Cumartesi Anneleri / İnsanları bugün İstanbul, Galatasaray’da 526. kez toplandıklarında 24 Nisan 1915’te gözaltına alınıp bir daha geri dönemeyen İstanbullu Ermeni aydınları andı.
Gözaltında kaybetmenin tarihinin yüz yıl önce bu topraklarda başladığını belirten Cumartesi İnsanları, İttihat ve Terakki hükümetinin İçişleri Bakanı Talat Bey'in emriyle İstanbul’da 250 Ermeni’nin evlerinden gözaltına alındığını hatırlattı.
Tutuklanacak Ermenilerin listesi aylar öncesinde Siyasi Şube Müdürü Mustafa Reşat Bey yönetiminde hazırlanmıştı. Operasyonu İstanbul Emniyet Müdürü Bedri Bey yönetti.
Bu insanların çoğu Ermeni toplumunun en saygın isimleri, kanaat önderleriydi. Aralarında milletvekili, yazar, şair, avukat, doktor, gazeteci, eczacı, müzikolog, yayıncı, siyasetçiler vardı.
Önce Sultanahmet’teki Merkez Cezaevi’ne götürüldüler, sonra özel bir trenle Ankara’ya doğru yola çıkarıldılar. Neden tutuklandıklarına ve nereye götürüldüklerine dair kendilerine bilgi verilmedi.
158 kişilik grup Çankırı’ya, 92 kişilik grup Ayaş’a sevkedildi. Gözetim altında tutulan bu insanlardan 174'ü jandarma ve polis eşliğinde ıssız vadi ve ormanlara götürülerek katledildi. Açıkta bırakılan bedenleri doğanın yok etmesine terk edildi. Bir mezar taşları bile olmadı.
Resmi kayıtlara ise ya firar ettikleri ya da serbest bırakıldıkları yazıldı.
Onlar yok edilerek Ermeni halkının kamuoyu oluşturması, sesini duyurması engellendi. 24 Nisan İstanbul tutuklamaları bu topraklardaki Ermeni varlığına devlet eliyle son verilmesinin başlangıç noktası oldu.
“Hesaplaşılmayan suç bir sonrakine yataklık eder”
Cumartesi İnsanları bu hafta biraraya geldiklerinde inkar edilen, yüzleşilmeyen, hesaplaşılmayan her suçun bir sonraki suça yataklık ederek sistematikleştirdiğini de vurguladı.
“İnkar edilen, yüzleşilmeyen, hesaplaşılmayan insanlık suçları derin devlet geleneğinin ve devlet şiddetinin devam etmesini sağlar.
“İnkar edilen gerçeklerin tanınması, bu gerçeklerle yüzleşilmesi talebi barış ve demokrasi mücadelesinin önemli bir parçası olmak zorundadır.
“Devleti yönetenlere sesleniyoruz: İnkar en kapsamlı, insan hakları ihlalidir.
“İnkar suçun devamıdır. İnkara son verin. Bu topraklarda işlenen bütün insanlık suçlarını ve soykırım suçlarını kabul edin.
“Topluma sesleniyoruz; muktedirlerin gerçekle aranıza ördüğü inkar ve suskunluk duvarının esiri olmayın! Gerçeği bilmek hakkınıza sahip çıkın.
“Mezarsız Ermeni aydınlarımıza sesleniyoruz: unutmamız üzerine kurulan inkar politikalarına inat gerçeği yaşatacağız; sizi unutmadık, unutmayacağız.”
"Soykırımı inkar kaybı arttırıyor"
Cumartesi İnsanları’nın bugün yanında yurtdışından gelen Ermeniler de vardı. Dedesi bu topraklarda kaybedilen Arin Abekiyan yaptığı konuşmada bugün onun adını sorduklarında hatırlayamadığını söyledi.
“Dedem 1915’te askere alındı ve bir daha ondan haber alınmadı. Biraz önce onun ilk ismi sorulduğunda hatırlayamadım. Aslında dedemin iki kere kaybedildiğini düşündüm. Önce bedensel olarak sonra da hafızada. Ben ABD’den geliyorum. Soykırım tanınmadığı için, soykırımda yaşananlar anlatılmadı, kimse bana dedemin hikayesini anlatmadı.
“Bu tanınmamanın sonuçları bana kaybın iki kere yaşandığını gösteriyor.
“Burada olmaktan büyük onur duyuyorum. Sizin kaybolan Ermenilerin, benim de kaybolan bir Kürt’ün fotoğrafını tutuyor olmam, hep birlikte olmamız bana geleceğin bu olduğunu gösteriyor, bunu umuyorum.”
“Devletin politikası her zaman aynı”
Cumartesi İnsanları’ndan, Hayrettin Eren’in ablası İkbal Eren 1915’te Ermeni aydınların kaybedilmelerinin tarihe kara bir leke olarak geçtiğini söyledi.
“Devlet 1915 kayıplarıyla yüzleşebilseydi biz burada oturmuyor olacaktık. 1915 kayıplarının hesabı sorulsaydı biz yine burada oturmuyor olacaktık. Devletlerin politikası hiç değişmiyor. Biz 1980’lerde, 90’larda kaybettiğimiz sevdiklerimizi aramamız bunun bir sonucudur.”
Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin de kayıpların tarihinin başlangıcının Ermeni aydınların gözaltına alınmasıyla başladığını belirtti.
“Devlet inkar ediyor ama bu topraklarda yaşayan çok Ermeni vardı; ne oldu o zaman onlara?
“Sorunlarımız Ermeniler’in, Kürtler’in, sosyalistlerin sorunlarıyla ortaktır. Ve ortaklaşırsak dertlerimizi çözeriz.”
Nurettin Yedigöl’ün ağabeyi Muzaffer Yedigöl ise Ermeniler’in yaşadıklarının tarih kitaplarında yazmadığını, gizlendiğini anlattı.
“Yüz yıldır gizlenmeye çalışıldı. O zaman üstüne gidilebilseydi bugün başka katliamlar yaşanmayacaktı.
“Bu devlet Ermeni vatandaşlarından özür dilemeli. Yarın bu mezarsızlar coğrafyasında olmayacağız ama bize unutturmaya çalıştığınız ne Ermeni katliamını ne 80’lerde, 90’larda yaşanan katliamları unutacağız. Unutturmayacağız.” (YY)