Sohbet sırasında Baydemir'e; "Toplumda İHD'ler tek taraflı hak ihlalleriyle ilgileniyor, diye bir düşünce var. Ne dersiniz? Bir de 'kent hakkı, çevre hakkı' gibi alanlar da var. İHD'lerin bu alanlarla da ilgilenmesi gerekmez mi?" diye sormuştum.
Baydemir şöyle yanıtlamıştı:
"Çeşitli ve yanlış ön yargılar var. Biz Bingöl'de gerçekleştirilen saldırıda 27 askerin öldürülmesini kınadık. Bu ve benzeri kınamalarımız kamuoyuna yansıtılmadı.
Ayrıca bizler zor bir dönemden geçtik. En temel hak olan, yaşam hakkımız tehdit altındaydı. Yeni dönem itibariyle tüm hak alanlarına daha fazla ilgi göstereceğimizin bilinmesini isteriz."
Polis İnsan Haklarının Hizmetinde!
Yine sözünü ettiğim kitabımın yayınlanışından bir iki yıl sonra, sanırım 2003'lerde, Diyarbakır'da İnsan Hakları haftası etkinlikleri çerçevesinde, İHD'nin düzenlediği panelde konuşmacıydım.
Konuşmama, o günlerde şehrin çeşitli yerlerine Emniyet Müdürlüğünce asılan bir bez afişin bana ilginç gelen sloganı ile başlamış ve dikkat çekmek istemiştim.
Bez afiş diyordu ki"Polis İnsan Haklarının Hizmetindedir".
Bu sözü bir teminat olarak kabul edip, peşine düşmek gereğinden söz etmiştim. Panelin soru cevap bölümünde bir soru gelmişti.
İnsan Hakları, ihlallerin olduğu yerde söylenir
Anımsadığım kadarıyla "Bize işkenceler yapan bir kurumun mensupları nasıl insan haklarının hizmetinde olur. Sizin gibi bir aydın nasıl bunu dillendirir" deniliyordu. Gereken yanıtı vermiştim.
"Polis bu sözü, insan haklarının en çok ihlal edildiği bir şehirde söylüyorsa, bu sese kulak vermek gerek."
İnsan Hakları kahrolsun mu?
Panelden sonra soruyu soran özür dilerken, çıkışta yanıma yaklaşan sivil polis memuru, kendilerinden ve afişlerinden söz ettiğim için teşekkür etmişti.
Doğrusu bu öncesinde yaşananlar açısından çarpıcıydı.
Faili meçhul cinayetler döneminde "Kahrolsun İnsan Hakları" deyip yürüyüş yapanlar vardı.
Diyarbakır'daki Dilan Sinemasının bitişiğindeki İHD'nin önünden geçerken, havaya silah sıkan polisleri de görmüştüm.
Ve o günler sanki hiç yaşanmamışçasına "Polis, İnsan Haklarının Hizmetindedir" denilen bir noktaya gelinmişse, o noktanın, üzerinde durulması gerekiyordu.
Edebiyatçının Siyaseten İnfazı
Bugün gelinen noktada ise durumun vahameti ortada.
Kurucusu olduğu ama, 15 yıldır hiçbir bağının kalmadığı; istifa dilekçesinde bile kurucusu olduğu derneğin adını yanlış hatırlayan bir edebiyat insanının, derneğini siyaseten infazı ile karşı karşıya kaldı: İnsan Hakları Derneği,
Bırakınız istifayı, hayatları boyunca yazarla ilİşkisi olmamış ve olmayacak olanlar bile, istifadan medet umarak Mal Bulmuş Mağribi gibi Adalet Ağaoğlu'nun, İHD'den istifasına dört elle sarıldılar.
İHD'yi, son üç dönemdir, altı yıldır daha sıkı izlemeye başladım
Kanımca İHD'yi incelerken, 2000'e kadarki dönemle sonrası arasına bir ayrım koymak daha doğru olur.
2000'den sonra İHD şeffaflaştı
Hak ihlallerinin olanca hızıyla sürdüğü, yaşam hakkının çok sık ihlal edildiği 1990'lı yıllarda, İHD daha içsel ve kapalı çalışıyordu.
2000 yılından sonraysa, daha dışa açık bir konuma taşındı. Daha şeffaf, daha kucaklayıcı bir kimlik arz eder oldu. Bu neredeyse bütün etkinliklerine yansıyordu.
Sözünü ettiğim ve konuşmacısı olduğum panelin açılışında, Diyarbakır İHD şube başkanı Avukat Selahattin Demirtaş, "İlk defa bu yıl Diyarbakır'ın Lice ve Bismil ilçelerinde insan hakları haftası nedeniyle bildiri dağıtırken, ilçe kaymakamı ve emniyet müdürü, bizleri makamlarına davet edip çay ikram ettiler. Ve bir yardımları olacaksa, tereddütsüz başvurmamızı istediler" diyordu.
Diyarbakır'a Gitmek Zor!
Peki o günden bu yana değişen neydi. Belki de asıl üzerinde durulması gereken buydu. ErCoşkun Kırandi'nin tesliminde yaşananlar da bunun çarpıcı örneğiydi.
1996 yılında içinde Mazlum-Der Başkanı ve şimdi AKP milletvekili olan İhsan Aslan ve İHD Başkanı Akın Birdal'ın da yer aldığı bir heyet, Kuzey Irkak'taki esir askerleri teslim alıp, Türkiye'ye getirmemiş miydi?
Şimdi, tümüyle insani olan, Tunceli'deki böylesine bir teslim alma olayının bu denli farklı noktalara çekilmesinin anlamsızlığına siyasal otoriterlerce suskunluk, neyin ifadesiydi.
İHD bir yana bırakılmalı
Amerika Birleşik Devletlerine bile gidişi bu denli olay olmayan Başbakan Erdoğan'ın, Diyarbakır seyahatinin bu kadar tartışılıyor olmasının,kökeninde yatan, "Kürt Sorununun"halen çözülememiş olması gerçeğidir.
Doğrusu İHD'yle ilgili tartışmanın bir yana bırakılarak, asıl sorgulanması gereken de, bu nokta olmalıydı.
Siyasetin olanca hızıyla belirsizlik yaşadığı bu dönemlerde, İHD gibi temiz kalmış sivil toplum kuruluşlarını vurmak, işin en kolay yanıdır.
İHD'ye üye olmadım. Üye olmayışımın her hangi bir nedeni de yok. Ama çalışmalarını yakından izliyorum ve İHD'ye sahip çıkılması gerektiğine inanıyorum.
Çünkü biliyorum ki, insan hakları herkese lazım. (ŞD/AD)
*Güneydoğu'da Sivil Hayat,Yazar: Şeyhmus Diken.Metis Yayınları, Ekim 2001 İstanbul