğu'da, bu dinsel ve siyasal gerilim ortamında mücadele etmenin nasıl olduğunu, dinamikleri biliyorsunuz. Birbirimizin kazanımlarına sahip çıkmanın, çabalarımızı bu kazanımlar üzerine inşa etmenin ne kadar önemli olduğunun farkındasınız. Türkiyeli kadınların bizi bu kadar desteklediğini görmek gerçekten içimizi ısıtıyor."
Kampanya aktivistleri en çok kadın ve insan hakları gruplarından dayanışma ve destek bekliyor. Sussan şöyle diyor: "Biz bir muhalefet grubu değiliz, dolayısıyla verilen destek mesajlarında politik ya da kışkırtıcı ifadeler kullanılmaması gerekiyor. Çoğu insan bunun farkında olduğu için hassas ve dikkatli davrandı ve verdikleri destek bu sayede çok işe yaradı." Bu uluslararası dayanışma deneyimi İran'daki hareket içinde yeni bir gelişmenin de önünü açtı. "Sivil toplumun yeniden doğuşu ve kurduğumuz uluslararası bağlantılar çok yeni. Dünya çapında o kadar çok destek gördük ki, bizim de başka ülkelerdeki kız kardeşlerimize destek olabileceğimiz bir ortam yaratmamız gerektiğini anladık. Dil engeli işimizi biraz zorlaştırıyor, ama bu bilinç kök salmaya başladı. Bence bu çok büyük bir gelişme." (IG/EZÖ)
Irazca Geray, Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği
Türkçeleştiren Elçin Gen
Kaynak: Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu e-bülteni (Coalition for Sexual and Bodily Rights in Muslim Societies - CSBR enews):
Kampanya, yasalar ve tutuklanan aktivistlerin deneyimleri hakkında bilgi için tıklayınız.
Fotoğraflar için tıklayınız.
Tutuklanan kadınlara destek kampanyasına katılmak için tıklayınız.