*Fotoğraf: Guardian/Üstte Jamili evrakları için beklerken, solda Dubai'ye gittiği askeri uçak ve sağda kızkardeşiyle.
Öğrenci, İngilizce öğretmeni ve aynı zamanda gazeteci olan 23 yaşındaki Mursal Rasa Jamili, iki kız kardeşiyle birlikte Kabil'den İngiltere'ye tahliye edildi. Jamili, Guardian’a Afganistan’daki son günlerini ve kardeşleriyle beraber tahliyesini anlattı.
TIKLAYIN- Taliban'ın öldürdüğü gazetecinin son fotoğrafları
TIKLAYIN- Reuters fotomuhabiri Siddiqui Afganistan'da öldürüldü
22 Ağustos Pazar
Ülkemi düşünürken gözyaşlarımı durduramıyorum. Liderlerimiz ülkemi bir terör örgütüne terk etti ve kendimi o kadar çaresiz, işe yaramaz ve umutsuz hissediyorum ki.
Bugün Kabil'in düşmesinden bu yana dokuz gün oldu. Ve aynı zamanda evde yapabildiğimiz tek yemek olduğu için öğle yemeğinde de sadece pirinç yediğimiz dokuzuncu gün. Marketler açık evet ama genç bir kadının dışarı çıkması hiç güvenli değil.
Biz de kendimizi evimizde de güvende hissetmiyoruz. Çünkü Taliban evleri arıyor. Evimizin “erkeksiz” üç genç kız için güvenli olmadığını biliyorduk. Taliban evimize girip kendi şeriat kurallarını bize uygulatmaya kalkabilir çünkü. O yüzden geceleri komşumuzun evine gitmeye karar verdik.
Ama böyle karmakarışık durumlarda kimse sorumluluk almak istemiyor. İstenmeyen misafir olduk ve evimize döndük. Kabil'in o sıcağında bütün kapı ve pencereleri kilitledik ve zar zor uyuduk.
Kızkardeşim “Taliban kontrolü altındaki yaşamı bir tür köleleştirilmiş yaşam olarak görüyorum” diyor.
23 Ağustos Pazartesi
Her sabah arkadaşlarımdan onlarca mesaj alıyorum, herkes bu ülkeden kaçmanın ve normal bir hayat sürmenin bir yolunu arıyor. Bugün iki arkadaşım ülkeyi terk etti. “Heyecanlı ve mutlu bir yolculuk olmuyor” diyorlar.
Ama Taliban’ın hayatlarımızla ilgili kararlar vermesini beklemek gerçekten çok zor. Artık ne giyeceğimizi, nereye gideceğimizi, hangi işi yapacağımızı ve hatta Taliban karar vermedikçe kiminle konuşacağımızı seçme hakkımız yok. İşsiz, okula gidemediğim ve artık uğruna yaşayacak hiçbir şeyim olmayan böyle bir hayatı istemiyorum.
Ben henüz altı aylıkken, Taliban Afganistan'ı ilk kez ele geçirdiğinde Pakistan'a göç etmişiz ama cumhuriyetin ilan edildiği ilk gün Afganistan'a döndük.
Şimdi ikinci kez ülkemi terk etmeye karar verdim. Trajik tarihimiz tekerrür ediyor ama bu sefer yanımızda babamız yok. Ama gazeteci olduğum için benim yüzümden kardeşlerimin zarar görmesini istemiyorum. (Taliban geçen hafta bir gazeteciyi bulamayınca akrabalarını öldürmüştü.)
24 Ağustos Salı
Baron oteline [tahliye edilenler için Birleşik Krallık işlem merkezi] girmek için neler yaşadığımızı anlatmam imkansız, o kadar zordu ki. Kız kardeşlerim ve ben önceki gece uyuyamadık çünkü tahliye için uygun olup olmadığımızı teyit etmek için elçilikle bağlantı kurmakta sorun yaşadık. Zaten toplanmıştık, bu yüzden sonunda o e-postayı aldığımızda aceleyle evden ayrıldık ve bir arkadaşın babasını babamız gibi davranması ve bizi havaalanına götürmesi için aradık. Çünkü sokakta yanında erkek olmaması risk.
Havaalanına giden tüm ana yollar Taliban ve uluslararası birlikler tarafından kontrol ediliyordu, ancak aynı yolculuğu bir gün önce yapan gazeteci Zahra Joya, Taliban’ın olmadığı bir yoldan bizi getirdi.
Biz geldiğimizde binlerce kişi yabancı askerlere belgelerini göstermek için havaalanında bekliyordu. Bazılarının belgeleri bile yoktu ama yine de ülkeden çıkmayı umut ediyordu. Bebekler vardı ve zarar görme ihtimalleri yüksekti.
Kız kardeşlerim ve ben, İngiliz Büyükelçiliği'nden aldığımız e-postayı ve diğer belgelerimizi göstermek için İngiliz ordusu görevlilerini bulmaya çalışıyorduk. Pis bir koridordan geçmeden birisine ulaşmak imkansızdı. Her yer tıklım tıklımdı.
O kadar kötü bir durumdu ki, havaalanına geldiğimiz için hayal kırıklığına bile uğradık. Belgelerimizi kontrol ettirmek için o labiret gibi yerde dört saat kaldık.
Sonunda ki kadının yardımıyla o labiret gibi yerden çıkıp Baron otelinin kapısına ulaştık.
Oraya vardığımızda gördük ki askerler de en az bizim kadar yorgundu. Bazıları yerde uyuyordu ve bazıları hala çalışıyordu. Bekleyen yüzlerce insan vardı.
Çok yorucu bir gündü. Açtık, aç ve yorgunduk. Çoğu küçük bebeği olan yüzlerce aile, hayatlarını kurtarmak umuduyla aynı süreçten geçiyordu.
TIKLAYIN- "Hangi ülkeye gideceğim önemli değil, Kabil'den ayrılayım da"
25 Ağustos Çarşamba
Hayatımın en zor gecelerinden biriydi, çok dar ve kalabalık bir yerde taşların üzerinde uyumaya çalışıyorduk. Yiyecek bir şey yoktu.
Çevremizdeki aileler soruyordu: “Kiminle seyahat ediyorsunuz? Ailenizin erkeği kim?” Biz üç kızkardeşin birlikte olduğunu söylediğimizde çok şaşırdılar. Yanımızda erkek olmadığı için bize yanlış bir şey yapmışız gibi bakıyorlardı.
Upuzun bir kuyruk vardı ve yüzlerce aile yine belgelerini kontrol ettirmek için bekliyordu. Birçok kişi gerekli belgeleri olmadığı için geri gönderildi. 26 saatten fazla bekledikten sonra bir İngiliz subayı geldi ve belgelerimizi kontrol etti. "Bunları da alın, evinize dönün" dedi hemen. Yıkıldım.
Ama vazgeçmedim. "Ama bu e-postayı İngiliz Büyükelçiliği'nden aldık" dedim. Cevap verdi, “Eh, herkeste var. Geçerli bir belge değil.”
Ne yazık ki bazı kişiler tahliye sürecini suistimal ederek havaalanına sahte e-postalarla girmiş, bu yüzden bizim de e-postamızın sahte olduğunu düşündüler. Ama emindim, belgeler doğruydu. Başka bir görevli buldum. Baktı, beklememizi söyledi.
Çok kalabalıktı ve sırada sadece bir kişi bekleyebiliyordu. Bazı erkekler, bana “sıraya erkeğinizi, ailenin reisini gönderin” dediler. “Ailemizin reisi biziz” diye yanıtladım. Bize bakmaya başladı. Afganistan'da yaşamak konusunda beni daha da endişelendirdi. Afgan sivilleri bile kadınların bağımsız yaşayabileceğini kabul edemiyor.
Yaklaşık dört saat bekledik ve sonunda tahliyemiz kabul edildi.
Uçağımız saat 18.00'deydi, Kabil'den Dubai'ye. Hayatımdaki ilk uçuş ve askeri bir uçaktaydı.
Arkadaşlarımla, kimseyle vedalaşmadan ayrılmak çok zor. Bütün çocukluğumun geçtiği yerleri unutamam. Umarım bir gün ülkeme dönebilir ve onu güvenli ve özgür bulabilirim. Ülkemi ve insanları çok zor durumda bırakmanın bencilce bir davranış olduğunu biliyordum ama güvende kalmamızın tek yolu buydu.
26 Ağustos Perşembe
İngiltere'ye giderken, hayatımı kurtarmak için geride bıraktıklarımı düşünüyordum. Artık eğitim alamayacak ve hak ettikleri hayatı yaşayamayacak öğrenciler. Üniversiteye gitmek, okumak, hayal ettikleri işi yapmak için mücadele eden arkadaşlarım, onlar için artık umut yok.
Aklım sürekli Taliban’ın eğiteceği o küçük çocuklarda. İşini kaybeden kadınlarda. Kabil düştükten sadece birkaç gün sonra Taliban tarafından dövülen kadınlarda. Bu savaşta babalarını kaybeden yetim çocuklarda. Onların geçimini sağlayan kimseleri yok çünkü artık kadınlar çalışamıyor. Onların eğitimlerinden çok ne yiyip nerede yaşayacaklarını düşünüyorum.
Uçaktayken çevremdeki ailelerle konuşmaya başladım. Biri, “Çocuklarımın kendi geleneklerimizle büyümesini istedim ama ölmelerine izin veremezdim. Bu yüzden onları çıkarmak zorunda kaldım” diyordu.
Birleşik Krallık’ta güvendeyim ama anavatanımdan çok uzaktayım. Keşke kalabileceğimiz ve onu geliştirmek için çalışabileceğimiz güvenli ve emniyetli bir ülkeye sahip olacak kadar şanslı olsaydık.
(NÖ)