"İnternet gazeteciliğiyle ilgili tıpkı radyo ve televizyonlarda olduğu gibi bir düzenleme tabi ki ihtiyaç var ama uluslar arası bir yasal çerçeve olmadığı ve siyasi konjonktür de buna uygun olmadığı için buna henüz girişilemiyor."
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü öncesinde, İnternet habercilerinin hala, 212 Sayılı Basın İş Yasası olarak da 5953 sayılı "Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun"un dışında kalmasını bianet'e bu sözlerle açıkladı.
Aslında İnternet medya çalışanlarının geçmişte yargısal bir kazanımları oldu. Nisan 2007'de Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Ankara 7. İş Mahkemesi'nden gelen dosyada, iki elektronik yayının koordinatörlüğünü yapan bir kişinin"fikir ve sanat işi yaptığına, dolayısıyla gazeteci olduğuna" karar verdi; ihbar, kıdem tazminatları, fazla çalışma ücretleri, bayram ve genel tatil ücretleri ve yüzde beş fazla alacağının gazeteciliği düzenleyen yasaya göre hesaplanmasına karar vermişti.
İpekçi, bianet'in sorularını yanıtlayarak, bu tekil kazanımlara rağmen bu sektörde çalışan gazetecilerin meslek grubu olarak 212'den yararlanamadığını aktardı:
Gazetecilikte bir yasal değişiklik olmalı mı?
Gerekliliğini ben de inanıyorum. Klasik anlamda gazetecilik yazılı basını kapsayacak şekilde tanımlanıyor. 1952 yılında ilk düzenlendiğinde de, 19 61 yılındaki tadilatta da 212 Sayılı Yasa yazılı basının tanımlıyor. Mevkute, fotoğraf ajanları tanımı var.
Ama o zaman radyo televizyon yayınları, TRT devlet tekelinde olduğunu için ve çalışanları işçi statüsünde olmadığında, bu kanun kapsamında değerlendirmedi. Turgut Özal'ın oğlu, 80'lerin sonunda kanun dayanağı olmadığı halde Star TV'yle ilk kez özel yayına geçti, yasal dayanağı arkasından geldi.
Radyo ve Televizyonların Kuruluşları ve Yayınları Hakkındaki Kanun Mecliste görüşülürken yine sendikanın girişimiyle radyo ve televizyonların haber birimlerinde çalışan yani gazeteci kadrosunda çalışanların da 212 kapsamında değerlendirilmesi ve yasal güvenceye kavuşması sağlanmış oldu.
İnternet medyası da bilgisayarın evlere girmesi ve tüm dünyada yaygınlaşmasından sonra büyüdü. Gazeteler, televizyonlar kendi yayınlarını da artık bu mecrada yapmaya başladılar ama onların haricinde bağımsız haber portalları da oluşmaya başladı. Ama bunun yine yasal dayanağı yok. Radyo ve televizyonlara ilişkin kanun bu alandaki çalışma esasları düzenlenebilir mi, dünya bunun örneği olduğunu pek zannetmiyorum. Nasıl bir örnekten yola çıkılacağı belli değil.
Ama bir küçük düzenleme ve eklemeyle 212 Sayılı Kanunun gazeteci tanım maddesi değiştirilip, "radyo ve televizyon çalışanlarıyla birlikte elektronik ortamda habercilik yapan" gibi bir tanım getirilebilir. Ancak belli bir kuruma bağlı olarak ücret alarak çalışan kişiler olması da gözetilmeli. Dışarıdan yazı göndermek, telifle çalışma, fikrini basın yayın organlarına taşımak için medyayı kullanmak değil, gazetecilikten geçimin sağlanması lazım.
Peki, yasa neden hazırlanmıyor?
212 Sayılı Kanunu, belki günün şartlarına göre değerlendirmeyi biz de istiyoruz; akademisyen ve hukukçular da böyle yapılması gerektiği dile getiriyorlar.
Bilimsel açıdan bakıldığında akla çok yatkın geliyor. Ama sendika olarak bizim tereddüdümüz nedir? Biz henüz 212 Sayılı Kanunda var olan sosyal ve ekonomik hakları koruyacak, çağın teknolojik gereklerine uydurmak yönünde adımlar atabilecek ne bir parlamenter yapı ne de hükümetle karşı karşıya kaldık.
Bu zaman kadar gelen bütün siyasi iktidarlar var olan hakkı elden almak, çalışanın patronuna ve devlete karşı onu koruyan kimi sosyal ve ekonomik haklarını ortadan kaldıran bir yaklaşık tarzı gösterdiler. Var olan sosyal ve ekonomik haklardan da olmamak için, bunları da elimizden kaybetmemek için kanunun bir tadilat yapılmasını hep tereddütle yaklaştık.
İnternet medyasından da talep geliyor mu?
Geliyor tabi ama orada da aynı çarpık yapıyla karşılaşıyoruz. Orada da gazetecileri sömürme anlayışı hakim, yaygın bir şekilde bir patronaj yapısı oluşuyor. Nitelikli yayın yapanlar da var, işi bilgi kirliliğine dökenler de var.
Bir de "yasal yapı yok ki, biz nerede sigortalı gösterelim" deniyor. Eğer amaç bir yasal dayanak aramaksa, bazı kuruluşlar, sizin gibi, vakıf kurarak yasal bir zemine oturtuyor. Şirket bir haber ajansı şeklinde kurulabiliyor.
Bir şekilde, mevcut kanunda olmamasına rağmen, çalışanların haklarını ortadan kaldırmayacak şekilde fiiliyatta duruma uyarlanabilecek düzenleme yapma olanağı var.
Sendika olarak biz bu tereddütlerimizden arınabilirsek bir düzenleme yapılabilir. Bunun için, diğer meslek örgütlerimizle bir anlayış birliğine varabilmeliyiz. Siyasi yapıda da, iktidarda, parlamentoda buna yönelik bir iyi niyetli yaklaşım hissedilebilirse, yapılması gereken çalışanların ve patronların sosyal ve ekonomik haklarını düzenleyen ve sorumlarını belirleyen, sendikalaşmasına olanak sağlayan bir düzenleme yapılabilir.
Acilen diyemiyorum. Aciliyetimizi önleyen karşımızdaki siyasi yapı. Öncelikle siyasi yapının o mantığa ulaşması lazım.
Bildiğim kadarıyla, İnternet yayıncılığı kurallara bağlayacak uluslar arası düzeyde bir yasal çerçeve de yok.
Yetersiz de olsa meslek kuruluşları, yine de bu yasal öneriyi hazırlayamazlar mı, yararı olamaz mı?
İnternet haberciliğinde görev alanları TGS'nin üye yapabilmesi için Sendikalar Yasası'nda değişiklik gerekiyor. Sadece gazeteciliği değil, tüm işkollarının ilgilendirdiği için -işyeri kolları tanımı, işyeri tanımı gibi- biz İnternet medyasından üye kabul edemiyoruz. Bizim işkolumuza giren bir işletme yapısı karşımıza çıkmadığı müddetçe. Cemiyetlerin belki kendilerine göre bir üyelik yapısı var, Basın kartı gibi kıstaslar koyabiliyorlar. Onun dışında bizim veya Cemiyetin İnternet medyasına yönelik etkinliklerimiz var, onlarla daima bağ kuruyoruz. Resmi bir üyelik mekanizması kurulamasa bile gazeteci olarak kabul ediyorlar.
Peki, düzenleme ne olabilir?
Resmi yönüne geldiğiniz zaman, kanunun sadece "tanım" maddesinde yapılacak bir düzenleme yeterli olacaksa, bu düşünülebilir. Ancak hukuk tekniği açısından da bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum. Çünkü 212 Sayılı Kanunda tanım değiştiği zaman kanunun sistematiği de değişmesi gerekecek.
"Bu kanun kilittir, bu kanun değişmeden olmaz" yaklaşımı olursa da bizim tereddütlerimiz ortaya çıkıyor. Böyle bir açmazın içinde gidip geliyoruz. Tıpkı radyo ve televizyonlar için çıkarılan 3984 Sayılı gibi bir kanun çıkarılırsa veya ona ilave olarak "İnternet medyasında çalışanlar da gazetecidir. 212 Sayılı Yasaya göre sosyal ve ekonomik hakları düzenlenir" gibi bir ilave yapılarak belki bir çözüm imkanı bulunabilir. Ama dediğim gibi uluslar arası düzeyde bir kanun önerisini yanılmıyorsam yaratamıyorlar.
Bunu düzenlerken de gazeteciliği de İnternet medyasının bir unsuru haline getirmek zorundadır. Çünkü İnternet ortamında her türlü faaliyet mevcut, ticaretinden tutun da, tanıtımına kadar, derneklerden şirketlere, sendikalardan siyasi partilerin özel portallarına kadar çok geniş bir faaliyet alanından söz ediyoruz. Biz, haberle ilgilenen İnternet sitelerinde çalışanların haklarının da diğer gazetecilerin tabi olduğu kanun yoluyla güvence altına alınabilir. Bu çok genel bir tahlil, hukukçuların oturup bunu kapsamlı şekilde incelemeleri lazım.
10 Ocak Gazeteciler Günü öncesi mesajınız nedir?
Sendikallaşmanın, çalışan gazetecilerin ve iş güvenliğinin önemini vurgulayacağız. Bunun için Ankara'da G-9 Platformu'na dahil olan meslek örgütleriyle birlikte bir ortak basın açıklaması yapacağız.
Biz bir işçi ve sınıf örgütüyüz. Hem kendi haklarımızı dile getirmek hem de onlara dayanışmamızı göstermek için, 10 Ocak'ta bu mücadelenin bir sembolü haline gelmiş TEKEL işçilerini ziyaret edeceğiz.
İnternet medyasını da anarsınız artık?
Mecburen anacağız artık. (EÖ)
(*) TGS ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), ortaklaşa yürüttükleri "Türkiye'de İfade Özgürlüğü: Değişim için Gazeteciler Sendikası'nın Güçlendirilmesi" başlıklı 20 aylık projenin üçüncü etkinliği "İnsan Hakları Gazeteciliği" adı altında 9-10 Ocak 2010 tarihlerinde Ankara'da bir panel gerçekleştirilecek.