Yeni İletişim Teknolojileri
Günümüzün tüm siyasi ve toplumsal tartışma konuları yeni iletişim teknolojileri ile birlikte ele alınıyor. Yaşanan değişimler, tüm toplumsal grupların ve kurumların, politik, toplumsal ve ekonomik beklentilerinin, giderek yeni iletişim teknolojilerinin gelişimi ile ilişkilenmesine neden oluyor. Yeni iletişim teknolojilerinden küresel düzeyde dünya ekonomisini daha rekabetçi ve verimli hale getirmesi; gelişmişlik farklarını kapatarak dünya ülkelerini eşitlemesi; dünya iletişimini herkes için erişilebilir, hızlı ve etkin kılması bekleniyor. İletişim ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler ve kullanımlarının yaygınlaşması, endüstri toplumunun taşıdığı tüm eksikliklerin giderileceği yeni bir toplumsal yapının kurucu unsurları olarak tanımlanıyor. Öte yandan yeni iletişim araçları, geleneksel medyada yer alamayan toplumsal grupların da örgütlenme, eğitim ve kendilerini kamuoyuna anlatmak amacıyla kullanım olanakları nedeniyle gündemine giriyor ve bir muhalefet platformu olarak işlevleri tartışılıyor.
Yeni iletişim teknolojilerinin, tüm bu iddia ve beklentileri göz ardı etmeksizin ele alınması; potansiyellerinin ve sınırlılıklarının ortaya koyulması; ekonomik, toplumsal ve politik değişimlerle ilişkilerinin tartışılması ve bunun Türkiye'deki yansımalarının açığa çıkartılması ise, önümüzde önemli bir gereksinim olarak duruyor.
Öncelikle yeni iletişim teknolojileri derken neden bahsettiğimiz konusunda ortaklaşmalıyız. Yeni İletişim Teknolojileri, hem kullanıcılar arasındaki, hem de kullanıcılar ile enformasyon arasındaki karşılıklı iletişimi, içlerinde bulunan mikro-işlemcilerle sağlayan veya geliştiren iletişim araçlarıdır.
Yeni İletişim Teknolojileri neden yeni?
Tanımı bir yana bırakırsak, zamansal olarak yeni ortaya çıkmış olan her iletişim teknolojisi yenidir. Telgraf, radyo, televizyon gibi teknoloji ile iletişimin bütünleştiği tüm araçlar, ilk ortaya çıktıklarında yeni olarak adlandırılmışlardır. Ancak tanıma dönersek, "yeni iletişim teknolojileri"nin temel özelliği zamansal olarak yeni olmaları değildir. Aslında yeni iletişim teknolojileri, tam da bugüne kadar iletişim ortamına rengini kazandıran ve iletişim diye bir alanın oluşmasına neden olan, hatta diyebiliriz ki, iletişim alanı ile sosyoloji, psikoloji, siyaset bilim gibi alanların ilişkilenmesine neden olan kitle iletişim teknolojileri karşısına konuldukları için yenidirler.
Kitle iletişimi iki temel özellik ile tanımlanır:
* 1) kitle iletişimi nüfusun büyük bir kesitine yöneliktir.
* 2) Mesajın nüfusun büyük bir kesitine ulaşabilmesi için teknik araçların kullanılması gerekir." (Broadcasting kavramı da buradan doğmaktadır)
Bu tanımın dışında olan iletişim araçlarının tarihi de, en az bu araçlar kadar hatta daha eskidir... Bunlar, telefon, telgraf, teleks gibi araçlardır. Bu araçlar bugüne dek, iletişim araştırmacılarının dikkatini çok fazla çekmemiş olan ve noktadan noktaya iletişim olarak adlandırılan araçlardır. Hemen belirtmeliyiz ki, bizim yeni iletişim teknolojileri diye adlandırdığımız ve kitle iletişiminden farklılığı ile tanımlıyor olduğumuz araçlar işte bu bugüne dek iletişim araştırmacılarının dikkatini çekmeyen altyapılar üzerinde şekillenen araçlar durumundalar.
Teknolojinin yanlılığı
Toplumsal değişim, iletişim araçlarının gelişimine bakarak anlaşılabilir. Her iletişim aracının, örgütlenme ve enformasyonu denetleme açısından bir yanlılığı olduğunu Innis, 1030'larda iddia etmiştir. Innis'e göre, taş ve kil ağır ve kalıcı olmaları nedeni ile, kullanıldıkları toplumları zaman üzerinde yayan, öte yandan taşınması kolay iletişim araçlarının kullanıldıkları toplumları coğrafi olarak yayan özelliklere sahiptir. Innis'e göre, tüm modern iletişim araçları ki, burada özellikle telgraftan bahsedilmektedir, uzam yanlıdır ve bu anlamıyla kapitalist toplumun karasal yayılımını ifade etmektedir.
Aslında iletişimin hangi yolla sürdürüldüğü, tarihsel dönüşümler açıklanırken genellikle üzerinde durulan dinamiklerdir. Örneğin, aydınlanma olarak isimlendirilen tarihsel dönüşümün dinamikleri tariflenirken, matbaa ve bu hızlı metin çoğaltma teknolojisine ayrıcalıklı bir önem atfedilir. Metinlerin matbaa sayesinde kolaylıkla çoğaltılması, gerçekten de bilgiye erişme ve bilgiyi evrenselleştirme noktasında önemli imkanlara yol açmıştır. Özellikle son iki yüzyıldır, olan biten bütün önemli şeylerin, tüm toplumsal olayların bu imkanlarla olan ilişkisini kimse reddedemez.
Ancak reddedilemeyen diğer bir gerçek de, basılı metinden, kablolu televizyona kadar bütün bilgi çoğaltma ve dağıtma kanallarının tek taraflı olduğudur. Bilginin özgürleştirici niteliği, bu tek taraflılığın yarattığı eşitsiz ilişki ile birleştiğinde önemli bir kırılmaya uğramakta ve ortaya etkin bir denetim aracı olarak geleneksel medya çıkmaktadır.
Teknoloji ve egemenlik
Bir denetim aracı olarak medya üzerindeki iktidar mücadelesinin keskinliğindendir ki, bugün özellikle TV-Radyo gibi iletişim araçlarında, ya da dağıtım ile egemenliklerini sağlamış olan günlük gazetelerde sermaye ve egemenler dışında hiçbir kesim kendini ifade etme olanağına sağlıklı bir şekilde sahip değil. Oysa, gelişmiş bilgisayar ve iletişim olanaklarının birlikte kullanımı sonucunda ortaya çıkan yeni iletişim araçları sahip oldukları özellikler ile, geleneksel iletişim araçlarının tersine bu iktidarı aşılabilir hale getiriyor. İki yönlü-yatay iletişime basın yayın ve Radyo-TV gibi iletişim araçlarından daha fazla olanak tanıyor olmalarından kaynaklı olarak iletişim etkinliğinin yeni iletişim teknolojileri sayesinde değişiyor olduğu düşüncesi, geleneksel iletişim araçlarında temsil edilmeyen tüm kesimleri umutlandırıyor. Bu umutlar aynı zamanda, küreselleşmenin kültürel aynılaştırılıcığına karşı direnme ve her şeyin ticarileştiği bir dünyada bilgiyi ticari olmayan bir biçimde paylaşma gereksinimi ile eklemlenerek, işçilerin, insan hakları savunucularının, etnik grupların ve sistem karşıtlarının dünya çapında stratejiler geliştirme ve uluslararası inisiyatifler oluşturma çabalarını şekillendiriyor.
İnternet çevresinde süren egemenlik mücadelesi
Yeni iletişim araçları deyince herkesin aklına öncelikli olarak gelen İnternet ise, farklı toplumsal grupların farklı beklenti ve planlarına kaynaklık eden bir araç durumunda... Girişimciler enformasyonun ticari bir metaya dönüştürülmesi sürecinde İnternet'i temel bir araç olarak değerlendirirken, sendikalar, gönüllü kuruluşlar, akademisyenler, çalışmalarını, raporlarını İnternet'te serbestçe yayınlayabiliyorlar. Egemenler İnternet'i egemenliklerini pekiştirecek bir araç olarak kabul ederken, ezilenler ve sömürülenler adına mücadele veren gruplar İnternet'i uluslararası dayanışma ortamı olarak kullanıyorlar. Büyük şirketler İnternet'in yarattığı olanaklarla yazılım birimlerini azgelişmiş bölgelere kaydırarak ucuz işgücü sağlarken, işçi örgütleri sermayeye karşı verdikleri mücadelede İnternet'i bir dayanışma ve eğitim aracı olarak kabul ediyorlar.
Gerçekten de İnternet, geleneksel iletişim araçlarının pek çok kısıtlılıklarını, engellerini, sorunlarını aşan alternatif bir iletişim ortamı. Geleneksel iletişim araçlarından farklı olarak sahip olduğu etkileşim olanağı, herkesin iletişim sürecinde hem alıcı hem de yayıcı olabilmesi, gazeteden TV'ye, radyodan mektup ve telefon haberleşmesine kadar neredeyse varolan tüm iletişim araçları yerine ikame edilebilir olma özelliği, öte yandan görülür bir sansür ve kontrol mekanizmasının olmayışı, İnternet'in normalde sesini pek az duyurabilen, geleneksel iletişim kanallarında genellikle dışlanan gruplar tarafından keşfedilmesine neden oldu. Her ne kadar İnternet'in ortaya çıkışı Amerikan Federal Hükümeti Savunma Bakanlığı'nın araştırma ve geliştirme kolu olan DARPA-Defence Advanced Research Project Agency kurumuna dayansa da, gelinen noktada sadece bir bilgisayar ve modeme sahip olarak, düşler ve düşünceler yazılı, sesli ya da görüntülü olarak, tüm dünya ile paylaşılabiliyor. En ayrıntı düzeyindeki bilgilere ulaşılabiliyor. Ve tüm bunları gerçekleştirirken henüz teorik olarak herhangi bir sansür ile karşılaşılmıyor.
Bakir alan
İnternet'in toplumsal ve politik dinamiklerini açıklamak için, başlangıçta pek çok araştırmacı Amerikan Western filmlerindeki "batı" metaforuna başvuruyordu. Bu filmlerde yalnız, biraz da maceracı kahramanın toplumdan ve onun gerekliliklerinden kaçmak üzere yöneldiği "batı" gibi, İnternet'in sunduğu sanal alan "boş", "kanunsuz" ve bu nedenle de özgürlükler ülkesi olarak tanımlanıyordu. İnternet üzerinde yaratılan "sanal alan", yeni toplumsal formasyonlara, yeni yurttaşlık biçimlerine, yeni mekanlara ilişkin farklı yaklaşımlara zemin oluşturuyordu. Hala da bu tür görüşler ortaya atılıyor. Ancak "yeni batı"nın bu denli "sahipsiz" ve hemen hemen "kanunsuz" oluşunun temel nedeni, ortaya çıktıktan sonra, uzunca bir süre geleneksel medya ve telekomünikasyon aristokrasisi tarafından fark edilmemiş olmasıydı.
Olanaklar
Konumuza dönersek, İnternet yarattığı olanaklarla, pek çok düşü gerçekleşebilirmiş kılıyor. Ancak İnternet'in yarattığı olanakların ne kadar daha kullanılabileceği sorusu, İnternet'te yaşanan gelişmelere baktığımızda gündeme gelen en önemli soru.
Bu sorunun cevabına temel oluşturması açısından İnternet'in günümüzde nasıl şekillendiğine ve nereye evrildiğine bakmamız gerekiyor. İnternet'te surf yaparken karşımıza sıkça çıkan reklamlar ticaretin sadece bir ayağını oluşturuyor. Reklamlar, tüm İnternet kullanıcılarını, tüketici olarak algılamanın ötesinde birer metaya dönüştürüyor. Çünkü, İnternet sitelerinin, kaç sörfçünün siteye uğradığını gösteren sayaçları aynı zamanda o siteye verilen reklamın bedelini de belirliyor. Üstelik bu reklamlar, bildiğimiz geleceğe yatırım yapan reklamlardan da bir farklılık içeriyor. İnternet'te ticarileşmenin diğer bir unsuru olan elektronik ticaret ve hiper materyalin, başka sunucularda tutulan başka materyallere de bağlanma özelliği, İnternet reklamlarına anında alış-veriş'e dönüşme gücü veriyor.
Yani, bugün "egemenler" İnternet'in olanaklarının çok daha fazla farkında... Ve İnternet'in gelişiminde en etkin eğilim, İnternet'in bir tüketim ortamı olarak yeniden kurulması...
TV ve İnternet
Geleneksel medya olarak tanımladığımız gazete, TV ve Radyo arasından İnternet'e kendisini değilse de, tarihsel pratiğini en çabuk aktaran geleneksel medya ortamı TV oldu. Elbette bu bir tesadüf değil... Bu tarihsel pratiği, hem belli tür ve biçimsel kalıplar olarak İnternet'te izliyoruz, hem de kurumsal kimlikler alanında bu kendini gösteriyor. Bu durum tamamen TV'nin ekonomik temeli ile ilgili... Ticarileşme ve ağ yapısı televizyonun ekonomik temeli konusundaki iki temel kavramı oluşturuyor. Bu iki kavram, TV'de belli içeriklerin yoğunlaşmasını ve bu içeriklerin üretiminin merkezileşmesini beraberinde getiriyor. Bu da, yerel ve kar amacı gütmeyen TV yayıncılığını zayıflatan ve pazar güçlerinin TV endüstrisi üzerindeki egemenlik alanını genişleten bir durum olarak karşımıza çıkıyor. İnternet alanına, TV programcılığı mantığının taşınması, İnternet'te de aynı sonucu gündeme getiriyor. 1997 sonrasında, televizyon endüstrisinin dev şirketlerinin, bu iki ortamı bağlantılandırma ve birinin izleyicilerini diğerine aktarma çabaları günümüzde meyvelerini vermekte.
Manipülasyon
Tabii ki, bütün bu çabalar, sermaye açısından televizyonun en temel işlevlerinin, tüketimi yönlendirme ve ideolojik manipülasyon işlevlerinin belli biçimlerde ve özellikle İnternet'in ortaya çıkışı sonucunda aşınması ile ilgili. Televizyon programları arasında zap yapma, sadece belli zamanlarda TV seyretme, videonun yaygınlaşması ve İnternet, zaten reklamcıları yeni reklam ortamları aramaya yöneltiyordu. Tüketimi yönlendirme konusunda ortaya çıkan sorunların çözümü için, interaktif teknolojileri kullanmak gereğine, doğrudan tüketici tepkisini karşılayabilecek bir yapıya gidilmesine, demografik kesimlerin değil, bireysel hanelere ulaşılmasına, vs. dikkat çekilirken aslında tam da İnternet ortamı tarif edilmekteydi. İnternet'in 1997'den itibaren bu kesimler tarafından keşfedilmesi ile birlikte ticari istila başladı ve kısa sürede İnternet reklam ajanslarının üzerinde kampanyalar ve stratejiler belirlemeye çalıştığı bir alan haline geldi. Ve İnternet'te reklam denemelerinin başlamasıyla birlikte, bilim adamlarının araştırma alanı, şirketlerin reklam panolarına dönüşmeye başladı.
Ticaret
Öncelikle, İnternet'i ticari işlemlere uyumlu hale getirme çabaları gözlendi. İnternet üzerinde gerçekleşen ticari işlemlerde özellikle kredi kartlarının kullanılabilmesi için gereken güvenlik standartları geliştirildi. Kredi kartlı ödemeler yanında İnternet'te finansal transferlerin de güvenlik içinde yapılması için şifreleme teknikleri oluşturuldu. Tüketicilerin, kredi kartları ile elektronik alışveriş yapmaktan güvenlik nedenleri ile korkmalarına rağmen, 1997 boyunca 6.5 milyon kişi, 23.4 milyon online kredi kartı kullanımı gerçekleştirdi. Tabii, bu arada, İnternet üzerindeki tüketici davranışları ve ilgileri de önemli bir konu olarak şirketler için araştırılmaya başlandı.
Reklam
1996'da ortaya çıkan push teknolojileri, doğrudan reklamcıları ilgilendiriyor ve İnternet izleyicilerini toplama ve stabilize etme amacına dayanıyordu. Belli bilgiler, ya da daha doğru bir deyişle reklam, doğrudan İnternet'e bağlı kullanıcının ekranına ulaşıyordu. Başlangıçta reklamcılar arasında bu konuda ciddi bir hareketlilik yaşandı. Browser programlarını üreten şirketler de kendi programlarını buna uygun hale getirdiler. Ancak kısa süre sonra bu yöntemin, izleyiciye ulaşmak için anlamlı bir yöntem olmadığı ortaya çıktı. Kullanıcıların büyük bir bölümü, bundan hoşlanmıyordu. Sonunda push teknolojileri, sadece belli bir takım ürünler için kullanılmaya başlandı. İzleyiciyle, belli web servisleri arasındaki ilişkiyi stabilize etmek içinse yeni yöntemler aranmaya başlandı.
Bu arada otomatik ilk sayfalar gündeme geldi. İnternet Explorer ya da Netscape kendi browser yazılımlarını kullananların otomatik ilk sayfa olarak kendi sayfalarına ulaşmalarını sağlıyor ve böylece ilişkinin sürekli ve değişmez kılınmasına çalışılıyordu. Bir diğer sıklıkla ziyaret edilen site türü de arama motorlarının sayfalarıydı. Ayrıca, ücretsiz e-mail olanağı, bir takım özel içerikler, oyun ve alışveriş olanağı sağlayan siteler büyük oranda hit alıyorlardı. Böylece bu tür sayfalar reklam pastasından büyük paylar almaya başladı. Diğer taraftan, ücretsiz web sayfası sağlayan siteler de, kendi makinelerinde ücretsiz tutulan web sayfalarına banner ya da reklam bantları girerek bu sürece katıldılar. Böylece İnternet reklamcılığında yeni genre'lar oluşmaya başladı. Ayrıca, web içeriklerinin kimleri hedef aldığına bağlı olarak da reklam için tercih edilen siteler farklılaşmaya başladı.
Reklamcılığın her medyanın toplumsal amaçlarını zaptedip, onu yeniden düzenlediğine dair elimizde pek çok kanıt var ki, bunlar örgütlenmesini, içeriğini ve izleyicilerle ilişkilerini etkileyen bir süreci yaratıyor. Bu sadece etik yoksunluğu veya yönlendirici sistematiğin hatalı standartları sorunu değil. Reklamcılar tüm medya maliyetlerinin önemli bir oranını ödemeye başladıklarında, izleyici ilişkilerinde sınırlamalar ve baskılar yaratan ortamın gündelik bilincine egemen hale geliyorlar. Bu ilişki tarzı, reklam verenlerin içerik üzerindeki belirleyici ve yaygın, ancak görülür olmayan etkilerini gündeme getiriyor. Bu etki, sadece belirli konuların içerikten dışlanması biçiminde değil, reklam verenlerin içeriğin karakterini de belirlemesine kadar uzanıyor. Eğer varolan eğilim anlamlı bir biçimde kesintiye uğratılmazsa, İnternet kar arayan şirketlerin belirlediği, ticari tüketim ortamı haline gelecek.
Fikri mülkiyet hakları
İnternet üzerinden alışveriş, danışmanlık, pazarlama ve bankacılık uygulamaları giderek yaygınlaşıyor. New York Times'a göre, 1996 sonunda elektronik ticaretin hacmi 500 milyon dolara ulaşmış durumda ve 2000 yılına kadar dünya çapında 70 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu rakamlar aynı zamanda enformasyonun özelleştirilmesi eğilimini de ortaya koymakta. Bunun son derece şekillenmiş bir örneği, ABD'de "intellectual property right" olarak anılan kavramın yasalara girmiş olmasıdır. Türkiye'de "fikir hakları" olarak anılan düzenleme, henüz ABD'deki kadar sınırları çizilmiş ve belirginleşmiş bir uygulama değilse de, bunun embriyo halidir ve bilgi-enformasyon üzerinde kişilerin ya da şirketlerin mülkiyet hakkı talep etmesini garanti altına almaktadır. Bu durum, pek çok araştırmacı tarafından açıkça "bilginin metalaşması" olarak adlandırılmaktadır. Enformasyon ağları üzerinde, "bilgi özgür olmak ister" diye ifade edilen sloganı savunan kesimler olmasına rağmen, enformasyonun ticarete konu olması ve şirketlerin enformasyon üzerinde hak talep etmesi anlamına gelen bu düzenleme, bugün Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) toplantılarına konu olmakta ve yeni ekonomik düzenin, ya da bir başka deyişle neo-liberalizmin önemli bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir meta olarak enformasyon
Bu durumda yeni iletişim teknolojileri, özellikle de İnternet'in üzerinden akan büyük miktardaki enformasyonun toplumsal bir eşitliğe neden olmayacağı savı, sadece neo-liberal politikaların tüm alanlar gibi iletişim alanını da egemenliği altına almış olmasına dayandırılarak değil, aynı zamanda enformasyon tam da ekonomik neo-liberalizm boyutunda önemli bir bileşen haline geldiğinden, sıkça ileri sürülmektedir. Özellikle de bazı toplumsal kesimlerin eğitim ve iletişim ortamlarından yalıtılmak suretiyle, enformasyon yoksulu haline geleceği fikri son dönemlerde yaygınlık kazanmaktadır (Schiller, 1999:140; Murdock ve Golding: 1989: 180).
Günümüzde, enformasyonun bir dizi önemli özelliği olduğuna dikkat çekilmektedir. Bir meta olarak enformasyonun özelliklerine baktığımızda, öncelikle enformasyonun kullanıldığında tükenmiyor olmasına vurgu yapıldığını görürüz. Hatta enformasyon, kullanıldığında tükenen değil, tam tersine kullanıldıkça artan bir meta niteliğindedir. Bunun dışında, tüm diğer mal ve hizmet üretim süreçlerinde enformasyon asıl girdi durumundadır. Bu da enformasyonu, tüm diğer mallardan daha değerli kılan bir özelliktir. Ancak diğer mal ve hizmetlere göre, üretiminin zor ve pahalı olması, bunun yanında yeniden üretim maliyetlerinin düşük olması da, pazar ekonomisi içerisinde bir meta olarak dolaşan enformasyonun başlıca özelliklerindendir. Öte yandan, pazar ekonomisinin mantığına uygun olmayan bir dizi özelliğe de sahiptir.
Öncelikle, enformasyonun kullanılınca tükenmeyen bir özelliğe sahip olması, pazar koşullarında enformasyonun gerçek üretim ve gerçek ücretlendirme koşullarını ortadan kaldıran bir özelliktir. Bu özellik aynı zamanda enformasyon tüketicilerinin, ilk üreticinin aleyhine pazara üretici olarak girmesine neden olur. Her ne kadar bu biçimde enformasyonun artan üretimi ve enformasyon birikimi, toplum yararına bir özellik olsa da, enformasyonun bir meta olarak pazarda dolaşımını zorlaştırır. Öte yandan enformasyon ürünlerinin, fiyatları ile ölçülemeyecek denli pozitif etkileri de vardır. Özellikle de eğitim gibi alanlarda, süren özelleştirmeler ile metalaşma süreci hızlandırılan enformasyon, bu anlamıyla hiç de sadece parasını alarak satın alana özel değil, o eğitim hizmetinden yararlansın ya da yararlanmasın tüm toplum yararınadır. Çünkü, enformasyonun toplumsal gelişme noktasında önemli getirileri olduğu gibi, toplumsal refahı artıran sonuçları da vardır.
Ayrıca bütünsel ve parçalanamaz olma özellikleri de pazar mekanizmaları açısından enformasyonu uyumsuz bir meta haline getirir. Bunların yanında, yine enformasyon ekonomisi literatüründe enformasyonun şu özelliklerine dikkat çekilir: bir ölçek ekonomisi olması, yani enformasyon üretiminin hacmi arttıkça maliyetinin düşmesi, öte yandan hacmi küçüldükçe ve üretici sayısı arttıkça maliyetinin artması durumu; üretiminde belirsizlikler ve riskler olması; elle tutulamazlığı ve manevi değerinin maddi değerinden büyük olması; üretim maliyetine göre, dağıtım maliyetlerinin genellikle daha büyük olması, dağıtımının genellikle büyük ve pahalı altyapılar gerektiriyor olması. Ayrıca, enformasyonun Genel refaha içkin olması; düşünce özgürlüğü ve haber alma özgürlüğü gibi tarihsel kavramlara içkin olması da, enformasyonunun bir meta olarak değerlendirilmemesi gereğini ortaya çıkartan özellikleridir.
Enformasyonun stratejik değeri
Küresel iletişim ağlarının kullanımının, sadece medya alanına özgü değil, tüm bir ekonomiye yaygın olması, yukarıdaki özellikleri daha da önemli hale getirmiştir. İletişim ağları üzerinde, mekansal olarak yaygınlaşan ekonomik uygulamalar -finans, bankacılık, turizm gibi hizmetler yanında, üretim- açısından enformasyona erişim ve enformasyon paylaşımı, eskisinden daha stratejik bir unsur haline gelmektedir. Gelişen enformasyon teknolojileri, enformasyonun üretilmesi, dağıtılması, paylaşılması ve depolanması yöntemlerinde önemli değişikliklere neden olmuşlar ve kağıt dökümantasyon sisteminden çok daha ucuz yöntemleri şirketlere sunmuşlardır.
Enformasyonun ekonomik uygulamalar içerisinde bu kadar stratejik hale gelişi, enformasyon mülkiyetini gündeme getirir. Enformasyon mülkiyeti bugün son derece önemli hale gelmiş, ancak iletişim ağlarının yaygınlaşması da, bu önemli hale gelen olguyu aynı derece de önemli bir sorun haline getirmiştir. Çünkü sayısal ağlar yaygınlaştıkça, enformasyon mülkiyeti-özel enformasyon mülkiyeti de tehditlerle karşılaşmaktadır. Elektronik ticaret, elektronik bankacılık gibi uygulamalar sırasında iletişim ağları üzerinde dolaşan enformasyonun güvenliği, bugün son derece önem kazanmakta ve teknolojik araştırmalar yanında, yasal düzenlemeler ile de çözülmeye çalışılmaktadır.
Aslında uzun bir geçmişi olan fikri mülkiyet hakları/telif hakları, ya da intellectual property right, tam da bu tehditleri bertaraf etmek için geliştirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır. Telif hakları kavramı, enformasyon üzerinde birlerinin hak iddia etmesini mümkün hale getiren bir olgu olmanın yanında, bu hakların sayısal dünyaya aktarılması ve bugün aldığı biçim, basitçe bir güncellemenin ötesinde daha derin anlamlar taşımaktadır. Fikri mülkiyet hakları, kapitalist gelişmenin başlarında, İngiltere'de çıkartılan "çitleme yasaları" ile benzeştirilmektedir. 1760-1830 yılları arasında getirilen ve "Çitleme Yasaları" olarak anılan bir dizi düzenleme, İngiltere'de çoktandır esas olarak pazar için üretim yapıyor olsa da, tarım alanında kalmış bulunan kollektif köy ekonomisinden kalma unsurların temizlenmesi anlamına gelmiştir. Topraksız ya da küçük toprak sahibi köylüyü çalıştıran ve kiracı çiftçiler tarafından ekilen geleneksel olarak köylülerin ortak mülkiyetindeki topraklar, bu yasal düzenlemelerle görece az sayıda toprak lordunun elinde toplanmıştır (Hobsbawn, 2000, 40). Bu benzetme ile, fikri mülkiyet hakları ya da telif hakları adıyla geçmişten bu yana uygulanan, ancak özellikle son yıllarda uluslararası anlaşmalara konu olan düzenlemelerin de, her ne kadar başından bu yana meta nitelikleri gösterse de enformasyon alanında kalmış bulunan ortak mülkiyet-kamu mülkiyeti kırıntılarını temizleyerek, enformasyon alanını tamamen özel mülkiyet alanı haline getireceği iddia edilmektedir.
Ticaretin egemenliğine doğru
Bu da İnternet'in ve üzerinde taşınan enformasyonun tamamıyla ticaretin kanunlarının egemen olduğu bir alan olmaya hızla yaklaştığının ifadesidir. Yani, İnternet'in başlıca özellikleri -etkileşim ve onun doğrudan ve çift yönlü ilişkiler kurmak için kullanılması, bu arada mutlaka eklenmeli benzersiz izleme ve gözlem kapasitesi- egemenler açısından etkileyici reklam, yönlendirme ve denetim biçimleri haline getirilmiş durumdadır ve üzerinden akan enformasyonun piyasa kurallarına tabiliğinin artması, İnternet'i bütünüyle bir sanal pazar haline getirecektir.
Öte yandan İnternet yazılım ve donanımlarının oluşturduğu pazar giderek büyüyor. Kullanıcı sayısı günden güne hızla artarken, İnternet servis sağlayıcıları ve altyapı sağlayıcıları da karlarını artırmak için yeni teknolojik olanakları araştırıyor ve yeni yatırımlar yapıyorlar. Bu yatırımların maliyetleri İnternet kullanıcılarına daha yüksek erişim maliyeti olarak yansıyor, yani son kullanıcılar için İnternet'te "surf" yapmanın maliyeti hızla artıyor.
Bugün, İnternet'te yaşanan bu ticarileşme dışında erişimdeki eşitsizlikler de önemli bir sorun teşkil ediyor. Bir kişisel bilgisayar ve bir modeme sahip olarak bilgiyi paylaşmak mümkün olsa da, bu donanıma sahip olmanın bir maliyeti var. Ayrıca İnternet'in yarattığı olanaklardan verimli bir şekilde yararlanabilmek için bu donanımı kullanabilme yetisine sahip olmak ve İngilizce bilmek gerekiyor. Tüm bu gereklilikler, dünya nüfusunun büyük kısmının İnternet'te yaratılan "sanal alan"dan dışlanmış olduğu anlamına geliyor. İnternet kullanıcıları, dünya nüfusunun iyi eğitim almış ve maddi olanakları olan seçkinlerinden oluşuyor. Dünyanın azgelişmiş bölgelerinde bir telefon hattına bile sahip olmanın güçlüğü düşünüldüğünde, İnternet'in "mutlu azınlığa" hizmet eden bir araç olduğu görülebiliyor. Tüm bunlar ise son yıllarda "digital divide" tartışmalarının, küresel ekonominin başlıca aktörleri tarafından önemli bir tartışma konusu haline gelmesine neden oluyor. Tıpkı yoksulluğa uygulanmasını önerdikleri ekonomik politikalarla neden olan Dünya Banası başta olmak üzere birtakım küresel yapıların, yoksulluğa karşı bir takım programları kendi gündemlerinin en başına yerleştirmeleri gibi.
Diğer yandan, İnternet'in sistem karşıtı güçler tarafından, yöneten sınıfların planlarını bozacak tarzda kullanılması karşısında, kapitalist sistem kendisini savunmanın yollarını arıyor. Sisteme karşı mücadele eden odakların medyayı verimli bir şekilde kullanma olasılığına karşı hep uygulanan sansür yasaları, ABD'de, Almanya'da, Japonya'da gündeme giriyor. Ya da gizli sansür denebilecek bir takım uygulamalara ve baskılara özellikle 11 Eylül sonrasında güvenlik gerekçesi ile ulus devletlerin daha fazla itibar etmeye başladıkları görülüyor.
Türkiye'de İnternet hala seçkinlerin elinde
Türkiye'ye baktığımızda da, karşılaştığımız tablo pek umutlu değil. Türkiye'de kurulu bulunan bilgisayar adedinin TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilen enformasyon teknolojisi envanteri çalışmasına göre, 1997'de 1 milyon 141 bin 581 olduğu ve bu kişisel bilgisayarların iyimser bir tahminle üçte ikisinin iş çevrelerince kullanıldığı; modem sayısının ise yine aynı çalışmaya göre 310 bin 948 olduğu ve yine iyimser bir tahminle aynı oranda iş çevrelerince kullanıldığı düşünülürse İnternet'in yaygın olarak kullanılan bir iletişim ortamı olmadığı, daha çok iş çevreleri yani sermaye ve seçkinler tarafından kullanıldığı rahatlıkla söylenebilir. Son yıllarda gerçekleştirilen büyük reklam kampanyaları ile bu oranın bir kaç katına çıkmış olması ve en yoksul mahalleler ve en ücra kasabalara kadar İnternet kafeler aracılığı ile ulaşmış olması ise, İnternet'i hiç bir şekilde bir seçkinler ortamı olmaktan kurtaramıyor.
1998 yılının erişim istatistikleri, Türkiye'den en çok hit alan web sayfalarından ilk on altısı arasında altı tane sex sitesi olduğunu ortaya koyuyor. Geri kalanını ise, com uzantısına sahip olan ABD merkezli ticari web siteleri oluşturuyor. Bu durum, İnternet'in yaygınlaşmasının anlamını da ortaya koyar nitelikte... İnternet bir "eğlence" ve "ticaret" ortamı olarak yaygınlaştırılıyor. Yani, egemenlerin çıkarlarına en çok hizmet eder biçimde...
Alternatifler...
Ancak bütün bunlar, İnternet'in alternatif kullanımlarının olamayacağını söylemek anlamına gelmiyor. Sadece, yeni iletişim teknolojilerinin eğitim, örgütlenme ya da başka bir alternatif faaliyetin yürütülmesi konusundaki dünyada süre giden çabaların göz önüne alması gereken ve uzun dönemli stratejilerini oluştururken değerlendirmesi gereken veriler. Ancak kesinlikle, hemen kabullenilip, uyum sağlanacak bir sonuca da neden olmamalılar.
Tüm iletişim araçları bir eğitim aracı, bir dayanışma aracı, bir mücadele aracı olmanın yanında, mücadelenin konusu olarak da düşünülmek zorunda. Bilginin metalaşması ve paralı eğitime karşı kamusal eğitim hizmeti, sansür ve baskı yasalarına karşı düşünce ve ifade özgürlüğü talepleri ile birlikte, bu taleplerin ayrılmaz bir parçası olarak iletişim özgürlüğü ve iletişim olanaklarından eşitçe yararlanma hakkını da savunmak gerekiyor.
Liberalizmin yalnızlaştırıcı etkilerine karşı önemli bir mevzi olan ve küreselleşen kapitalist sisteme karşı emeğin ve alternatif güçlerin de küreselleşmesinin olanaklarını yaratan yeni iletişim araçlarının önemi yadsınmamalı ve özgür iletişim olanağı savunulmalı ve kullanılmalı. Gerçek yaşamda sürdürülmeye çalışılan mücadeleyi, bilgisayar ağlarında oluşan sanal alanda, telekomünikasyon ağlarında cisimleştirmek belki de klasik mücadele yöntemlerinin çok ötesine erişilmesini sağlayacak.