İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Bölümünden Doç. Dr. İpek Yürekli'nin Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Adıma gelen iddianameyi okudum. Suçlamaların odağında, 2015-16 kışında yaşanan olaylara odaklanan ve benim de tereddütsüz imzaladığım ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız!’ başlıklı metin var.
Neden imzaladığımı açıklayayım.
Öncelikle bunu sadece bir vicdani görev olarak değil, bir vatandaşlık görevi olarak da yaptım.
Sadece bu topraklarda barış istediğim, kimden gelirse gelsin her türlü şiddete karşı olduğum, herkesin eşit fırsat ve haklarla yaşaması gerektiğine inandığım için değil; ayrıca, bağlı olduğum Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratikliğini, saygınlığını önemsediğim için de yaptım.
İmzaladığım metin, dönemin gazete ve televizyon yayınlarında yer alan, üstelik yanlışlanmamış ve hatta hak örgütlerinin hazırladığı raporlarla desteklenmiş haber ve bilgilere dayanıyor.
Demokratik bir hukuk devletinin bu haberler karşısında iki seçeneği olabilir;
1. Eğer bu haberlerin gerçek olmadığını savunuyor ise, bundan emin olacak incelemeyi yaptıktan sonra hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde aksini ispat eder. Çünkü bu tip iddiaların şayia olarak kalması bile vahimdir.
2. Eğer gerçek olma durumuyla ilgili herhangi bir şüphe var ise, kapsamlı bir soruşturmayla incelemesini yapar ve sorumluları bulup cezalandırır. Vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararları tazmin etmeye çalışır.
Hukuk devletinin önünde başka bir seçenek olamaz. Demokratik rejimlerde devlet vatandaşa, vatandaş devlete karşı sorumludur. Metni imzalama sebebim budur.
Bizim yaşadığımız durumda ise ne iddiaların aksini ispat çabası, ne inceleme yapma gayreti, hiçbir şekilde gerçeğe ulaşma niyeti dahi görmedik.
Sadece panik halinde harekete geçip, eleştiri yapanları tehditlerle, hakaretlerle susturma gayreti var. Bu yöntemle, üstü örtülerek sorunların çözüme ulaştırılması zor.
Ben medeniyete inanırım, insanlığa, insani ve medeni sistemlere inanırım. Demokratik hukuk devleti, medeni sistemin parçasıdır; bir sorun çözme mekanizmasıdır. Eleştirilere kulak tıkandığında ise sorunlar çözülemez.
Yönetici konumunda olanlar, hoşlarına gitmese de eleştirileri dinlemek, değerlendirmek durumundadırlar.
Etik olarak, işleyen bir medeni sistemin sürekliliği açısından kaçınılmaz bir gerekliliktir bu; güçlü olanın güçsüz olanı dinleme zorunluluğu.
İddianame, bu kadar ciddi eleştirilerin dayanağının gerçekle ilişkisine değinmemiş, ama ‘küçük düşürücü’ olması üzerinde durmuş. Metinde geçen durumların doğruluğu var mı yok mu, söz konusu edilmiyor.
Haftalarca sokağa çıkma yasağı uygulanmış mı uygulanmamış mı, o günlerde insanlar aç susuz kalmış mı kalmamış mı, hastasını yaralısını evden çıkıp hastaneye götürebilmiş mi götürememiş mi, mahalle aralarında ağır silahlar kullanılmış mı kullanılmamış mı? Devleti temsil edenler kendi vatandaşlarına, (0-90 yaş arası bir aralık) nasıl davranmış?
Tartışılması gereken konular bunlar iken, iddianame, hayali bir propagandadan bahsediyor. Metinde bir örgütün ismi bile geçmiyor, iddianamede ise en az 40 kere kullanılmış.
Daha önce ismini duymadığım birinin beyanı, kendisinden talimat aldığım gerekçesiyle delil olarak konuyor. Kendi kendini ikna eder gibi, sürekli ‘bu açıktır, şu açıkça anlaşılmaktadır, açıkça görülmektedir’ gibi mesnetsiz yorumlar var.
Bu iddianamenin mahkeme tarafından kabulü dahi bence üzücüdür. Bu iddianameyi vatandaş olarak hak ettiğimizi düşünmüyorum.
Akademisyen olmamın hiçbir önemi yok, mimar olmamın da. Bu metni sade vatandaş olarak, tekrar ediyorum, vatandaşlık sorumluluğu bilinciyle imzaladım.
Ve gene vatandaş olarak aylardır devam eden bu mahkemelere çok üzülüyorum; sadece kendim için değil, çocuklarım için, öğrencilerim için, bu memleketin namuslu insanları için, hepimiz için.
Bu imza metni nedeniyle açılan, süregiden ve kısmen sonuçlanan mahkeme süreçlerini ve verilen kararları ülke olarak demokrasiden uzaklaşmamızın işaretlerinden biri olarak görmekteyim.
Sonuç olarak, kimden gelirse gelsin her türlü şiddete karşı bir insan olarak, şiddeti teşvik ettiğim iddiasını ve suçlu olduğumu kesinlikle kabul etmiyorum ve beraatımı istiyorum. (İY/TP)