Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD), Ankara'nın Kahramankazan ilçesinde Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ. (TUSAŞ) tesislerine yönelik gerçekleştirilen saldırı hakkında açıklama yaptı.
Ankara’da TUSAŞ tesislerine saldırı
TİHV: Barışı savunmaya devam edeceğiz
TİHV, yaptığı açıklamada, sivil kişilerin yoğun olarak çalıştığı bir iş ortamında gerçekleştirilen bombalı ve silahlı saldırıyı sert bir şekilde kınadı. İlk gelen bilgilere göre 6 kişinin hayatını kaybettiği ve 14 kişinin yaralandığı saldırının, yaşam hakkı başta olmak üzere pek çok temel hakkı ihlal ettiğine dikkat çekildi.
TİHV, şiddet yoluyla toplumu teslim almaya çalışan bu tür saldırılar karşısında, geçmişte olduğu gibi bugün de insan hakları, barış ve demokrasi değerlerini savunmaya devam edeceklerini belirtti.
TİHV, ayrıca saldırıların yeni kısıtlamalar, baskılar ve güvenlikçi politikalar için gerekçe oluşturmaması gerektiğini ifade ederek, bilgi edinme hakkının kısıtlanmaması ve soruşturmaların etkin ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi çağrısında bulundu.
Açıklama özetle şöyle:
“Sivil kişilerin yoğun olarak çalıştığı bu denli büyük bir iş ortamında gerçekleştirilen bu kabul edilmez terör saldırısını kınıyor, ölenlerin yakınlarının acısını paylaşıyor, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Kim tarafından ve hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın yaşanan bu kör şiddet olayı, başta yaşam hakkı olmak üzere pek çok temel hak ve özgürlüğün ihlaline yol açmıştır.
“İnsan hakları kurumu olarak, toplumu şiddet yoluyla teslim almaya yönelik bu tür saldırılar karşısında geçmişte olduğu gibi bugün de insan hakları, barış ve demokrasi değerlerini savunmakta ısrarcı olacağız.
“Ancak, bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, bu saldırı temel hak ve özgürlüklere yönelik yeni kısıtlama ve baskı uygulamalarına, kutuplaştırıcı söylem ve güvenlikçi politikalara gerekçe oluşturmamalıdır.
“Kamuoyunda oluşan merak ve endişelerin bir an önce giderilmesi için de bilgi edinme hakkı kısıtlanmamalı, saldırı olayını dair derhal başlatılacak olan soruşturmalar etkin ve şeffaf bir biçimde yürütülmeli, en kısa zamanda hakikat ortaya çıkarılmalıdır.”
İHD: Barış ve demokratik çözüm tartışmaları desteklenmeli
İHD ise açıklamasında, kuruluşundan bu yana Kürt Meselesi ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözülmesini savunduklarını hatırlattı.
1990’larda Kürt Meselesi'nde şiddet ve savaş politikalarına karşı durduklarını belirten dernek, bu süreçte 23 üye ve yöneticisinin öldürüldüğünü, iki kez genel başkanlarının silahlı saldırıya uğradığını kaydetti. Tüm bu baskılara rağmen barışın bedelini ödemekten kaçınmadıklarını vurgulayan İHD, barış ve diyalog yolundaki ısrarlarını sürdüreceklerini belirtti.
İHD, 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM’de başlayan Barış ve Demokratik Çözüm tartışmalarını anlamlı bulduklarını ve bu sürece Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri, mahpus yakınları ve insan hakları savunucularının büyük katkı sunduğunu ifade etti.
Bununla birlikte, güven verici adımların atılması gerektiği belirtilerek, demokratik hakların kullanımı üzerindeki baskıların kaldırılması çağrısında bulunuldu.
İHD, özellikle Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit uygulamalarının sürdürülmesinin barış sürecine zarar verdiğini dile getirirken, ifade ve toplanma özgürlüğü üzerindeki baskıların son bulması gerektiğini vurguladı.
İki insan hakları kuruluşu da açıklamalarında, barış sürecinin başarıya ulaşması için demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve hak savunucularının sürece katılım olanaklarının artırılması gerektiğine dikkat çekti.
Açıklama özetle şöyle:
“İnsan Hakları Derneği olarak 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM çatısı altında başlayan ve giderek söylem düzeyinde önemli bir aşamaya evrilen Barış ve Çözüm tartışmalarını anlamlı ve önemli bulduğumuzu tekrardan ifade etmek isteriz. Bu anlamlı söylemlerin demokratik kamuoyunda karşılık bulabilmesi için yukarıda saydığımız yasakçı anlayışın ve politikaların derhal terk edilmesi ve güven arttırıcı adımların ivedilikle atılması gerekmektedir. Bir önceki Çözüm Sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açan durumlardan ders çıkarılarak; Sivil toplum örgütleri, hak ve hukuk örgütleri ile emek ve meslek örgütlerinin sürece dair söz söyleme olanakları ve mekanizmaları acilen yaratılmalıdır.”