"Birleşmiş Milletler suya erişimin bir insan hakkı olduğunu 2002'de kabul etti. Bu hak artık Anayasa'da yer almalı."
Özbilen: Türkiye'nin doğru su politikası yok
Şehir Plancıları Odası'nın Su Komisyonu'nda yer alan ve odanın su politikaları raporunun yazarlarından Özbilen, "Su politikaları sadece uluslararası ve yerli sermayeye hizmet etmemeli. Yoksulların, güçsüz grupların durumu değerlendirilmeli" diyor.
Özbilen, suyun yalnızca bir meta olarak ekonomik değerinin dikkate alındığına, bunun da su hakkının yaşama geçmesine engel olduğuna dikkat çekiyor:
"Suya erişim hakkı şu anlama gelir: Kişilerin sağlıklı, temiz, güvenilir ve ödenebilir fiyatta su hizmeti alması.
"Suyun ekonomik, sosyal ve çevresel değeri vardır. Ama Türkiye'de suya yalnızca meta olarak, ekonomik değer açısından bakılıyor. Bu nedenle doğru politika kurulamıyor."
Özbilen'e göre, Türkiye'de su politikalarının en büyük eksikliği bu bütüncül yaklaşımdan yoksun olmaları.
"Eğer su bir kalkınma motoruysa, ekonomik değerinin yanında, sosyal kalkınma ve çevresel değerlerden yararlanmak gerekir: Bu da ilgili kurumlar arasında eşgüdümlü bir planlama süreci gerektirir.
Oysa şu anda, suya herkes kendi sektöründen bakıyor. Tarım tarımsal perspektiften, Devlet Su İşleri barajlar açısından, ulaşımcılar yollar açısından bakıyor suya."
Havza temelli yaklaşım
Suyun kıt bir kaynak olduğunun fark edilmesi gerektiğini savunan Özbilen, şehir plancılarının su politikalarının üretiminde havza temelli bir yaklaşımın benimsenmesini savunduğunu söylüyor.
"Havza, nehirlerin kollarıyla birlikte beslendikleri, suyun toplanıp nehir olarak aktığı alandır" diyor Özbilen ve bir örnek veriyor: "Örneğin, Fırat havzası Erzurum'dan Basra Körfezi'ne uzanır. İşte havza planlaması yapıldığında, bu havzayı etkileyen tüm sektörler birlikte ele alınmalı. Tarımdan sanayiye, kent planlamasından yerel yönetime kadar."
Özbilen Türkiye'de tescil edilmiş 26 havzanın varolduğunu anımsatıyor.
"Belediyelerin en kârlı olduğu alan su"
Özbilen, yerel yönetimlerin de suyu yalnızca ekonomik bir değer olarak gördüğüne işaret ediyor.
"Suyun sosyal boyutu, çevresel etkileri hesaplanmayınca, su hem pahalı hale geliyor hem de sağlıklı, temiz suya erişim gerçekleşmiyor."
Belediyelerin en çok kâr ettiği alanın su olduğunu vurgulayan Özbilen, "Ama bu kamuoyuna duyurulmuyor. Üstelik bu kârlar hizmete de yansımıyor. Kâr başka alanlara aktarılıyor. Sonuçta içme suyu, kanalizasyon ve arıtma, sorunlu hale geliyor ve su hakkı ihlal ediliyor."
Kontörlü su sayaçları uygulamasını da anımsatan Özbilen, "Suyu bir hak olarak tanımladığınızda, bu tür uygulamaları yürürlüğe koymazsınız. Sayaçları bu bakış açısıyla tasarlamanız gerekir" diyor.
Özbilen'in dikkat çektiği bir başka nokta da su hizmetlerinde uzmanlaşmanın olmaması.
"Yerel yönetimlerin su işletmelerinde çalışan uzmanlar, kanalizasyon, katı atık hizmeti de veriyor. Oysa su hizmetinde çalışanlar kendi konularında uzmanlaşmalı.
"Malatya'da yaşanan ishal vakaları bunun örneğidir. Kaynaktan gelen suyun işletiminde hata vardı; kanalizasyondan su karışıyordu. Bu yalnızca Malatya'da rastlanan bir durum değil. Su işletme yönetimindeki aksaklığın genel göstergesi." (TK/KÖ)