Bugün, İnsan Hakları nedir, hukuk, etik, politik bakımdan ne anlama gelir?
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi hangi ihtiyaçtan doğar?
Filozoflar için İnsan Hakları nedir, temelini nereden alır?
İnsan Hakları her insan teki için ne ifade eder? sorularını, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden Doç. Dr. Bergen Coşkun Özüaydın ile İnsan Haklarına Felsefeyle bakarak konuştuk…
*Önce Dünya İnsan Hakları Günü’nün İnsan Hakları çalışan bir akademisyen olarak sizdeki izdüşümleri ile başlayalım. Neler söylemek istersiniz?
Bir akademisyen olarak, uzun yıllardır insan hakları düşüncesinin ortaya çıkışı, hakların nasıl korunabileceği, hak ihlallerinin neler olduğu ve buna benzer konular hakkında dersler veriyorum. Şunu söyleyebilirim ki öğrencilerimle birlikte, zaman zaman derslerde sıkışıp kaldığımız anlar oluyor.
10 Aralık 1948’ten bu yana geçen onca zamana rağmen dünya neden bu halde? Neden hak ihlallerinin sonu gelmiyor? Sonu gelmediği gibi neden yeni yeni hak ihlalleri ekleniyor? soruları zihnimizde cevapsız kalıyor. Bu da beni Dünya İnsan Hakları Günü’nde iki duyguyu birden yaşamaya zorluyor.
Bir yanda dünya üzerinde yaşayan bütün insanların insan onuruna layık bir hayat sürmeleri için yapılan bu girişimden dolayı mutluluk ve gurur duyuyorum. Ama diğer yandan, bu girişimin üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bazı şeylerin hiç değişmediğini hatta kötüleştiğini görerek üzülüyorum.
*Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ne yapıyor? Merkezde göreviniz nedir?
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi, insan hakları alanında çeşitli sempozyumlar, seminerler düzenliyor aynı zamanda İnsan Hakları Anabilim Dalı ile birlikte tezli ve tezsiz insan hakları yüksek lisans programlarını yürütüyor. Merkezin bünyesinde bulunan öğretim üyeleri bu programlarda dersler veriyor.
Aynı zamanda çeşitli kamu kurumları ile işbirliği yaparak bu kurumlarda çalışanların insan hakları konusunda farkındalık kazanmalarını sağlıyor; uzun soluklu insan hakları eğitimleri veriyor.
Merkez müdürümüz aynı zamanda UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsü sahibi olduğu için UNESCO’nun bu alandaki çalışmalarına ve projelerine destek veriyoruz ve katılıyoruz. Ben de hem merkezde hem Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görevliyim ve bütün bu çalışmalarda rol alıyorum.
*İnsan Hakları ne demek? Bu kavram ne ifade ediyor?
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kurucu müdürü olan Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin deyimiyle insan hakları bir fikirdir. İnsanların tarihe getirdikleri bir fikir. Bu öyle bir fikirdir ki bu fikir, bütün insanların aynı insan onuruna sahip olduğunu ve bu nedenle de insanca bir yaşama sahip olmaları gerektiğini belirtir.
Aynı zamanda muamele etme ve muamele görme ilkeleridir. Yani, hakları korunan ve haklarının korunmasını talep eden kişiler, aynı zamanda kendileri de başka insanların haklarını koruyacak olan, onlara insanca muamele edecek olan kişilerdir.
Merkezimizde ve Anabilim Dalımız Yüksek Lisans programlarında yürütülen anlayışa göre insan haklarına felsefi etik bilgisiyle yaklaşılır ve bu yaklaşım da sadece haklarımızın korunmasını talep etmeyi değil aynı zamanda hak koruyucuları olmamızı gerektirmektedir.
*İnsan Hakları, temelini nereden alır?
Bugün insan haklarının temeliyle ya da tarihçesiyle ilgili kısa bir araştırma yaptığımızda bile karşımıza hemen Magna Carta çıkar. İngiliz halkının İngiliz kralına karşı hak mücadelesi, insan haklarıyla ilgili olarak ortaya konulan ilk belge olarak gösterilir.
Daha sonraları, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ve benzerleri bize hep insan haklarının temelinde insanların devlete karşı verdiği mücadele olduğunu ifade eder.
Burada hak talep edenler İngilizler’dir, Amerika’daki kolonilerdir ya da Fransızlar’dır. Üstelik burada insandan kast edilen de sadece beyaz erkeklerdir. Henüz kadınların ve kölelerin hakları söz konusu bile değildir.
Ancak bizim için bugün milat niteliğinde olan, işte bugün ilan edilişini kutladığımız İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temelinde çok başka bir anlayış vardır. Burada talep edilen haklar; dili, dini, ırkı, ülkesi, cinsiyeti her ne olursa olursa dünya üzerinde yaşayan bütün insanlar içindir. Ve talep edenler de yine bütün insanlardır.
Bu Bildirge, dünya üzerinde yaşadıkları ülke, konuştukları dil, dinleri ya da tenlerinin rengi her ne olursa olsun bütün insanların ortak bir şeye sahip olduğunu ve bu sahip olunan ortak şeyin de korunması gerektiğini var sayar. İşte o ortak şey de hocam Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin deyimiyle, insanın değerinden kaynaklanan insan onurudur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ve daha sonra hazırlanan tüm bildirge ve sözleşmelerin temelinde de hep insan onurunun korunması istemi vardır.
*İnsan Hakları Bildirgesi hangi ihtiyaçtan doğar? Aradan geçen 74 yıla baktığımızda haklar bakımından yaşama etkisine dair neler söyleyebilirsiniz?
Bazen derslerde şöyle bir soru sorarım: Ne olmuştur da insanlar, İnsan Hakları Bildirgesi ilan edilmiştir? İnsanlar birden bire kafalarına taş düşümüş gibi 10 Aralık 1948 sabahı uyanıp haydi bir haklar bildirgesi hazırlayalım ne iyi olur mu demiştir? Kuşkusuz böyle olmamıştır.
İnsan Hakları Bildirgesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya üzerinde farklı coğrafyalarda yaşayan farklı özellliklere sahip insanların maruz kaldığı kötülükler ve acılar nedeniyle, bunlara son verebilmek için, dünya üzerinde hiçkimsenin bir başka kimseye bir daha böyle davranmaması için, örneğin insanların tepesine atom bombası atılmaması için, insanların herhangi bir ırka mensup oldukları için soykırıma kurban olmamaları için, çocukların annesiz, babasız kalmamaları için ve daha pek çok şey için ve tek bir cümlede toparlayacak olursak insanların insan olmaları bakımından sahip oldukları insan onurunu korumak için hazırlanmıştır.
Ancak ne yazık ki bugün, aradan geçen bunca yıla rağmen, Bildirgede sözü edilen 30. maddenin dünyanın her yerinde içtenlikle hayata geçirildiğini söylemek mümkün değil. Fakat bildirgeyi sadece iyi niyetli bir girişim olarak nitelemek de doğru olmayacaktır. Bildirge bundan çok daha fazlasıdır ve varlığıyla umut vermeye, onu kavrayan ve hayata geçirenlerin sayesinde dünyayı az da olsa daha iyi bir yer haline getirmeye devam etmektedir.
*Etik-hukuk-politik boyutu olan İnsan Hakları alanında filozoflarca yapılan çalışmaların işlevi nedir?
Her ne kadar insan hakları denilince, çoğumuzun aklına hukuk gelse ve insan haklarını sadece hukukla bağlantılıymış gibi düşünsek de Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin ve İnsan Hakları Anabilim Dalı’mızın üzerinde ısrarla durduğu nokta, hakların felsefi, etik boyutudur.
Burada verdiğimiz eğitimlerde, yaptığımız diğer çalışmalarda ısrarla şunu vurguluyoruz: Evet, insan hakları hukukun temel öncülleri olmalıdır yani bir ülkede yasalar hazırlanırken ve uygulanırken insan haklarına dayandırılmalıdır. Ama insan haklarının ihmal edilmemesi gereken ve ancak felsefe bilgisiyle, etik değer bilgisiyle açığa çıkan bir tarafı daha vardır ki o da şudur: İnsan hakları aynı zamanda etik davranış ilkeleridir. Yani insana: “Ey insan başka insanlara şöyle şöyle davranmalısın, insana ve insan onuruna yakışan budur.” demektedir. Dolayısıyla insan hakları konusunda filozofların söyleyecek çok şeyi vardır.
*İnsan Hakları denince sıklıkla devlet-yurttaş ilişkisi gelir akla; oysa biliyoruz ki hakların korunması, ihlali topluluk-kişi, kişi-kişi ilişkilerinde de sıkça tanık olduğumuz olgular. Size göre kişi-kişi ilişkisinde İnsan Hakları fikrinin ya da bilgisinin işlevi nedir?
İnsan-insan ilişkisinde karşımıza çıkan haklar, bize diğer insanlara nasıl davranmamız gerektiğini gösteren etik davranış ilkeleridir. İoanna Hoca, bu konuda dolaylı korunan haklar ve doğrudan korunan haklar ayrımı yapar. Dolaylı korunan haklar adından da anlaşılacağı gibi bir şey aracılığıyla ya da dolayısıyla korunan haklardır, devletin çıkardığı yasalarla benim eğitim hakkımı koruması ya da kimi kamu kurum ve kuruluşların bazı hakları koruması gibi.
Doğrudan korunan haklarsa benim doğrudan sende, senin doğrudan bende davranışlarımızla koruyacağımız ya da korumayacağımız, etik davranış ilkeleri dediğimiz haklardır.
Şöyle ki bir eş, eşine şiddet uygulamadığında doğrudan onun hakkını koruyor demektir ama şiddet uyguluyorsa bir insan hiç aracısız bir şekilde bir başka insanın hakkını ihlal ediyor ve ona etik davranmıyor demektir. Ya da bir canlı bomba, hem kendinin hem de başkalarının yaşama hakkını korumuyor, kendine ve diğer insanlara insan onuruna yakışır bir şekilde davranmıyor demektir. İnsan insan ilişkisinde ortaya çıkan bu tür haklar, insan hakları ihlallerinin çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu nedenle hakların korunmasında sıradan insana düşen bu görevin bilinmesi, erken yaşlardan itibaren öğretilmesi son derece önem taşıyor.
*Son olarak neler söylemek istersiniz?
Yıllar önce, İoanna Hocamın bir ders arasında söylediği bir cümle var ki o gün bugündür aklımda ve ne zaman özellikle insan haklarının korunması konusunda umutsuzluğa düşsem bu cümleyi kendime hatırlarım. ”Ben 40 yaşıma hatta 50 yaşıma gelinceye kadar benim bir şeyleri öyle yapmamla, iyiye doğru değişeceğini düşündüm. Sonra anladım ki büyük oranda değişmeyecek ama ben yine sanki benim öyle yapmamla değişecekmiş gibi yapmaya devam ettim.”
Sanırım hepimize düşen görev bu. Eylemlerimizle dünyadaki hak ihlallerinin sonunu getiremeyecek olsak da hepimiz sanki getirebilecekmişiz gibi, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye çalışmalıyız. Dünya İnsan Hakları Günümüz kutlu olsun!
(MVB/RT)