Tophane'de önceki gece yaşanan şiddet olayları, "mahallenin sakinleri" ile "mahalleye yeni gelen yabancılar" arasındaki çatışmanın bir sonucu olarak tartışılıyor.
Vakıf genel merkezini Ankara'nın Altındağ ilçesine taşıdıklarında mahalleli ile farklı bir bütünleşme süreci yaşadıklarını hatırlatan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı ise "Yaşam alanlarını koruyarak ve geliştirerek birlikte yaşamanın yollarını bulmak imkânsız değil" diyor.
Kentsel dönüşüme dikkat
"Tophane'de yaşanan şiddet olaylarını yalnızca mahalle halkının sokaklarında içki içilmesine, sanata ve sanatseverlere öfkesi ile açıklamak doğru olmaz. Ancak giderek baskın bir vurguya dönüşen 'biz' ve 'onlar' söylemine dikkat çekmek yerinde olabilir."
"Biz ve onlar derken aslında farklılığa vurgu yapmış ve ayrımcılığın temel dinamiğini yaratmış oluyoruz. Ardından tehdit ve şiddet algısı geliyor" diyen Bakkalcı'ya göre, Türkiye, ortak yaşama değerlerini yitirdiği, "öteki" ve "tehdit" algısının hemen her kesimde yerleştiği bir süreçten geçiyor.
"Bu algının önlenmesinden sorumlu merci, siyasi iktidar; ancak bizzat Başbakan Erdoğan söylemi ve üslubuyla ayrımcılığın önünü açıyor" diyen Bakkalcı'nın işaret ettiği bir başka olgu da "kentsel dönüşüm":
"İnsanın en temel hakkı olan yaşamın korunması ve geliştirilmesi çerçevesinde, yaşam alanlarımızın da geliştirilmesi gerekiyor. Bu arada kentsel dokunun korunması da çok önemli. Ancak Türkiye'deki uygulamayla 'kentsel dönüşüm', gayri insani bir süreç."
Altındağ'da Türkiye İnsan Hakları Vakfı örneği
Olumlu örneklere sık rastlanmasa da Bakkalcı'ya göre, yaşam alanlarını koruyarak ve geliştirerek birlikte yaşamanın yollarını bulmak mümkün. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) deneyimi de bunun mütevazi bir örneği olabilir.
TİHV, 2001'de, Ankara, Altındağ'da eski bir Ankara evini satın almış ve vakıf genel merkezi 2006'da bu binaya taşınmıştı. Altındağ, Ankara Kalesi'nin eteklerinde, en eski yerleşim bölgelerinden. Dolayısıyla koruma altında bir bölge. İlçede uzun yıllardır, değişik illerden gelen insanlar bir arada yaşıyor.
Bakkalcı, Altındağ'a yerleşme sürecini şöyle anlatıyor:
* Binayı satın aldığımızda içinde 'fiili kiracı' olarak beş aile yaşıyordu. Biz, bu ailelerin binayı hemen boşaltmasını istemedik. Yaklaşık beş yıl sonra, aileler binayı kendi rızalarıyla boşalttıktan sonra tadilata başladık.
* Her mahallede hemen temas kurulabilecek, iletişime daha açık kadınlar ve erkekler oluyor. Tadilat süresince bu insanlarla ve mahallenin muhtarı ile aramızda yakın bir ilişki kuruldu. Kim olduğumuzu, neden tadilat yaptığımızı anlattık, kendimizi tanıttık.
* Komşularımızla tanışmak, bir arada yaşama mesajı vermek için resmi açılıştan bir gün sonra mahalleliye yönelik bir açılış yaptık.
* İletişim kanallarını açık tutarak birbirimizi daha yakından tanıma imkânı bulduk. Ortak proje yapmıyoruz ama birlikte yaşamanın ve dayanışmanın ortamlarını geliştiriyoruz.
* Komşularımız ekmek, tatlı yaptıklarında bize de getirirler. Biz de kitaplarla ve elimizdeki imkânlarla onlara katkıda bulunmaya çalışırız. Burada pek çok hanede bilgisayar, fotokopi makinesi olmadığı için vakfımızın sekreterya fonksiyonları çocukların kullanımına daima açıktır. Çocuklar burada ödev araştırmalarını yapar, bilgisayar çıktıları alır, fotokopi çekerler.
* Vakıfta çalışan kadınlarla mahallede yaşayan kadınların çok daha özel bir ilişkileri var. Birbirleriyle sorunlarını ve mutluluklarını paylaşır, birbirlerine yol gösterir, karşılıklı fikir üretirler.
* Biz de mahallenin herhangi bir üyesiyiz" demiyorum ama "biz ve onlar" yerine "beraberlik" duygusunun ağır bastığını, birbirimize sahip çıktığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Üstelik bir "tehdit" algısıyla değil böyle olması gerektiğini düşündüğümüz için bu şekilde yaşadık. (BB/EÖ)