Fotoğraflar: Onur Özmen
1968 yılında henüz 11 yaşındayken Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölümüne giriyor. Ardından Piyano Bölümünün orta devresinden sonra Kompozisyon Bölümüne geçiyor. "Geçiş o geçiş..." diye anlatıyor Besteci Turgay Erdener müzik yolculuğunu.
7 yaşındayken doğduğu Gümüşhane'yi babasının tayini sebebiyle terk ediyor ve Ankara'ya gidiyorlar. Çocukluğundan hatırladığı en önemli şeyse radyoda aramalar yaparak sürekli beğeneceği müzikler bulmaya çabalaması.
"Bu müzikler eminim ki klasik müziklerdi. İlkokul sıralarında gittiğim hafta sonu mandolin kursları sırasında kurs öğretmenim Rıfat Akaltan'ın yönlendirmesi ile Konservatuvarda eğitimime devam etme kararı almış ailem, elbette ki benim de kabulümle" diyor.
Beethoven'in 250. doğumgünü
Halen kapısından 11 yaşında girdiği Ankara Devlet Konservatuarı'nda öğretim üyesi olan Erdener, İstanbul Müzik Festivali siparişi olan yeni bestesi "Beethoven Pastoral"i, tüm dünyada 250. doğumgünü kutlanan besteci L. Van Beethoven'in 6. Senfoni'si "Pastoral"den ilhamla yazdı.
"Beethoven Pastoral Projesi", doğanın tehdit altında olduğu ve insanlığın çevreyi ve kaynakları hızla tahrip ettiği günümüzde, dünyanın dört bir yanından sanatçıları bu birlikteliğe dair kendi vizyonlarını geliştirmeye çağırıyor.
Turgay Erdener, Beethoven'ın "Pastoral" senfonisi ile Beethoven döneminde yaşamış Osmanlı bestecilerinin eserlerinden seçtiği temaları harmanlayarak hem Türkiye'den hem de klasik batı müziğinden çalgıları bir araya getirdiği yepyeni bir eser yarattı.
Çevrimiçi gerçekleşen festivalde eser, 27 Eylül Pazar günü saat 20.00'de online.iksv.org adresinden takip edilebilecek. Tekfur Sarayı'nda kaydedilen bu konserde Derya Türkan, Yurdal Tokcan, Serkan Mesut Halili, Aykut Köselerli, Kağan Yıldız ve Semplice Quartet bir araya geliyor.
Erdener yeni bestesi "Pastorale Alla Turca" için "Çevreye, doğaya, kuşlara, sanat mirasına dikkat çeksin de, insanların vicdanlarını dinlemelerini sağlasın. İnsanlığın ranta değil doğaya ihtiyacı var. İnsan doğasız yaşayamaz ama doğa insansız da yaşar" diyor.
90'lar sonrası en verimli dönem
Müziğiniz ile ilgili olarak "belirli bir stilin, akımın bestecisi olmak yerine, özgün bir dil yaratmaya yöneldi" yorumu yapılıyor. 68'den bugüne müziğiniz ne gibi kademelerden geçti?
1980 öncesi öğrencilik yıllarım istediklerimden çok, istenenleri yapmakla geçti, bu arada doğal olarak yeni yazılan müzikler nelerse, onlara ulaşmaya çalışıyorduk bulabildiğimizce. O zamanlar bugünkü gibi değil, yeni müziklerin kaydına ya da notalarına ulaşmak oldukça zordu. Öğrencilik sonrası, tiyatro müziği, film, belgesel film müziği gibi alanlarda çalıştım, genellikle sanat kurumlarımız yeni müziğe pek hevesli olmadıklarından diğer alanlar genç bestecilerin daha şanslı olabilecekleri alanlardı. Bu durum, günümüzde de çok fazla değişmemiştir ne yazık ki. 80'lerde olabildiğince yeni müzik tekniklerini deneme çalışmaları yaptım. 1990 sonrası benim için en verimli dönemler başladı diyebilirim. Orkestra eserleri, sahne eserleri ve şarkılar...
"Şarkılarım dil değişimlerinin gözlenebileceği tek alandır"
2000 sonlarında Şirin Pancaroğlu'nun isteğiyle yazdığım "İstanbul'un Ağaçları" adlı arp, klasik kemençe, ud ve kanun için müzikle başlayıp sonrasında "1. Yaylı Çalgılar Dördülü" ile ve "Kanun Konçertosu" ile devam eden dönem, geleneksel müziğimizin kokusunun, tınısının benim müziğimde en fazla yer aldığı dönem oldu.
Selva Erdener sayesinde çok sayıda şarkı yaptım, tiyatro müziklerimden Selva ile birlikte devşirdik ya da Selva'nın beğendiği halk türkülerini ses ve çeşitli topluluklar için yazdım. Şarkılarım bütün dil değişimlerinin gözlenebileceği tek alandır.
Müzikal, tiyatro ya da belgesel için bestelemenin orkestra için bestelemekten farkları neler?
Müzikal, tiyatro ya da belgesel için bestelemek, birçok ön kabullerle beraber oluyor ve bu ön kabuller müzikal dil için ve müzikal yapı için belirleyicidir. Oysa orkestra için yazdığımız müzikte gerek yapı gerekse dil bakımından son derece özgür oluruz, bu nedenle orkestra ya da ufak ölçekli gruplar için bestelemek, bestecinin daha fazla benimseyebileceği alanlardır.
"Müziğin hapsedilmesine gönlüm hiç razı değil"
"Pastoral Dokuzlu 'alla turca'" eseri dünyada ilk kez festival kapsamında dinleyicilerle buluşacak. Yazdığınız yeni bir eserin sizden ilk çıkış anı, ilk seslendirilişi nasıl bir duygu yaratıyor sizde?
Festivallerin, canlı konserlerle yapılması o kadar doğal bir şey ki, bunun dışında bir durum aklımıza gelmiyordu. Ancak bu yıl yaşadığımız pandemi felâketi ne yazık ki bu festivalin konserlerinin kaydedilerek yayınlanması gibi bir zorunluluğa sürükledi dünyayı.
Müziğin hapsedilmesine gönlüm hiç razı değil. Müziğin kaydedilip dinlenmesi elbette büyük bir şans ama ben bunu resmin orijinalini fotoğraf olarak görmeye benzetiyorum. Resmin gerçeğini fotoğraftan göremezsiniz. Öte yandan müziğin susması da hiç arzulamadığım bir şey olduğundan, İKSV'nin dijital de olsa müziği duyurma çabası için müteşekkirim. Keşke bu felâketi insanoğlu yaşamasaydı da konser salonlarında festivali olağan ve doğal ortamında dinleyebilseydik. Eğer eserin kamuya ilk sunuluş anı konser salonunda olsaydı ki, bunun duygusu anlatılamayacak kadar güzeldir. İnsanların olumlu ya da olumsuz bütün duygularını yüz yüze görmek, işte bu durumdan ne yazık ki mahrum olacağız bu festivalde.
"Beethoven müziğin yapı "biçim" ustasıdır"
Bu yıl, Beethoven'ın 250. doğum yılı kutlanıyor. O'nun Pastoral Senfoni'sini merkeze alan bir eser Pastoral Dokuzlu "alla turca". Geleneksel müzik ve klasik batı müziği çalgılarını da birlikte kullandınız. Eseri yazarken öne çıkan noktalar nelerdi sizin için?
Beethoven müziğin yapı "biçim" ustasıdır diye düşünüyorum, bu sebeple Beethoven'in müziğini çok önemsiyorum. 2020'nin Beethoven'in 250. doğum yılına gelmesi, dünya ölçeğinde Beethoven'le ilgili çalışmaların, yapıtların çok sayıda olmasını sağladı.
Ülkemizde de bu öyle oldu. Benden bu yıl ile ilgili bir yapıt istenmesi, ister istemez bu yapıtı ortaya çıkaracak kişi olarak, aklımın ve duygularımın da kabul edeceği bir yapıt bestelemeye itti beni. Yapıtın destekleyicisi kurum olan İKSV ile benim düşüncelerim, kendi müzikal mirasımızın da bu yapıtta görünür olmasından yanaydı ve elbette ki bunun ölçüsü besteci olarak bana kalıyordu.
"Pastoral Dokuzlu" 5 bölümden oluşmakta, tıpkı Beethoven'in "Pastoral Senfonisi"nde anlatılmak istenen kırla ilgili duygular ele alınmıştır diyebilirim.
Geleneksel çalgılarımızın klasik müzik çalgılarıyla birlikte kullanılması öteden beri hem denediğim hem de diğer bestecilerimizin kullanması için çaba gösterdiğim bir konu. Sanat alanında ileride olan ülkelerde uzun zamandır bu konu gündemdedir.
Dede Efendi'den izler var
Bu eserde benim için öne çıkan noktalara gelince, beş bölümden oluşan "Pastoral Senfoni"nin üç bölümü de kırda oluşan sevinçli duygular, köylülerle eğlenceli beraberlikler, doğaya müteşekkir olmak gibi doğa sevgisi odaklı konular içermekte, benim yazdığım eserin ilk ve son bölümünün esinleri ve akışı bu doğrultuda olmalıydı. Yine "Pastoral Senfoni"nin bir bölümünde eser bir yana bırakılıp üç kuşun ötüşleri işittirilir, bu da benim için önemli bir noktaydı. Bunları "Pastoral Dokuzlu"da da duyacaksınız. Eserin üçüncü bölümünde Dede Efendi'den "Bir dilber-i nadide bir kamet-i müstesna" adlı Ferahfezâ ağır semaiden kısımlar yer almasına karar verdim.
"İnsanlığın ranta değil doğaya ihtiyacı var"
Beethoven Pastoral Projesi, doğanın tehdit altında olduğu fikrinden yola çıkıyor. Türkiye'de her gün yeni bir doğa, çevre talanı ya da hayvan haklarıyla ilgili haberler gündemimize düşerken ve salgınla birlikte insanlık olarak doğaya karşı sorumluluklarımızı sorguladığımız bir dönemde bu eserin önemi nedir?
Çevre duyarlılığı bakımından, büyük dönüşüme tanık olmuş bir kişi olarak umuttan çok umutsuzluk hissediyorum, isterim ki "Beethoven Pastoral", çevreye, doğaya, kuşlara, sanat mirasına dikkat çeksin de, insanların vicdanlarını dinlemelerini sağlasın. İnsanlığın ranta değil doğaya ihtiyacı var. İnsan doğasız yaşayamaz ama doğa insansız da yaşar.
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde" öngörüsü bir distopya olarak kalsın istiyorum.
Aynı zamanda bir eğitimci olarak yeni dönem besteciler, müzisyenler hakkında neler söylemek istersiniz... Öğrencilerinize ne gibi önerilerde bulunuyorsunuz?
Müzisyenlerin çok okumalarını, çok dinlemelerini, kendi kültürel birikimlerimizi doğru gözlemlerle incelemelerini, müziğin halk için, toplum için yapıldığını unutmamalarını söylemek isterim.
(AÖ)