Ellerini ayaklarını tutamamanın ötesinde, beyninin kontrolünü de yitiriyordu. Crew buna katlanamıyordu. Diyordu ki: "Yaşamdan hiçbir zaman bıkmadım, ama böyle yaşamaktan bıktım. Asla tedavi olamayacağımı biliyorum. Altı yedi ayımı daha bu şekilde geçirmeye tahammülüm kalmadı".
Crew ölmek istiyordu ama ölümün ona gelişini beklemeye de tahammülü yoktu. Ötönazi tartışmalarına girişti. Crew'den önce de Diane Pretty ve "Miss B" adı ile bilinen iki kadın hasta da kamu oyunun gözleri önünde aynı tartışmayı yapmıştı.
Her ikisi de kendi ölümlerine karar verme hakları olduğunu söyleyerek dava açtı. Pretty ve Miss B'nin avukatlığını Nelson Mandela'nın da avukatlığını yapmış olan Lord Joel Joffe üstlendi Lord Joffe ölmeyi isteyen insanların "ölümlerine yardımcı olunabileceği"ni öngören yasa taslağını meclise sundu.
Avukatın imzası
Joffe'nin yasa taslağına göre "öldürülmeyi isteyen kişi"nin ölümcül bir hastalığı olması ve bunun en az birisi konunun uzmanı iki doktor tarafından doğrulanması gerekiyor.
Hastanın ölümü seçmeden önce bütün tedavi alternatiflerinin denenmiş olması, hastanın bilinci açık bir şekilde kendi ifadesi ile ölmeyi istediğini yazılı olarak belirtmesi de koşullar arasında. Bu tutanağın bir avukat tanıklığında imzalanması gerekli.
Ötenazi tartışmaları engelliler arasında da kaygılara yol açtı. Engelli Hakları Komisyonu (Disabilitiy Rights Commission - DRC) özürlülerin konuya nasıl yaklaştıklarını görmek için bir kamuoyu araştırması yaptı.
Engellilerin kaygısı
Bulgulara göre yüz kişiden 63'ü gerekli görüldüğünde ötenazinin serbest bırakılmasını savunuyordu. Ancak asıl kaygı engellilere yeterince hizmet sunulmadığı yolunda idi.
Engelliler Bilinç Hareketi (Disability Awareness in Action) grubunca yayımlanan bir rapor ise çoğu engellinin engelli oldukları gerekçesi ile sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamadıklarını öne sürerek ötenazi yasasının özürlüler aleyhine olabileceği kaygısını vurguluyordu.
Sonucu göremedi
Bütün bu tartışmalar sürerken Miss B davayı kazandı ve hastanın bağlandığı solunum cihazı durduruldu. Miss Pretty'nin ise davasının sonucunu görmeye ömrü yetmedi. Tam o sıralarda Crew davası ortaya çıktı.
Crew ötenazinin yasadışı olduğu ülkesinde ölüm hakkını savunmakla uğraşacağı yerde, Ocak ayında İsviçre'ye gidip bir kliniğe yatmış, klinikteki doktorların yardımı ile suya karıştırılmış barbituratlar içerek kendini öldürmüştü.
Karısı Win Crew bu yolculuğu sırasında Reg'in yanında idi. Ancak ülkeye döndüğünde yasaları çiğnediği için hakkında soruşturma başlatıldı. Win Crew daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Reg Crew ise İsviçre'deki gevşek ötenazi yasalarından yararlanarak yaşamına son veren ilk İngiliz oldu.
Stokes çifti de Dignitas'ta
Derken Nisan başında Jennifer ve Robert Stokes adlı bir çiftin de yine İsviçre'de Dignitas yardımı ile yaşamlarına son verdiği haberi İngiltere'yi karıştırdı.
Çiftin yakınları onların ölümcül bir hastalığı olmadığını belirtiyordu. Dediklerine göre Jennifer Stokes şeker hastasıydı ve sırt ağrıları vardı, Robert Stokes'un ise sarası vardı.
Jennifer'in kızkardeşi Dorothy çiftin evinde Dignitas'a ait evraklar bulduklarını, çiftin iki kişilik bir tabut bile ısmarladığını, anlaşılan bu işi uzun zamandır planladıklarını söyledi.
Çiftin birlikte kaldıkları emekliler evinin müdürü Uta Kaletsch "Genellikle sakinlerimiz nereye gittiklerini söylerler ama Stokes'lar hiçbir şey söylemeden çekip gitmişler. Biz onların nereye gittiğini araştırırken avukatları bizi aradı ve öldüklerini söyledi" dedi.
İngiltere'de serbest bırakılsın
Bioetik ya da tıp ahlakını savunan uzmanlar İsviçre'de bir "intihar turizmi" oluşmaya başladığını söyleyerek gevşek yasaların intiharları artıracağı yolundaki kaygılarını ifade ederken, insanın kendi yaşamı üzerindeki kontrol hakkını savunanlar da ötenazinin İngiltere'de de serbest bırakılması gerektiğini, aksi takdirde insanların yurt dışına gitmeyi sürdüreceklerini belirtiyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Oregon Willamette Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nce hazırlanan bir rapora göre Dignitas'ın (*) 2003 Mart itibarı ile 2,340 üyesi var ve bunlardan 147'sinin kendisini öldürmesine yardımcı olunmuş.
Onurlu ölüm hakkı
Dignitas "İnsanın onurlu bir şekilde ölmeye hakkı olduğunu" savunuyor. Dignitas 17 Mayıs 1998'de Zürih'te kurulmuş. Herhangi bir ticari amacı olmadığını belirtiyor. İnsanın yaşarken hakkı olan onurun ve değerin ölürken de korunması gerektiğini söyleyen Dignitas bu ilkeyi koruyabilmek için kendilerinden istenilen yardımı sunmaya hazır olduğunu söylüyor.
50 İsviçre Frankı karşılığında kuruluşa bir yıllığına üye olunabiliyor. Bu bedel hastanın kendisini ve yakınlarını ölüme hazırlayacak ve ölümü sırasında kendisine ve ailesine yardımcı ve destek olacak kadroya harcanıyor. Dignitas "insan hakları"na verdiği değer ve önemi özellikle vurguluyor.
Ancak ötenazinin yasak olduğu ülkelerin yetkilileri böyle düşünmüyor ve hastaların ölmesine yardımcı olanları katı bir şekilde yargılıyor. Örneğin Ocak ayında Parisli bir hemşire 30 kadar ölümcül hastasının ölümüne yardım ettiği için mahkemeye çıkarılmıştı.
14 kişiyi öldürmekle suçlandı
Christine Malevre bu insanların acı çektiğini, sırf insanlık adına ölmelerine yardımcı olduğunu söylemişse de, yargıç ve ölenlerin yakınları hastaların ölmeyi istediklerine dair hiçbir bir bulgu olmadığını iddia etmişlerdi. Dava, Malevre'nin on yıl hapse mahkum olması ile sonuçlandı.
2002 Ekim ayında da Hollanda'da bir hemşire 14 hastasını öldürmekle yargılanmıştı. 2001 Temmuz'unda ise Fransa'da dönemin Sağlık Bakanı Bernard Kouchner bir Hollanda dergisine verdiği bir mülakatta Lübnan ve Vietnam savaşında doktor olarak çalıştığı sıralarda aşırı derecede acı çeken hastalarının ölümlerine yardımcı olduğunu itiraf ederek herkesi şoka sürüklemişti.
Diğer ülkelerde ötenazi tartışmaları süredursun, 2002 Ocak ayında Hollanda, Mayıs ayında Belçika ötenaziyi yasallaştırdı. Ötenazi 1997 yılında ABD'nin Colombiya eyaletinde, 1996'da ise Avustralya'nın Kuzey eyaletinde yasallaştırılmıştı. (EG/NM)
(*) Dignitas sözcüğü Onur anlamına geliyor, www.dignitas.ch