Tamamıyla özelleştirilmiş, şirketleşmiş bir ütopya kurma girişiminin ilk örneği Şilideydi - 1973te Pinochetnin, darbeden sonra, Chicago Üniversitesinden bir grup ekonomistle bir araya gelerek giriştiği deneme. Bu başka tip bir sömürgeleştirme projesi. Çoğu zaman neoliberalizm olarak adlandırılan bu projeye Latin Amerikada yeni sömürgecilik deniyor.
Sömürgeciliğin ilk aşaması, Eduardo GaleanonUn tabiriyle, Latin Amerikanın damarlarını kesmekti; hammadde kaynaklarının yağmalanması, hammadde kaynaklarının ihraç edilmesi. (2)
Sömürgeciliğin ikinci aşaması ve tabi ilk aşama hiçbir zaman tamamıyla ortadan kalkmaz devletin yağmalanmasıydı.
"Sömürgeciliğin ikinci aşaması olarak devlet yağmalandı"
Büyük Buhrandan sonra ve savaş sonrası büyüme yıllarında inşa edilen ne varsa sağlık sistemleri, eğitim sistemleri, yollar, demiryolları. İşte bu tam da Chicagolu çocukların katkısıyla Şilide başlatılan şeydi devletin kendisinin soyulup soğana çevrilmesi.
Bu şirketleşme, bu özelleştirme projesi benim gördüğüm haliyle şöyle: devleti bir sürü kolu olan bir ahtapot olarak düşünürsek, son 30 yıldır ve özellikle bu ülkede Reagandan itibaren, özelleştirme kampanyasının yaptığı şey tam olarak devletin kollarını koparmak telefon sistemi, yollar, bunun gibi temel olmayan hizmetler.
Ahtapotun kollarını koparıp attıktan sonra, geriye kalan tek şey ortası; onların çekirdek dedikleri şey.
"Bush yönetimi kamusal hizmeti özelleştiriyor"
Bush yönetiminin tam olarak yaptığı şey de işte bu çekirdeği hedeflemek; ana kamusal hizmetleri özelleştirmek ki bu hizmetler devlet dediğimiz şeyin öyle temel parçaları ki bunların özelleştirilmesini düşünmek neredeyse imkansız. Mesela hükümetin kendisi, sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, hapishaneler, ordu - ki Blackwater meselesi de bu.
Irakta olanı sıradışı yapan şey şu: sömürgeciliğin ve yeni sömürgeciliğin tüm bu katmanları var, özelleştirme var, bunların bir araya gelmesi Irakta katmerli etki yaratıyor. Bir yanda, eski tip sömürgeci yağma var. Yani, hadi petrolü alalım.
Birçoğunuzun bildiği gibi, Irakta yeni bir petrol yasası var. Yasa Bakanlar Kurulundan geçti, Meclisten henüz geçmedi. Bu, yağmayı yasal hale getiriyor.
Irak petrol endüstrisinin kârlarının yüzde yüzüne el konmasını yasal hale getiriyor ki bunlar tam da 1950lerden 1970lere kadar olan dönemde Arap milliyetçiliği dalgasını, kaynakların iadesi talebini yaratan koşullardı.
Yani bu, o sürecin geriye çevrilmesi. Tam anlamıyla kaynaklara el konması, eski tip sömürgecilik.
"Irak devleti sömürülüyor"
Bunun üstüne bir de yeni tip sömürgecilik var. Benim Iraktayken araştırdığım konu; Irak devletinin yağmalanması, yani Arap milliyetçiliği altında inşa edilen ne varsa, endüstri, fabrikalar.
1990larda Sovyetler Birliğinde gördüğümüz şok terapi tipi, soyup soğana çeviren türden özelleştirme, bu Irak için A planıydı.
ABD oraya Paul Bremeri korumak için Blackwater ile birlikte gidecek ve Irakın tüm endüstrilerini satıp savacaktı. İşte eski tip sömürgecilik ve sonra yeni sömürgecilik.
Sonra postmodern özelleştirmeler var. ABD ordusu savaşa kendini yağmalamak için gidiyor, postmodern bir icat, değil mi? Hatırlarsak, Thomas Friedman bize on yıldan az bir zaman önce, McDonaldsı olan iki ülkenin birbirleriyle hiç savaşa girmediğini söylemişti.
"Savaş kendi kendini yağmalamak"
Şimdi, biz savaşa McDonald's, Taco Bell, Burger King yanımızda gidiyoruz. Yani, savaşmanın kendisi bir nevi kendi kendini yağmalamak. Yağmalanan sadece Irak değil, ABD hükümetinin kasaları da yağmalanıyor. İşte bu üç unsur bir araya gelerek bu ülkede bu etkiyi yaratıyor.
Bana göre, ilericilerin karşı çıkması gereken en önemli şeylerden biri, Iraktaki her şeyin bir felaket olduğu söylemi. Şunu sormaya ve şu konuda ısrarcı olmaya başlamamız gerektiğini düşünüyorum: Kimin için felaket? Çünkü burada herkes kaybetmiyor. Iraklılar için bir felaket olduğu kesin. ABDli vergi mükellefleri için bir felaket olduğu kesin.
Ancak gördüğümüz şu ki rakamlara bakarsak çok net görürüz Irakta işler kötüye gittikçe, bu savaş daha çok özelleştiriliyor, bu savaş Lockheed Martin, Bechtel ve tabi Blackwater gibi şirketler için daha kârlı hale geliyor.
Irakta düzenli bir görev değişimi var; ülkeler Iraktan çekildikçe, şirketler Iraka giriyor. Jeremy bunu [kitabında] gayet iyi bir biçimde belgeliyor.
Bu riskleri anlamamız gerekiyor. Burada riskler neler? Bundan daha yüksek riskler olamazdı. Kaybettiğimiz şey motivasyon, barış için ekonomik motivasyon, istikrar için ekonomik motivasyon. Savaş, felaket, yıkım ve yeniden inşa üzerine böyle büyük bir ekonomi yarattığınızda, barış için motivasyonunuz ne olacak?
Bu seneki Davos Konferansında bir ifade vardı. Her sene Davos Dünya Ekonomik Forumundan hep büyük bir fikir çıkar. Bu sene bu büyük fikir, Davos ikilemi.
Şimdi, nedir bu Davos ikilemi? Davos ikilemi şu: on yıllardır, genel kargaşa halinin küresel ekonomi için iyi olmadığı genel kabul görür bir bilgiydi.
Özelleştirme yapmak için yararlanabileceğiniz tekil bir şok, kriz ya da savaş olabilirdi, ama toplamda ki bu Thomas Friedmanın tezidir düzenli ekonomik büyüme için istikrar olması gerekiyordu.
Davos ikilemine göre, bu artık geçerli değil. Genel kargaşa olabilir; Irak, Afganistanda savaşlar, İranla nükleer savaş tehdidi, İsrail işgalinin ağırlaşması, Filistinlilere yönelik şiddetin yoğunlaşması, küresel ısınmanın yarattığı korku olabilir; hammadde kaynağı savaşları geri tepebilir; petrol fiyatları artabilir. Ama, sıkı durun, borsa yine de yükselir.
"Silah-Havyar Endeksi"
Silah-Havyar Endeksi denen bir endeks var. Bu endekse göre, 17 yıldır savaş uçaklarının satışıyla kişiye ait lüks uçakların satışı arasında ters orantı var. 17 yıldır bu endeks, Silah-Havyar Endeksi silah savaş uçaklarını, havyar da kişiye ait lüks uçakları temsil ediyor - savaş uçakları arttığında, kişiye ait lüks uçakların azaldığını gösteriyor.
Kişiye ait uçakların sayısı arttığında, savaş uçaklarının sayısı düşüyor. Fakat birden bire, ikisi de artmaya başladı. Bu şu anlama geliyor: çok sayıda silah satışı yapılıyor bir sürü havyar almaya yetecek kadar çok silah satışı. Tabi ki Blackwater bu ekonominin merkezinde yer alıyor.
"İklimsel barış ve istikrar mücadelenin bir yolu"
Barış için motivasyonu ortadan kaldıran bir ekonomiyle mücadelenin tek yolu, bu ekonominin büyüme fırsatlarını elinden almaktadır. Devam eden iklimsel istikrarsızlık ve jeopolitik istikrarsızlık bu ekonomi için büyüme fırsatları. Onların ekonomisini tehdit eden tek şey ise, göreceli jeopolitik ve iklimsel barış ve istikrar.
Savaştan kâr edenlerle mücadele etmek bize düşüyor.(NK/AS/NZ)
* Ayşe Sargın, Kanadalı muhalif gazeteci ve yazar Naomi Kleinın 21 Mart 2007de ABDde New York Etik Kültür Topluluğunda (Society for Ethical Culture) yaptığı konuşmayı Democracy Now web sitesinden alarak Türkçeleştirdi.
(1) ABDli gazeteci Jeremy Scahillin ABDli Blackwater şirketinin Iraktaki faaliyetleriyle ilgili olarak kaleme aldığı kitabı Blackwater: The Rise of the World's Most Powerful Mercenary Army kastediliyor. (Çevirenin Notu)
(2) Galeano, Eduardo. Latin Amerikanın Kesik Damarları, Çev. Atilla Tokatlı ve Roza Hakmen, İstanbul: Çitlembik Yayınevi, 2006. (Çevirenin Notu)