Bireyin [devlet tarafından] suçlandığı durumlarda "Habeas Corpus", yani zanlının yargıç önüne çıkarılması ilkesi, artık bir güvence olarak tek başına yeterli değil. Buna "Habeas Data" - bilginin korunması- da eklenmeli."
Bu yaklaşım, MODAP (Mobility, Data Mining and Privacy) konferansında konuşan Roberto Lattanzi'ye ait.
20-21 Haziran tarihlerinde Sabancı Üniversitesi koordinatörlüğünde, AB, 7. Çerçeve MODAP projesi kapsamında "Privacy: Beginning or the End ? (Mahremiyet: Başlangıç mı Yoksa Son mu?)" başlıklı bir konferans düzenlendi. Konferansın birinci gününde (20 Haziran) katılımcılar Sakıp Sabancı Müzesi'nde bir araya geldi.
2014'te internete erişimin temel kaynağının mobil cihazlar olması bekleniyor. Teknolojinin hızlı evriminde yasal düzenlemelerin bu değişimlerin gerisinde kalışı, günlük yaşamda kişisel bilgilerin mahremiyetinin sınırlarının belirsizleşmesine neden oluyor.
"Bir şey yaptıysanız ve bunu kimsenin bilmesini istemiyorsanız, belki de en başta yapmamalıydınız" cümlesi eski Google CEO'su Eric Schmidt'e ait. Pek çok eleştiriye neden olan bu ifadeye konferanstaki oturumlardan birinde İsrail'den gelen Ömer Tene, mahremiyetin önemli olduğunu ısrarla belirterek cevap verdi. Tene'ye göre hızlı teknolojik değişimler, mahrem bilginin tanımı, sorumlu odakların belirlenmesi, yasal yaptırımlar konusunda ciddi sorunlara yol açıyor.
Tene, "Suçu bireylere atmaktansa, yasa koyucular iyi ve kötüyü tanımlamalı ve gerekli düzenlemeleri yapmalı" diyor. Ancak yasa koyucuların, bilgilerin paylaşılmasından ürün tanıtımları sırasında faydalanan şirketler ve piyasa karşısında çok da bağımsız olmadıklarını ekliyor.
Bir başka oturumda Türkiye'deki yasal düzenlemelere değinen Bilişim Suçları ve Genel Hazırlık Büroları Cumhuriyet Savcısı Hakan Kızılaslan temel sorunun mahremiyetin sınırlarının tanımlanmasında olduğunu dile getirdi. 2007 yılında Türkiye'de Bilişim Suçları Bürosu kurulmuş olsa da hukuki düzenlemeler anlamında yol katedilmediğini, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu 1996'dan beri beklerken benzer birçok kanun tasarısının henüz Meclis gündemine taşınmadığını, Türk Ceza Kanunu'nda kişisel bilgilerin korunmasıyla ilgili maddeler olsa da yeterli güvenceyi sağlamadığını belirten Kızılaslan, ayrıca bu konunun sadece ceza kanunun alanı olmaması gerektiğini dile getirdi.
Kızılaslan'a göre iletişimin bir alt dalı olan bilişimin ve bilişim suçlarının tanımlanmasında ciddi sorunlar yaşanıyor. Bir duyumun bilgiye dönüştürme yolunda işlenmesi olarak tanımladığı "veri madenciliği"nin ekonomik çıkarlara ve kamusal çıkarlara dayalı istihbarat girişimleri için bir rant alanı oluşturduğunu dile getiriyor. Dolayısıyla bu bilgilerin delil olarak kullanılması da bir başka sorun. Özel hayat alanındaki bilgilerin soruşturmalarda delil olarak kullanılabilmesi için hakim kararı olmalı, ancak özel hayatın yasalarca net olarak tanımlanamaması keyfi yaptırımlara yol açabiliyor.
Hukuksal yaptırımların uluslar arası düzlemde standarttan yoksun olması, bilişim diliyle ifade etmek gerekirse, bir "bulut" oluşturuyor. Çözüm olaraksa mahremiyetin ve yaptırımların tanımlanması gerektiği dile getiriliyor. (HH/SÖ/ŞA)