İstanbul’a üç sene önce Bursa’dan gelen Mehmet Civelek, Beyoğlu'nda bir inşaatta engelli abisiyle birlikte kalıyor ve yaklaşık 17 aydır bekçilik yapıyor. Buradaki yaşamı geçici. İnşaat tamamlandıktan sonra nereye gideceği belirsiz.
Kendine ve abisine kurduğu bu yaşam alanında çevresine karşı en büyük çekincesi, “Aylak hayatıdır” diyerek semt sakinlerine rahatsızlık veriyormuş hissi.
Belki rahatsız oluyorlardır, diye düşünüp yaşam alanını büyük bir şemsiye, çarşaf ve suntalarla kapatmaya çalışmış. Ama kendi düşüncesinin aksine komşularım olarak tanıttığı semt sakinleriyle çok güzel bir dostluk kurmuş.
Semt sakinlerinin kullanmadıkları kıyafetleri ve araç gereçleri kendisine getirdiklerini ve kendisinin de ihtiyaç sahiplerine hızlı bir şekilde ulaştırdığını söylüyor.
“Bilenler gelip buraya kendileri alıyor bilmeyenlere ise ben bir şekilde ulaştırıyorum.”
İnşaatın bir bölümünü verilmiş kıyafetlere ayırmış. Çoğu kıyafetler mevsime uygun olmasa da verilenler çabuk tükeniyor ve giyim ihtiyacı olan herkes buradan faydalanabiliyor.
İhtiyaçlarını sağladığı sadece insanlar değil; sokak hayvanlarına da uzatıyor elini. Mehmet Civelek’in babası veteriner sağlık memuruymuş.
“Bırakın bir insanı bir hayvanın bile sokakta kalmasını istemiyorum."
"Asıl insan hayvana muhtaç"
Her gün düzenli olarak çevresinde gördüğü sokak hayvanlarını besliyor.
“Bu işi bir amaç için değil, canlara yardım için yapıyorum. Eğer bir kişi, insanlardan çok fazla acı görüyorsa hayvanları daha çok seviyor.”
Aslında insanların hayvanlara muhtaç olduğunu söylüyor:
“Ben onların sevgisine muhtacım, onlarla dertleşiyorum yeri geliyor ağlaşıyorum benim en büyük sırdaşım, hayatımı yaşanır kılan şey bunlar, ben kendim aç kalırım ama hayvanı aç bırakmam”.
Kaldığı inşaatın bir bölümünü ise güvercinlere ayırmış, hasta ve bakıma muhtaç birkaç güvercinin bakımıyla özel olarak kendisi ilgileniyor.
"Anılarıma tutunarak yaşıyorum"
En büyük hayali bir ev sahibi olup kendine yeni bir hayat kurabilmek. En çok özlemini çektiği şey ise güvenebileceği ve dertlerini paylaşabileceği bir hayat arkadaşı bulabilmek.
“Hayatım hiç unutulmayacak anılarla dolu onlara tutunarak yaşıyorum”.
Bir an durup devam ediyor. Anılarına dalıyor. Çocukluk aşkıyla uzun süre mektuplaştığını anlatıyor. Sonra hüzünle yakın zamanda vefat ettiğini söylüyor.
“Bir dakikanın içinde dört mevsimi yaşayabilirsin. Bir şey olur üzülürsün ağlarsın sonbaharın, kışın olur. Bir mektup alırsın sevinirsin baharın, yazın olur.”
Kurduğu cümlelerinden anlaşıldığı üzere şiir okumayı çok seviyor. Yılmaz Güney ve Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şiirlerine duyduğu hayranlık sonucu şiir yazmaya başlamış.
Sohbeti bol, daldan dala atlıyoruz. Konu özgürlüğe geliyor en son şöyle tanımlıyor özgür olmayı:
“Fikren, ruhen her şeyiyle özgürlük. Ben eğer seni eleştirebiliyorsam özgürüm. Beni methedeceğine eleştir ki dost olduğunu bileyim. Özgürlük, kanla hizipçilikle değil, halkla, halk için bir bütün olarak.” (SG/HK)
Atölye BİA Temmuz haberleri için tıklayın.