Yeni yönetim kurulu üyeleri Mustafa Sütlaş, Tunç Demircan, Bektaş Kısa, Süleyman Anıl, Aslı Doğan ve Mücella Soydan, sağlık hizmetlerinin, gereksinen herkese, eşit ve bedelsiz biçimde yalnızca devlet tarafından verilmesinin zorunlu olduğunu ancak özelleştirme politikaları doğrultusundaki çözümlerin bu duruma engel olduğunu açıkladı.
Özelleştirmeyle tüm değerlerin paraya tahvil edilerek insan sağlığının metaya çevrildiğini, parası olmayana ölmenin reva görüldüğünü söyleyen dernek, "Sağlık için halk hareketini" başlatarak "Ne yeşil kart, ne karne, ne para, insan olmak yeter" diyor.
"Sağlık Hakkı Hareketi"
Sağlık Hakkı Hareketi Derneği 2005 yılında kuruldu.
Sağlık hakkının temel bir yaşam hakkı olduğunu savunan dernek, bu hakkın yerine gelmesinin sağlık hizmetlerine ulaşmakla mümkün olduğunu, kendi olanaklarımızla bu hizmetlere ulaşamadığımızı, talep etmek içinse toplumsal dayanışma ve işbirliği gerektiğini söylüyor.
"Çünkü bu hizmetlerin hiçbirisi ve hizmet gerektiren 'sağlıksızlık' durumları tek başımıza bizlerden kaynaklanmıyor. Mevcut sağlık sorunlarımızın çözümü de dahil, bir bütün olarak sağlığımızın iyi ya da kötü olmasında herkesin payı ve rolü var."
Dernek, sağlık hizmetlerinin her zaman sahip olması gereken özellikleri şöyle sıralıyor:
* Hazır, ulaşılabilir ve yararlanılabilir olmalı,
* Ayrımsız ve eşit biçimde herkese sağlanmalı,
* Hizmete gereksinen herkes, gereksindiği kadarına, hiçbir koşula bağlı olmadan, bedelsiz erişmeli.
"Sağlık hizmetini devlet vermek zorunda, özelleştirme buna engel"
"Sağlığın yalnız ve yalnız devlet tarafından ve onun eliyle sağlanabilir bir hizmet" diyen Sağlık Hakkı Hareketi Derneği, hükümetin özelleştirme politikalarıyla çözüm üretme stratejisinin Uluslararası Para Fonu (İMF), Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi küresel sermaye çevrelerinin dayatmasıyla belirlendiğini söylüyor, bu durumun sağlık hizmetlerinin devlet eliyle yapılmasını engellediğini ifade ediyor ve ekliyor:
"Bu politikaların emrettiklerini yerine getiren hükümetler, yanlış ve bu hakkımızı yok sayan uygulamalar içinde."
GSS'yle hizmet almak imkansızlaşır
Dernek bu politikaların sonuçlarını şöyle aktarıyor:
* Sağlık hizmeti karşılık vererek alınan bir hizmet haline dönüştü. Hizmeti, kamu adına toplanan genel vergilerden toplanan parayla değil, herkesin daha hizmet almadan ödeyeceği -süreç içinde başka ülkelerde olduğu gibi hizmet sağlayamaz hale gelecek olan- Genel Sağlık Sigortası'yla (GSS) finanse etmeye kararlılar.
* Sağlık hizmetini yalnız tanı, tedavi hizmetleri olarak tanımlıyorlar. Sağlıkla ve sağlık hizmetiyle bağdaşmayacak bir biçimde, ticaretin temel kuralları olan rekabeti, performansı, verimliliği uygulamanın asıl unsuru haline getirdiler.
* Toplumun sağlığı ve sağlıklılığı için çalışan sağlık ocakları yerine, hastalıkların tanısı ve tedavisiyle sınırlı ve kısıtlı aile hekimliği uygulamasına geçiyorlar.
* Para kazanmayan ve kazandırmayan hastaneleri kapatıyorlar. Kapatamadıklarını da, her türlü hizmet sunumu dahil, ya özelleştirdiler ya da taşeronlaştırdılar. Sağlık kurumlarında çalışanları bir ekip olmaktan çıkardılar; "güvencesiz emir erleri" yarattılar.
"Sağlık hakkımızı istiyoruz"
Dernek, dünyanın pek çok yerinde örgütlenmiş insanların oluşturduğu "halkların sağlık hareketi"nin doğrultusunda bir hareket olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
"Bu hareketin içinde, hizmeti alan, hizmeti sunan, alanlarla sunanların haklarını savunanlarla, özellikle örgütlü olanlar olmak üzere, toplumun kendisi var. Sağlığımız da, sağlık kurumları da, sağlık hizmeti de bizim. Hepsine sahip çıkıyoruz." (EZÖ/TK)