Bingöllü müzisyen Mücahit Göker, 26 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, 2013'te çıkardığı Kürtçe albümle müzikseverlerle bir araya gelmişti.
Öğretmenlik yıllarında albüm çıkarmanın mümkün olmadığını ifade eden Göker, tek albümü 'Dara Hênî'de yer alan sekiz eserden beşinin kendi bestesi olduğunu belirtiyor.
Türkiye'nin çeşitli illerinde konserler veren Göker, konserlerin müzisyenle müziksever arasında güçlü dostluk bağları kurduğunu söylüyor.
Göker, elinden geldiğince yeni şeyler ürettiğini ve yeni derlemelere yoğunlaşmaya çalıştığını ifade ederek, "Şarkının bıraktığı etkiyi dinleyicinin yüzünden, mimiklerinden okumak mümkün oluyor ve bu hem moral, güç desteği sağlıyor hem de dinleyiciye karşı ayrı bir sorumluluk duygusu yüklüyor" diyor.
Bingöllü Kürt müzisyen Mücahit Göker'le müzik yaşamını, coğrafya-sanat ilişkisini ve yaşanan zorlukları konuştuk.
"Ya entegre ya da sorgulayan bir yaşam biçimi"
Thedeor W. Adorno, "Artık bir vatanı olmayan bir adam için, yazmak yaşamak için bir yer haline gelir" der. Bertolt Brecht de bir şiirinde* Adolf Hitler'den söz ederken, "Beni yazmaya itiyor" diyordu. Sizce sanat yapıtı ya da yazma eylemi, Adorno ve Brecht'in sözünü ettikleri gibi sürgün, zorluk, yalnızlık veya 'vatansızlık' durumlarıyla mı ilgili?
İnsan; genleri, aile kültürü ve çevre/coğrafya etkileşimiyle evrende kendine yer edinir.
Ya sistemle entegre bir şekilde suyun akışına göre çevrildiği yöne gider ya da bilgi beceri ve yetenekleri ölçüsünde, olumsuzluklara karşı itiraz eden, sorgulayan bir yaşam biçimi seçer. Çevre-doğa-toplum sorunlarına duyarlılığı ölçüsünde ses olmaya, kendini ifade etmeye çalışır.
Yazar, şair, ressam, müzisyen, heykeltıraş vb.; konumlandığı yer (coğrafya-kültür) ve doğaya-topluma bakış açısına göre ürünlerini sunar. Bu yönüyle de, evet... 'üretmek, yaşamak için bir yer haline gelir' denebilir.
Doğadaki talan, adaletsizlik, şiddet, savaşlarla iç içe bir dünyada ve coğrafyamızın kendine özgün zorluklarından soyut davranmak mümkün görünmüyor.
Hal böyleyken gördüğün, yaşadığın, etkilendiğin ya da dert edindiğin şeyleri kendi yönteminle (müzikle) dile getirmeye çalışıyorsun. 'Zorluk, yalnızlık' ile üretkenlik arasında ince bir çizgi; bazen kaçışa, yılgınlığa yol açsa da, çoğunlukla üretime dayanak, temel oluşturur.
"Repertuvarım Kurmanci, Zazaki ve Türkçe"
Neden Dara Hênî albümünü çıkarmak için 26 yıl beklediniz?
Birkaç gerekçe sayabilirim; Öncelikle albüm çıkaracak yeterlilikte görmüyordum kendimi. 90'lara kadar, sözü müziği bana ait 1-2 şarkım vardı. Ve eğer albüm yapacaksam kendi şarkılarımdan oluşmalıydı.
Öte yandan öğretmenlik, mesaisi az, tatili çok gibi görünse de müzikal üretim açısından (benim için) bir kısırlığa yol açıyordu. Bir de insanın kendini özgür hissedememesi durumu var tabii. Albüm masrafları için kaynak bulmak da, bir başka etken.
Ben de biriktirdiklerimi (yarım kalmış melodilerimi), öğretmenlikten ayrıldıktan sonra tamamlamaya çalıştım. Yaklaşık bir yıl gibi bir sürede 4-5 klam yazdım, besteledim.
Kendi şarkılarımla birlikte Türkçe, kurmanci ve zazaki/kırmancki repertuvarla birkaç konser verdim. Zaman, mekân, bütçe ve repertuar koşulları oluştuktan sonra albümün düzenlemesi için profesyonel desteğe ihtiyacım vardı.
O günlerde Mersin'e yerleşen Serdar Keskin ile tanışmam güzel bir zamanlama şansı oldu benim için. Aylar süren yoğun bir mesai ve emek sonucu Dara Hêni albümü çıktı. Sonrasında yaptığım şarkıları da konserlerde ve sosyal medyada paylaşmaya çalışıyorum.
"Acılar, zorluklar hız kesmiyor"
Doğup büyüdüğünüz coğrafyanın kendine özgü bir müziği var. Bu coğrafyanın müziğinde katliamların izleri; keder, trajedi, mizah, inanç gibi birçok etken söz konusu. Kürt coğrafyasında müzisyen olmak nasıl bir duygu?
Müzik hafızası açısından, geçmişten günümüze aktarılabilen ve derya diyebileceğimiz bir birikim var.
Maalesef diğer sanat dalları için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Yaşanmışlıklar daha çok klamlar, hikâye ve masallarla dünden bugüne kalabildi. Benim için de müzik, yön gösterici oldu diyebilirim. Bir yandan müziğe olan ilgim, öte yandan küçüklüğümde saati gelince evde ailece başına toplandığımız Erivan Radyosu ritüeli etkilidir.
Kurmanciyi bilmememe rağmen ezginin insanı sarmalaması, beraberinde sözleri merak etmeye yöneltiyor. Bu sayede kurmanciyi anlayabilir düzeye geldim.
Anadilimde yaptığım şarkılarda da; çoğunlukla gördüğüm, yaşadığım veya etkilendiğim olaylardan, hikâyelerden yola çıkıyorum.
Dolayısıyla, bazen yavaşlasa da yaşanan acılar, zorluklar hız kesmiyor. 30-40 yıl önce yapılan bir klam bugünü anlatıyor gibi.
Çocukluğunuzun masalları, dinlediğiniz Erivan Radyosu ve çevrenizden etkilendiğiniz olaylar silsilesi... Burada müzikte 'yerellik' kavramını sormak istiyorum.
Sanırım diğer üretim alanları için de geçerlidir bu. Evrensele ulaşmak için yerelden beslenmek gerekir.
Müzik yönüyle; insanın yaşadıkları, okuduğu, gördüğü, gözlemlediği birikimler ölçüsünde yorumlayışı değişecektir.
Ama sonuçta üretimin bir yerlerinde yerelin kokusunu-dokusunu bulmak mümkündür. Çocukluk yıllarımda ve bağlamaya yeni başladığımda çok sesli, orkestra müzikleri çok karmaşık hatta yorucu gelirdi. Müziğe yaklaştıkça insanın beğenisi, estetik anlayışı değişiyor. Çok sesli orkestralarda en geriden gelen sesleri duymaya başlıyor insan.
"Anadilimde daha 'samimi' söylüyorum"
Bir önceki soruya verdiğiniz yanıtta, anadilinizin peşinden gittiğinizi ve Kurmancî bilmemekle beraber ezgilere eşlik ettiğinizi belirttiniz. Aklıma Giorgio Agamben'in "Yabancı bir dilde şair yalan söyler" sözleri geldi. Siz, anadilinde müziği nerede konumlandırıyorsunuz?
Gerek Dara Hênî albümündeki gerekse sonradan bestelediğim şarkıların çoğunlukla sözü müziği bana ait. Zaman zaman Türkçe sözlerle beste denemelerim oluyor, olacak da.
Fakat anadilindeki kadar üretken olamıyorum, bu çok net. Bunun birçok nedeni var tabii; aidiyet, duyguları daha rahat ifade edebilme, kendine güven ve daha önemlisi 'samimiyet' sanırım.
Anadilinde söylerken söz, müzik, yorumlama biçimi ve dinleyici ile kurulan bağ bana daha içten geliyor, yere daha sağlam basıyor. İşte buradan da tekrar yerele ulaşmış oluyoruz.
"Gizli ve açık engeller konulabiliyor"
Verdiğiniz konserlerle sürekli sevenlerinizle bir araya geliyorsunuz. Hem insanlarla temas kurmak, hem de Kürtçe şarkıları onlarla buluşturmak nasıl bir his?
Konserler yoluyla müzik severlerle bir araya gelebilmek, paylaşabilmek işin belki de en güzel yanı. Beraberinde sağlam dostluk bağları kuruluyor. Şarkının bıraktığı etkiyi dinleyicinin yüzünden, mimiklerinden okumak mümkün oluyor ve bu hem moral, güç desteği sağlıyor hem de dinleyiciye karşı ayrı bir sorumluluk duygusu yüklüyor.
Tabii zor bir süreçten geçiyoruz. Sosyal/kültürel etkinlikler sayıca azaldığı gibi izleyici açısından da pek karşılığını bulamıyor.
Suya sabuna dokunmayan ve isim yapmış organizelerde pek problem ile karşılaşılmasa da dil Kürtçe (Zazaca veya Kurmanci) olunca gizli veya açık engeller konulabiliyor.
Kendi adıma söyleyebilirim ki; hem müziğe olan sevgim, bazen de zorunlu hissettiğim için mümkün olduğunca yeni şarkılar yazmak, derlemelere yoğunlaşmaya çalışıyorum. Duyarlı çevrelerden beklentimiz de tabii ki bu çabaları daha yakından takip ederek, konserlere katılım sağlamaya çalışılmalı.
Bugünün Kürt müziği için de söyleyeceğiniz bir şey var mı?
Kürt müziğinde de her dönem aynı üretkenlik olmayabiliyor. Bir dinginlik söz konusu. Yakın çevremden de gözlemlediğim, gençlerin müziğe ilgileri ve çabaları bizim kuşağa göre daha ileride diyebilirim. Önümüzdeki yıllarda sonucunu görmek mümkün olacak, sanıyorum.
Mücahit Göker hakkındaBingöl'ün Genç ilçesi doğumlu olan Göker, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden mezun. Kayseri, Adıyaman, Bingöl ve Mersin'de toplamda 26 yıl öğretmenlik yaptı. Emekli olduktan sonra Dara Hênî (Genç) albümünü çıkardı. |
*İçimde çarpışıyor
Çiçek aşmış elma ağacının güzelliği
Ve boyacının söylevlerinin dehşeti
Ama sadece ikincisi
Beni yazmaya itiyor.
(Brecht'in "Şiir İçin Zor Zamanlar" başlıklı şiirinde 'boyacı' kelimesi Hitler'i ifade ediyor.)