İstanbul'da yaşanan selde en çok zarar gören yerlerden biri olan İkitelli ile Yenibosna arasında, TEM otoyolu bağlantı noktasında bulunan Kuyumcukent bölgesindeyiz.
Dün (9 Eylül) televizyonlarda izlediğimiz görüntülerin tersi bir manzara var. Sular çekilmiş, yol trafiğe kapalı. Dışarıda yalnızca yan yoldan geçen tırlarla belediye otobüsleri ve onları yönlendiren polisler var. Çevredeki en belirgin şeyse dünkü sele kapılan kimyasal ürünlerin etrafa sinen kötü ve keskin kokusu.
"Sorumlular özür dileyip istifa etsin"
İnsanlarla yaşananları ve ne hissettiklerini konuşmak için çok sayıda atölyenin bulunduğu bir binaya giriyorum. Binada çalışanların yemek yiyip, çay içtikleri büfeyi işleten Ender Külekçi'ye dün burada neler olduğunu soruyorum, önce kısaca özetliyor fikirlerini:
"Tüm olanların üç nedeni var: çarpık kentleşme, belediyenin herkese ruhsat vermesi ve aşırı yağışa dair önlem alınmaması." Sonra da ekliyor: "Sorumlular özür dileyip istifa etsinler."
Külekçi, dün büfesini açamamış ama selden hem kendi hem de etraftaki esnafın zarar görmemesi için yardım çalışmalarına katılmış. "Dün gördüklerimden utandım. İstanbul gibi iddialı, büyük ve önemli bir şehrin ortasında yaşananlar karşısında utandım" diyor.
"Yağma yapan değil, yağmacılığı öğreten suçlu"
"Son 15 senedir bu şehri yönetenler aynı zihniyetin temsilcileri: Recep Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna ve Kadir Topbaş. Herkesin çıkarı için kuralları çiğnediği bir kültür yarattılar. Dün biz dükkana su girmesin diye çalışırken, iki metre suyun içinden kutu kola kapmaya çalışanlar vardı. Bu insanlara kabahatli diyebilir miyiz? Onlardan önce bu ortamı yaratanlara kızmak gerek."
Külekçi, "Türkiye'nin en çok verdi veren bölgelerinden biri burası. Havaalanı, sanayi bölgesi, alışveriş merkezleri, tır deposu, basın kuruluşları hep burada. Benim anlamadığım madem bu dere bu kadar tehlikeli, neden bunların hepsi buraya kuruldu?" diye soruyor. Selin ardından yaşananların kabahati halka yükleyen Belediye Başkanı Topbaş'ı eleştiriyor:
"Açıklamalara bakınca her türlü önlem alınmış da halk bunlara uymamış gibi bir şey düşünebilirsiniz. Ama olayın aslı hiç öyle değil. Meteoroloji yağış uyarısı yaptığında belediyeden hiç kimse gelip burada gerekli önlemleri almadı. Benim iş makinem mi var ki önlem alayım, dere yatağını, su kanallarını kontrol edeyim. Yağmur yağar Ayamam Deresi taşar. Bu bilinen bir gerçek. Önlemi almakla yükümlü olan ben değilim, belediye. Nasıl oluyor da böyle açıklamalar yapıyorlar, şaşırıyorum."
"Uyanıklık yapıp dere kenarına ev yapanlar sorumludur" demek kolaycılık diyen Külekçi, "ölen insanların, misal o servis aracından çıkmayan yedi kadının hesabını kim verecek?" diyor, selin ardından kimsenin gelip bölgede hasar tespiti yapmadığından şikayet ediyor:
"Selden sonra burada hasar tespiti yapılmadı. Neden?"
"En basit örneği ben dükkanımı açamadım ve 200 lira kaybım var. Buradaki büyük sanayicilerin zararı milyarlarca lira. Bir sürü insan aracı büyük zarar gördü, tekstilciler, dericiler öyle. Ama buraya ne belediyeden birileri geldi ne de bir başkası. Öyle bir başımıza normale döndürmeye çalışıyoruz buraları."
Külekçi, bundan sonrası için endişeli. "Önümüz kış. Yağmurlar artacak. Merak ediyorum, altyapı çalışması yapılacak mı burada? Plan nedir kimse net bir şey söylemiyor henüz. Muallak açıklamalar. Tır garı yerinde kalacak mı? dere ıslah edilecek mi? Bilmiyoruz. Yarın benzer bir şey olur da başımıza bir şey gelirse ne olacak. Hiç. Olduğuyla kalıyor işte."
"Sel, deprem öldürmüyor insanı" diyor Külekçi, "önlem alınmadığı için ölüyoruz. Şimdi bu bize gösteriyor ki İstanbul'da bir deprem olduğunda hepimiz bitmişiz. Ne altyapı bunu kaldırır, ne de müdahale edilebilir. Vay halimize ki vay." (BÇ)