Özgürlük mü?
Fransız devriminin ilk sloganı "özgürlük" kavramı, Kral ve kralcıların tahakkümüne karşıydı. Sonunda özgürleşen, halk yığınları değil "burjuvazi" oldu. "Emekçiler" Fransa'da ne kadar özgür? Daha iki yıl bile olmadı, polisin kovaladığı Kuzey Afrika kökenli Fransız gencin yüksek voltaja çarpılarak ölümü sonrası olanları şaşkınlıkla izlemiştik. Altı ay sonra, hükümet, bu kez genç çalışanların ilk iki yıl içinde tazminatsız işten atılmalarını kolaylaştıran bir yasa çıkarmaya kalktı. Bir altı ay sonra da, "Ermeni Soykırımını İnkâr Edenleri Hapse Atma" yasası çıktı. Fransa'da yaşayıp, "özgür olduğunu" iddia edebilecek kaç kişi vardır acaba?
İkinci kavram, "kardeşlik". Cezayir'i uzun yıllar sömüren, hatta bağımsızlık savaşında milyonlarca Cezayirliyi katleden Fransızlar, o yıllarda Cezayir'den Fransa'ya kaçan eski işbirlikçilerinin torunlarına "kardeş" olarak bakabiliyor mu dersiniz? En çarpıcı olanıysa, "eşitlik" kavramı. Bırakın sınıflar arası eşitliği, Paris'te, "taşralı olmak" bile neredeyse utanılacak bir şeydir. Burjuvazi 1848 ve 1870'te bu eşitlik uğruna mücadele eden emekçileri ezmek için elinden geleni ardına koymadı. 1968'de kaldırım taşlarından başka silahı olmayan öğrencilere yaptıklarını da biliyoruz.
7 milyarın biri internette
Yazımın konusu, Fransa değil, internet. İnternet kullanıcıları, her ne kadar 1 milyarı aşsa da, 7 milyar insanın 6 milyarı, henüz internet kullanmıyor. Nerede bu 6 milyar? Tabii ki Avrupa ve Kuzey Amerika'da değil (gerçi buralarda da internet kullanmayanları n sayısı çok küçük değil, ama onlar zaten "eşit olmayanlar"). Onlar, Afrika'da, Asya'nın büyük bölümünde ve Güney Amerika'da. Bir yandan, mal bulmuş gibi sevinir ve oradaki özgürlüklerden bahsederken, Afrika'daki insanlar hakkında hiçbir şey yapılmamasını sorgulamıyoruz. Yani, bu bir milyar kullanıcı, diğer altı milyarın "özgürlüğü, kardeşliği ve eşitliği" konusuna çatık kaşlarla bakıyor. şimdilerde orada durum nasıl bilmiyorum ama, WIRED dergisinin verdiği bilgiye göre 2002'de ABD'nin Harvard Üniversitesi, Hukuk Fakültesi'nce yaptırılan bir araştırmada, Suudi Arabistan'da 2 binin üzerinde web sayfasına girilemediği ölçülmüştü. Tabii ki, krallıkla yönetilen bir ülkede, bu işin bir yasası olup olmadığını sorgulamak abes. İsteyen haberi de okuyabilir, çok eğlenceli.
Büyük ve uzun süren mücadeleler sonunda, tarihin en büyük feodal imparatorluklarından birinden Türkiye'de bir cumhuriyet çıkaranlar da Fransız burjuvazisinin yöntemlerinden çokça yararlandı. "Özgürlük, kardeşlik ve eşitlik" kavramlarına baktığımızda, 12 Eylül yönetiminin hala devrede olduğunu görüyoruz.
Çocuk pornosu bahane...
Bugünlerde TBMM'ye sevk edilen "Bilişim Sistemi Üzerinden Suç Teşkil Eden Yayınlarla Mücadele Hakkında Kanun Teklifini", yukarıdaki bakış açılarıyla, yani evirerek çevirerek incelemek istiyorum.
Her ne kadar kanun teklifi, geçen haftaya kadar TBMM sayfasındaki tasarının çok tehlikeli sansürcü yapısını biraz yumuşatmış görünse de, satır araları "sansür" kavramlarıyla dolu. İşin ilginci, yasa hazırlayıcıları, toplumun desteğini kazanmak için "çocuk pornografisi"ni kullanıyor. Ayrıca Avrupa Birliğini de kullanıyorlar: "Böylece bilişim ağları alanında da hukukumuzun Avrupa Birliği formlarıyla uyumu sağlanmak istenmiştir".
Suçların tanımlanmaya başlandığı "Çocuk istismarı ile şiddet içerikli yayınlara yönelik suçlar" başlıklı Madde 7 şöyle: "Her kim, bir bilişim sistemi aracı lığıyla çocuk veya çocuk izlenimi görüntüsü veren (Tam teşekküllü Türkiye Cumhuriyeti Devlet Hastanelerinden alınmış sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmiş) 18 yaşından küçük çocukların cinsel yönden her türlü istismarına ve şiddet içerikli yayınlara yönelik verileri üretirse ve bu ürünleri bilişim ağı üzerinden dağıtırsa on yıldan on iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası verilir".
İkinci ve üçüncü suçlar ise, "sahtecilik" ve kumar". Hala TBMM sayfasında duran 1/1305 esas numaralı tasarı ise, daha acımasız: Çocukların cinsel istismarı; müstehcenlik; fuhuş; intihara yönlendirme; kumar için yer ve imkân sağlama; uyuşturucu veya uyarıcı kullanılmasını kolaylaştırma.
Çocuk istismarı yalnızca internette mi?
"Çocukların cinsel yönden istismarı" konusuna bir bakalım. Türkiye'de gazete matbaalarının, gece geç saatlerde ne bastıklarını sanıyorsunuz? İpucu vermeme gerek bile yok, tabii ki öyle! Peki, bunun bir yasası yok mu? Var. Ama o yasa neden uygulanmıyor? Çocukça bir soru değil mi? Özellikle yayınını sürdürdü- ğü 60 küsur gazete ve başkaca neşriyat ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), ülkenin en büyük medya patronu durumunda. Diğer büyük grup, hükümetin mali tehditleri ile suspus.
Üçüncü büyük grup ise, suya sabuna dokunmama niyetinde. Bu grupların matbaalarına baskın düzenleme yetkisini elinde bulunduran polis ve savcıların gerçekleştirdiği herhangi bir matbaa baskınını duyan var mı? Ülkenin en büyük internet servis sağlayıcısı, Türk Telekom. Onun altyapısından yararlanarak para kazanma peşinde olan daha küçükleri de ülkenin dev holdinglerinin şirketleri. Doğan Holding, Sabancı Holding, Koç Holding ve Borusan Holding, bunların bazıları.
"YouTube"un tümüne, Türkiye'den erişimin yasaklandığını yaşadık. Niye? "Türkleri rencide eden birtakım içerik" nedeniyle 301'in ucunda, "bilişim suçları" tanımı adı altında bu yasanın çıkması, sonbahardaki seçimler nedeniyle popülist bir olay.
Yasa koyucular ile "hackerlar" arasında
Sanıyor musunuz ki, internette kumar bitecek? Ya da pornografi? Sahtecilik? Kaldı ki, böyle bir yasayla engellenen sayfalara erişim, başka kaynakları kullanarak aşılacak. Yasağın sürdüğü sırada, tartışma gruplarından gelen bir adresle, "YouTube" sayfasına ulaşmıştım. "Hacker" dediğimiz yaramaz bilgisayar çocukları, bu yasaklara karşı başka teknikler de geliştirecektir. Hatta yasanın suç olarak tanımladığı alanları sevmeseler dahi, "yasak" olmasının çekiciliği ile yayınların gelişmesine bile katkıda bulunabilirler.
Bu da yasa yapıcıları, daha sert yasalar yapmaya sevk edecek. Hackerlar, daha sıkı çalışacak ve yasayı delecek. Yasa yapıcılar, işi hale daha sıkılaştıracak ve spiral, kazanan olmamasına rağmen böyle sürüp gidecek. Hiçbir suçu olmayan internet içerik sağlayıcıları da, kendilerini bir mengenede sıkıştırılmış bulacak.
İnternet tarihinden bir olay anlatayım: Kanada'dan yapılan bir "neo-nazi" yayını üzerine, Alman hükümeti Kanada'yı protesto eder ve yayının durdurulmasını talep eder. Kanada hükümeti, internetin özgür bir ortam olduğunu söyler ve reddeder. Alman hükümetiyse, Kanada üzerinden gelen bütün yayınları bloke etme tehdidini savurur. Bunun üzerine Kanada hükümeti, ilgili servis sağlayıcıya döner ve kendilerinin Alman hükümetinden, sadece bu servis sağlayıcının IP adreslerini bloke etmelerini rica edeceklerini söyler. Servis sağlayıcı, 5 bin müşterisinin (Almanya ile ticari ilişkileri olanlar dahil) bloke edilmesine razı olmaz ve yayını kaldırır.
Yani, istemeye istemeye sansür uygular. Ertesi günü, ABD'de üç üniversite (Berkeley dahil), neo-nazi yayının aynasını, kendi sayfalarına koyar, protesto için. Hiç ziyaret olmaması üzerine, birkaç ay sonra yayını kaldırırlar.
Gördüğünüz gibi, Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika'da da sansür çabası gırla.
68 Mayısı'nda yer alan Fransız gençliğinin çok sevdiğim bir sloganı vardır: "Interdit d'interdire", yani, "Yasaklama yasağı".(VÇ/EÜ)
* Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Vedat Çakmak'ın bu yazısı aylık Siyasi Gazete 'nin Mayıs 2007 sayısında yayınlandı.