İktidara toz kondurmayan, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) operasyonlarını anlayışla karşılayan çevrelere bile pes dedirtmişti Büşra Ersanlı'nın tutuklanması. Onca araştırmada, bilimsel çalışmada imzası olan, akademisyenliği ile hak ve özgürlükler mücadelelerindeki eylemliliğini tutarlılıkla sürdüren Ersanlı, Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) Siyaset Akademisi'nde verdiği dersler gerekçe gösterilerek dört aydır tutuklu. Postayla kendisine ulaştırdığımız sorulara verdiği cevapları dikkatlerinize sunuyoruz.
Gözaltına alındığınızda neler hissettiniz? Sorguda neyle suçlandınız?
Gözaltına alındığımda bana gösterilen kâğıt üzerinde PKK/Kongragel ibaresini görünce -sükûnetimi bozmadım ama- çok ağır bir şok geçirdim. Terör, şiddet kavramlarının tüm içeriklerini hayatı boyunca reddetmiş bir insanın bununla suçlanmak istenmesi gerçekten kabul edilebilecek bir şey değil.
Kâğıdı imzalamam zaman aldı. Bir yandan da çok iyi bildiğim bir şey var; aslında BDP'li olduğum, Parti Meclisi (PM) üyesi olduğum ve Anayasa Komisyonu üyeliği yaptığım için alındım. En azından Emniyet'in bunu çok iyi biliyor olduğu anlaşıldı, savcılık da bundan haberdar olmalı.
Sorgulama tamamen ifade özgürlüğü kapsamına giren konular üzerineydi. Gösterilen birkaç delil, Kürt, özerklik, ulusların kaderini tayin hakkı, İspanya anayasası ve orada ayrılıkçılığı tartışma serbestliği gibi şeyler... Toplantılarda, panellerde aldığım notlar... Zaten özerklik üzerine akademik çalışma yapıyordum, dolayısıyla çok not tuttum. Böyle şiddetle uzaktan yakından ilgisi olmayan şeyler...
Rektörlükten bir geçmiş olsun mektubu bile gelmedi
Esas olarak, BDP Siyaset Akademisi'nde verdiğiniz dersler nedeniyle suçlanıyorsunuz. O dersler sizin için ne anlam ifade ediyordu, ne dersi vermiştiniz?
Emniyet'te "sohbet" dedikleri ortamlarda akademide verdiğim dersler de soruldu.
Ders belli: KADER kitabı, Türkiye'de Siyasal Kültür, Sistem ve Kadın. Ben akademisyenim. PM üyesi olduğum parti akademi açacak, ben orada ders vermeyeceğim. Normal mi?
Yıllarca Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokratik Sol Parti (DSP) DSP, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) üyesi kadınlara, sivil toplumda çalışan yönetici kadınlara aynı dersi verip kendi partimin çalışanlarına vermeyecek miydim?
Not defterlerinizden sayfalar, özel hayatınıza, ailenize dair ima yüklü bilgiler gazetelerde, televizyonlarda hoyratça kullanıldı. Tutuklanmanızın medyada aksettirilişini nasıl yorumluyorsunuz?
Hoyratça karalamalar, Emniyet kayıtlarının aynen alınarak, incelenmeden, araştırılmadan, medya etiğine tamamen aykırı olarak kullanılması... Tutuklamanın hemen öncesindeki 24 saatte zirveye çıkan, tutuklamaya kamuoyu nezdinde sözde meşruiyet kazandırma çabaları... Bunlar, nefret söylemine teslim olanların sayısını artırma işine yaramıştır. Çünkü bana verilen destek ve gözaltına alınmamın protesto edilmesi kuvvetli ve yaygındı.
Üniversite çevresinden, meslektaşlarınızdan dayanışma ve destek gördüğünüzü düşünüyor musunuz?
Üniversite çevrelerinden destek hep gördüm, görüyorum. Hem akademisyenlerden hem de öğrencilerden. Hem kendi üniversitemden, hem Boğaziçi, Yıldız ve İstanbul, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Ege üniversitelerinden, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Hollanda, Fransa, İngiltere ve Almanya üniversitelerinden.
Ancak, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü bir geçmiş olsun mektubu bile yazmadı. Üstelik seçim öncesi benden destek isteyen ve destek verdiğim rektörlük! Üstelik daha adayken, akademik özgürlük meselesini etraflıca tartıştığım rektör. Dekanlık da şifahî bir selâm yollamakla yetindi. Savcılıktan izin alıp görüşmeye gelmediler. Bahçelievler 10 dakika buraya.
Bu tutum odam basıldıktan sonra da sürdü. Meclis'teki AKP'li meslektaşlardan da ses çıkmadı -Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Prof. Burhan Kuzu, Prof. Ömer Dinçer mesela. Ne de Yükseköğretim Kurulu'na (YÖK) yeni atanan, yakın tanıştığımız Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'dan.
Sağlık olsun. Sağlığım yerinde belki merak edenler vardır.
Haksızlığa uğrayanların yanında olmayı babamdan öğrendim
KCK kapsamındaki tutuklu sayısı dört-beş binle ifade edilir oldu: Belediye başkanları, BDP yöneticileri, gazeteciler, yayıncılar, akademisyenler, avukatlar... Bu dava hakkında ne düşünüyorsunuz?
KCK denilen dava zorlama bir dava; insan, iradesi veya şuuru dışında hiçbir örgüte üye olamaz. Hele benim yaşımda, bunca tecrübeden sonra, bilmeden KCK, PKK üyesi olmak!
Kimse zorla, benimsemediği bir mücadele biçiminin parçası yapılamaz; bu kanunsuz, hem de eziyet. Zaten KCK'nin ne olduğunu ben hâlâ net olarak bilmiyorum, çünkü yazılan çizilenler arasında bence güvenilir, net bir kaynak yok.
Benim iradem açıktır: BDP'de alternatif muhalefet yapmak. Kırk defa da söylense PKK'li olmam olanak dışı, keza herhangi bir şiddet içeren eyleme veya harekete yardım etmem. İnsaf!
İktidara muhalif kişilerin, kapsamı çok geniş ve muğlak tutulan "torba" davalardan birine dahil edildiği bir ortam var. Köşe yazılarında, televizyon programlarında bazı "kanaat önderleri" çeşitli isimleri açık açık suçlayabiliyor, "ihbar ediyor," kimilerinin çok yakında tutuklanacağını söyleyebiliyor. Bu ortamı, siyasetin yargı üzerinden yürütülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Torba" davalar lafı bile çok aşağılayıcı. Vicdanlı muhafazakârlar, kâmil insanın ne demek olduğunu bilirler. Onursuzlaştırma işlemine alet olan her kurum, her şahıs hamil olur, kâmil olamaz. İhbarıyla, suçlaması ve karalamasıyla baş başa kalır.
Benim hiçbir düşmanım yok, düşman üreten ortamları da pek ciddiye alamam artık. Şiddetten korkarım, psikolojik şiddet dahil. Haksızlıklara karşı direnişim ve âdil olana yöneliş inadım kuvvetlidir. Karalama, iftira, konjonktürel bir ruh hali, yapanları küçültür.
Kadın olarak şiddete uğradım, gözaltı ve tutuklama da buna dahildir. Bir de, içinde Kürtlerin daha çok olduğu bir siyasî partiyi, bu alternatif muhalif hareketi destekleyince iyice düşmanlaştırma oluyor.
Haksızlığa uğrayanların yanında olmak, benim babamdan öğrendiğim en kuvvetli ve kalıcı pozisyonumdur. Karakterim, dışarıdan desteklemekten çok, hatasıyla sevabıyla içinde olmaktır.
Demek ki kadınlar, Kürtler, Alevîler, emekçiler, birde her haliyle doğal ve tarihî zenginlikler, hepsi de ilke olarak yan yana ise, ben de oradayım. Ancak unutulmamalı, otuz yıllık araştırmacıyım, akademisyenim. Yöntemime hâkim olan, bu meslektir.
Sağlam vücut sağlam kafayla olur belki
Cezaevi koşulları nasıl? Günleriniz nasıl geçiyor?
Sağlığım, moralim iyi ve öyle devam etmesi için gündelik disiplini uygulamaya gayret ediyorum. Kelepçeyle askerin muayene odasına girdiği hastanelere gitmemek için sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözünü tersten zihnime işliyorum: Sağlam vücut sağlam kafayla olabilir, belki... İnşallah.
Uyum sorunum da yok. Pratik ve sade olmak mümkün. En iyisi de biraz saflığı yüceltmek. Yemekler ve bize gelen koli (eşya, giysi, kırtasiye) ve kitap ve mektup aktarımı biraz düzelirse, kaybolma, geri yollama gibi durumlar olmazsa, daha da iyi olacağım. (IC)
* Bu söyleşi Şubat-Mart 2012 Express Dergisi'nde yayımlanmıştır. Derginin aynı sayısındaki diğer bazı başlıklar şöyle: Ertuğrul Kürkçü'yle söyleşi, İlhan Cihaner'le söyleşi, Emperyalistlerin yeni av sahası Suriye, DJ'inizden gündeme dair altı şarkı: Kimsiniz siz? Şifreniz ne?