Fotoğraflar: Boğaziçi Direnişi
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atadığı Prof. Dr. Melih Bulu'ya karşı tepkiler sürüyor.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Güney Kampüs'te "Neler oldu, ne yapmalı?" toplantısı düzenleyip bundan sonraki protestoları nasıl sürdüreceklerini konuştu.
TIKLAYIN - "Akademik özerklikten vazgeçemeyiz"
Boğaziçi Öğrenci Temsilciliği Kurulu, Harvard Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Dani Rodrik ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) çalışan Prof. Dr. Daron Acemoğlu ile Bulu ataması hakkında çevrimiçi söyleşi yaptı.
"En önemli husus intihal iddiaları"
Dani Rodrik, "Demokratik ülkelerde bir cumhurbaşkanının, bir parti başkanının doğrudan bir üniversiteye rektör ataması pek karşımıza çıkan bir yöntem değil. Bu çok garip ve değişik bir yöntem. Melih Bulu atamasında Boğaziçi'nin kendine has geleneklerinin ve yöntemlerinin dışına çıkılmış. Önemli olan, atanmış şahsın akademik saygınlığı. Beni bu konuda en çok endişelendiren husus, rektörün intihal yaptığına dair iddialar. Bu iddiaların bir kısmını gözden geçirdim ve iddiaların ciddi dayanakları olduğuna kani oldum. İntihal konusu bir kırmızı çizgidir; ya vardır ya yoktur. İntihal olduğu takdirde, bırakın üniversite rektörlüğünü, bir araştırma görevlisi dahi artık o pozisyonda kalmamalıdır, o kişinin istifa etmesi ya da atamanın geri çekilmesi gerekir" dedi.
"Toplumda herkesin bir şekilde siyasetin içinde bulunmalı. Önemli olan bir kişinin, siyasetin içindeyken ne derece partizan olduğudur" diyen Rodrik, şöyle devam etti:
"Mesela Harvard Üniversitesi'nde, Amerikan yönetiminde üst düzeyde diyeceğimiz insanlar üst düzey görev yapmıştır mesela. Ama mesela Donald Trump yönetiminde üst düzey görev yapmış birinin, üniversite yönetiminde görev alabileceğini doğrusu düşünemiyorum."
TIKLAYIN - "Tüm bileşenlerimizle karşısındayız Melih Bulu'nun"
"Bilim, özerkliğini kaybetti"
Daron Acemoğlu da şöyle konuştu: "Bence seçim ya da atama ekseninde tartışmak yanlış. Buradaki problem siyasi atama mı, yoksa belli bir akademik sürecin içindeki bir komite tarafından yapılan atama mı? Amerika'ya bakarsınız, Avrupa'da da bildiğim ülkelerin hepsinde rektörler belli bir akademik komitenin ve mütevelli heyetinin yaptığı atamalar sonucu geliyorlar. Yani politik bir anlamı yok bu atamaların. Birçok üniversite siyasi atamalara 'hayır' diyor. Böyle bir şeyin olması bile mümkün değil. Buradaki problem, atanan insanın, siyasi bir süreç sonucunda atanması. Burada Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) yapısında büyük bir problem var ve ayrıca Türkiye'de son 15 yılda bilimin özerkliğini kaybetmesi var."
(DŞ)