Mary Robinson ve Verona Collantes gibi iklim değişimi tartışmalarında önemli rollere sahip kadınlar, iklim krizinin neden bir kadın sorunu olduğunu anlatıyor.
İklim krizi ve cinsiyetin arasındaki bağın çoğu uluslararası platformda görmezden gelindiğini vurgulayan kadınlar, gelecekte pozitif değişimler görmemiz için dayanışmaya ve feminizme ihtiyacımız olduğunu söylüyor.
Yomi Adegoke’nin orijinal adı “Why the man-made climate crisis is a women’s issue” başlıklı makalesinin Türkçe çevirisini paylaşıyoruz:
Mary Robinson, Verona Collantes ve iklim krizi tartışmalarının ön cephesindeki diğer kadınlar, konunun cinsiyetle olan alakasını konuşuyor.
Münazaranın zamanı çoktan geçti: Küresel ısınma gerçekleşiyor ve bir sonraki jenerasyonu en sert şekilde etkileyeceğini biliyoruz. Bitkilerin, kutup ayılarının, buzul tabakalarının ve altyapıların maruz kalacağı korkunç etkilerin hepimiz farkındayız. Özellikle yoksulluk içinde yaşayan insanlar için iklim krizinin etkilerine ve bu etkilerin ırksallaşacağına dair artan bir farkındalık var (yoksul ülkeler, sera gazı emisyonlarına en az katkıda bulunanlar olsalar da, krizden en ciddi etkilenecek olanlar onlar).
Fakat iklim krizinden en çok kimlerin etkileneceğine dair tartışmalarda, başka bir kesit daha sıklıkla es geçiliyor: Cinsiyet.
Genel olarak bu konuya ilişkin söylemlerde geride kalıyoruz, fakat cinsiyet ve iklim arasındaki bağ özellikle ve sıklıkla konuşmaların dışında bırakılıyor ve birçok kişi bu bağın varlığından haberdar bile değil.
Birleşmiş Milletler’in Kadınlar Birimi’yle Devletlerarası Uzman olarak çevre ve iklim konusunda toplumsal cinsiyet perspektiflerinin de dahil edildiğini sağlamak için çalışan Verona Collantes, “Aşikâr değil – iklim değişimi ve cinsiyet, bu ne anlama geliyor?” diyor. “İnsanlar, ‘Hepimiz aynı havayı kirletiyoruz, hepimiz aynı şekilde öleceğiz ya da aynı şekilde etkileneceğiz’ diye düşünüyor. Teknik alanlarda bu bağlantıyı görmüyorlar, ne anlama geldiğini kavramıyorlar – bu sorunların farklı etkileri ve cinsiyet boyutunun olduğunu.”
“Görünmez kadınlar” en kötü etkilenenler olacak
Küresel ısınmanın cinsiyet boyutları çok katlı ve karmaşık, fakat dikkat çekici. Kadınlar, dünya çapında çevreye ilişkin konulardan oransız bir şekilde etkileniyor. Erkeklere kıyasla doğal afetler sonucu ölmeleri 14 kat daha muhtemel.
BM istatistikleri gösteriyor ki iklim krizi yüzünden yaşadıkları yeri değiştirmek zorunda kalan insanlardan yüzde 80’i kadın ve iklim afetlerinden sonra yoksul kadınların eski ekonomik pozisyonlarına geri dönebilmesi yoksul erkeklerden genel olarak daha zor. Bir iklim afetinden sonra tecavüz, kaçakçılık ve anne ölüm oranları artıyor. Hatta iklim değişiminin, ev içi şiddetin artışına bağı kurulabiliyor. İrlanda’nın yedinci Başkanı ve eski BM İnsan Hakları yüksek temsilcisi Mary Robinson, bu bağlantının farkına kariyerinin ileri aşamalarında vardığını söylüyor.
Dazed dergisine, “BM İnsan Hakları yüksek temsilciliğini beş yıldır yapıyorken bile bu bağlantının farkına varmamıştım” diyor Robinson. “Fakat Afrika ülkelerinde küçük organizasyonla yaptığım kadın hakları çalışmalarında kadınlardan, durumun onlar için çok daha kötü olduğunu duyuyordum. Düşündükleri çoğunlukla büyük sellerden ve uzun süren kısraklığı takip eden ani sellerden sonra
sofraya nasıl yemek koyacaklarıydı.”
Bu, göz önünde saklanan bir sorun. Kadınlar, dünyadaki tarım işçilerinin çoğunluğunu oluşturuyor ve bu da onları, ekstrem hava koşullarından kaynaklanan problemlere daha korunmasız bırakıyor. Örneğin, su toplama ve ekin hasadı görevlerinden dolayı, Nijerya gibi ülkelerde sivrisinekler tarafından taşınan birtakım hastalıklara karşı daha savunmasızlar. Bangladeş’te, balıkçılık gibi yerel endüstrilerde sel basmasından dolayı tatlı su kaynaklarında artan tuz seviyeleri, kadınların finansal bağımsızlığını ve ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamalarını negatif bir biçimde etkiliyor.
İklim değişimi, önceden var olan toplumsal eşitsizlikleri daha da kötüleştirebilir
“İrlanda ya da ABD gibi ılımlı iklime sahip olan ülkelerde iklim değişiminin kadınların en temel haklarına küresel bir boyutta nasıl etki ettiğini algılayamadık” diyor Robinson. Kadınlar yakacak odun bulmak için daha uzağa gitmek zorunda kalıyor, su bulmak için daha uzağa gitmek zorunda kalıyor, hâlâ sofraya yemek koymaları gerekiyor. Pek çok kadın bana, “Tanrı bizi cezalandırıyor” dedi.
Bu zorlukların ne kadar kadın odaklı olduğunu göz önünde bulundurunca, Havva’nın lanetlenmesinin uzatılması gibi olduğunu hissetmek affedilebilir bir durum.
Kadınlara yeni problemler çıkarmanın yanı sıra, iklim krizi önceden var olan sistemik cinsiyet eşitsizliğini daha da sağlamlaştırıyor. Bazı örnekler daha kesin (“Kadınlar, ani sel olunca daha çok sıkıntı çekiyor çünkü çocuklarını toplamaları gerekiyor ve uzun etekleri var, koşamıyorlar” diyor Robinson). Öbürleri ise daha az açık: Bangladeş’teki 1991 tufanında kadınların ölüm oranı erkeklerden neredeyse beş kat daha fazlaydı, bunun sebeplerinden biri de kadınlara yüzmenin öğretilmemesiydi. Malawi gibi bazı ülkelerde uzun kuraklıklar, ailelerin çocuklarını doyurması ve barındırmasını zor hale getiriyor ve bu da çocuk gelin sayısının artmasına yol açıyor.
Collantes, bu sonuçların kökteki nedenlerine bakmanın önemli olduğunu ve birbirinden ayrılmaz şekilde kadınların toplumdaki pozisyonları ve cinsiyet rolleriyle alakalı olduğunu söylüyor. “Bu neden oluyor?” diyor ve ekliyor: “Kadınların kurtarıcı olmaları bekleniyor; çocuklarına, yaşlılara, hastalara, hatta hayvanlara ve mülke bakmaları. Kadınlar için kendileri bu sırada en son geliyor ve o zaman da kendilerini korumaları ya da güvenli bir yere kaçmaları için çok geç olabiliyor.”
“Kadınların rolleri ve sorumlulukları, hakları, bunların kendilerini tehlikeli bir durumda korumalarını nasıl etkiledikleri, ya da kaynaklardan yararlanmalarına bakmamız gerekiyor. Birçok ülkede, özellikle kırsal alanlarda, onlara sunduğumuz materyali okumayı bilmiyorlar. Hepimiz aynı sahayı işlediğimizi düşünüyoruz ama öyle değil.”
Dünyada kadınlar, değişimin ön cephelerinde
Bu eşitsizlikler, farklı olmalarına rağmen küresel güneye ya da gelişmekte olan ülkelere özgü değil. Bu durum, endüstriyelleşmiş ülkeler için de geçerli: 2005 yılında Katrina Kasırgası’ndan sonra siyahi kadınlar Louisiana’daki selden en kötü etkilenenlerdendi ve 2003 Avrupa sıcak hava dalgasında erkeklerden daha çok kadınlar öldü.
İklim değişimi dünyanın her yerinde cinsiyet eşitsizliğini kötüleştiriyor ve kadınlar, çözüm önerilerinde bulunacak en iyi pozisyonda olsalar da konuya ilişkin konuşmalarda ihmal ediliyor. Fakat kadınlar ayrıca liderler, yenilikçiler ve değişimin özneleriler.
Daha kötü etkileniyor olmalarına rağmen, kadınlar küresel ısınmayı her seviyede ön cephede ele alıyorlar. Mary Robinson 2009’da Kopenhag’da ilk BM iklim konferansına katıldığında, “çok erkek, teknik ve cinsiyetten bahsetmeyen bir dünya”yla karşılaştığını söylüyor.
Hem kadın hem erkek karar alıcıların, cinsiyet eşitliği getirmeleri için eğitilmesi, yerel ve halka yakın kadın örgütlerinin de görüşlerinin alınması gerekleri açıktı. Robinson ve üç Birleşmiş Milletler İklim Değişimi Konferansı başkanları, Patricia Espinosa, Maite Nkoana-Mashabane ve Connie Hedegaard, Troika+ Cinsiyet ve İklim Değişimiyle İlgili Kadın Liderler’i kurdu. Bu ağ, cinsiyet ve küresel ısınmayla ilgili birlikte çalışmaya söz vermiş 55’ten fazla kadın liderden oluşuyor. Troika+, “Doha Mucizesi” (kadınların iklim değişimi müzakerelerine katılımını artırmaya yönelik bir sözleşme) kararında önemli bir rol oynadı.
“Kadınlar çevre ve enerji bakanları ve hatta tarım bakanları ve ajansların başları olduğu için, onları yerel, halka yakın ve marjinalize edilmiş kadınları görevlendirmeleri ve onların seslerini duyurabilmeleri konusunda ikna edebildik” diyor Robinson. “Bu çok büyük bir fark yarattı, çünkü delegeler öncesinde çoğunlukla erkekti. Ve bu görevde o kadar uzun süredir çalışıyorlardı ki tüm teknik noktaları bilmelerine rağmen sorunlarla başa çıkmayı deneyimlememişlerdi. Bu kadınları duymaları gerçekten bir fark yarattı.”
“İnsan* elinden çıkan, feminist bir çözümü olan bir problem”
Robinson, bu kadın hikayelerinde mağduriyettense proaktifliğe vurgu yapmayı tercih ediyor. Robinson ve komedyen Maeve Higgins tarafından sunulan Mothers of Invention adlı podcastinde de iklim değişimi ve feminizmin kesişimine odaklanıyor, ve iklim değişimini “insan/erkek elinden çıkan, feminist bir çözümü olan bir problem” olarak tanımlıyor.
Podcaste konuk olan kadınlardan biri Neha Misra, Solar Sister adlı, iklim değişiminden etkilenen enerji yoksulu insanlara temiz, yenilenebilir enerji sağlayarak kadınları destekleyen inisiyatifin eş kurucusu. Bunun yanı sıra 2200’den fazla kadın girişimciyi toplayıp küçük çaplı temiz enerji şirketleri işletmeleri için eğiterek, onlara Güney Sahra Çölü Afrika bölgesinin çoğunun aksine mevsime bağlı olmayan bir gelir kaynağı sağlıyor. Misra, enerjiye erişimin günlük hayatta üzerine düşünmediğimiz şekillerde fark yarattığını söylüyor. Örneğin süt üretimi, inekler güneşe daha çok maruz bırakılınca artıyor.
Dazed dergisine, Tanzanya’da bir Solar Sister girişimcisi ve sağlık çalışanının yerel halktan kadınlar doğum yaparken nasıl adapte olduğunu anlatan Misra, şunları söylüyor:
“O, güvenilir, uygun fiyatlı ve temiz enerji kaynaklarına erişim olmadığı zaman çocuk doğumunun ne kadar zor olabileceğini bana anlattı, bu durum özellikle de gece vakti için geçerli. İnsanlar, çocuklarını eski tuğla tarzı Nokia’larını ağızlarında tutarak ve ona dişleriyle basarak doğurtmak zorunda kaldı, doğum boyunca tek ışık o Nokia telefondan gelen ışıktı.”
Gelecek, dayanışma
İster Project Drawdown adlı, küresel ısınmanın etkilerini geri sarma planları bulunan, kâr amacı gütmeyen kuruluştan Katharine Wilson olsun, ister geleneksel dokuma tekniklerini iş bulmak için uzun yürüyüşlere gitmek yerine evden gelir kazanmak için hayata döndüren Hintli kadınlar – kadınlar yeniliklerin başını çekiyor. Ve aralarında hevesli bir kandaşlık, kız kardeşlik ve destek anlayışı var (konuşulan bütün kadınlar birbirilerinin çalışmalarından hayranlıkla bahsetti ya da birbirilerinin çalışmalarını önerdi). Bu dayanışma, Robinson’ın iklim değişimine karşı mücadeleye ayrıntılı olarak yansımasını umduğu bir şey.
“Görmek, aceleyle kendisine koşmak istediğimiz bir dünya hayal etmeliyiz. Bu bir ilişkiler dünyası olacaktır. Bunu yapabilmek için birbirimize dayanışmayla bağlı olmalıyız. Bu dünya, çocuklarımız ve torunlarımızın bizden gurur duyabileceği bir dünya olacaktır.”
***
*Orijinal yazıda “man-made” olarak geçiyor, fakat biz bunu “insan elinden çıkan” olarak yorumladık.