Prof. Dr. Gemalmaz, Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Sözleşmenin 15. maddesine göre, "işkence altında alınan ifadenin, işkence yapmakla suçlanan kişi aleyhine kanıt olarak kullanılması durumu hariç, herhangi bir kovuşturmada kanıt olarak kullanılmamasını her taraf devlet temin etmekle yükümlüdür" diyerek maddenin yorumunu şöyle yapıyor:
"Burada bir yasak var. Geçersizdir diyor. Bu geçersizlik 'mutlak'tır. Yani bir başka delille işkence altında alınan ifade desteklense, giderek kanıtlansa bile, bu destek ya da kanıtlama hukuk nazarında 'hükümsüzdür'. Özetle, ifade alma işlemi hukukta özü bakımından sakat olup yok hükmündedir."
İngiliz Yüksek Mahkemesi, Anti-Terör Yasası'na göre gözaltında tutulan 9 kişi ile şu anda ülkeyi terk etmiş olan bir başka yabancı uyruklunun "uluslararası terörist" şühesine karşı itirazlarını ve temyiz istemini dün oy çokluğu reddetmişti.
Mahkeme "BM İşkenceye Karşı Sözleşme, Britanya iç hukukun bir parçası olmadığı için, İçişleri Bakanı'nın yabancı uyrukluları 'uluslararası terörist şüphelisi' diye tanımlarken, üçüncü ülkelerde bu kişiler hakkındaki bilgilerin nasıl elde edildiğini soruşturma yükümlülüğü yoktur" kararı vermişti.
Birleşik Krallık 4 temel sözleşmeye taraftır
Prof. Gemalmaz, İngiliz Yüksek Mahkemesi'nin kararının tam metnini okumadığı için kayıtla konuştuğunu belirtiyor, ancak "İşkence altında alınmış ifadelerin yargılamalarda hukuki değerinin olmazlığı uluslararası belgelerde açık bir kural haline getirilmiştir" diyor ve ekliyor:
"Bu sadece normatif bir yasak, hatta herhangi bir yasak değil. Yani 'kesin bir yasak' olmakla kalmıyor, aynı zamanda ilgili ulusal üstü insan hakları sözleşmeleri organlarının kararları ile de teyit edilmiş bulunuyor."
"Birleşik Krallık iç hukukunda da aynı prensip geçerlidir" diyen Prof. Gemalmaz Birleşik Krallık açısından şu noktalara dikkat çekiyor:
* Birleşik Krallık Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi'nin, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin ve BM İşkenceye Karşı Sözleşme'nin tümünün tarafı bir devlettir. Taraf demek, o sözleşmeyle öngörülen yükümlülükleri üstlenme durumuna gelen devlettir.
* İngiltere, 4 temel sözleşmeye hukuken bağlı bir devlettir. Bu sözleşmelerle belirlenen normatif ve içtihadi standartları ihlal ettiği taktirde, hakkında ilgili sözleşmelerin mekanizmaları işler.
* Bir kimsenin, bu kimse tutuklu, gözaltında, hatta mahkum olabilir, yukarıda saydığımız "hukuki güvencelerden" yararlanabilmesi bakımından aranacak tek şart, o kimsenin hali hazırda tutuklu bulunduğu devletin andığımız sözleşmesel yükümlülüklerle bağlı olup olmadığıdır.
* İngiltere bir yabancı uyruklunun İngiltere dışında işkence görmesinden sorumlu tutulamaz. Ama bu kimse İngiltere topraklarına geldiği zaman, yani yargı ve yetki alanına girdiği andan itibaren hukuki statüsüne - vatandaş veya yabancı uyruklu olup olmamasına bakılmaksızın- sözü edilen haklardan yararlanmaya ehil hale gelir, yani bu hakları kazanır. Dolayısıyla yabancı olmasının önemi yoktur.
* Terör suçu zanlısı bu haklardan hariç tutulabilir mi? "Hayır" Çünkü bu sözleşmelerde zanlının hangi suçtan zanlı olduğunun bir önemi bulunmaksızın haklardan yararlanma ehliyeti vardır.
12 Eylül rejimi
Prof. Gemalmaz, Türkiye'deki duruma ilişkin bilgi verirken 12 Eylül rejimi döneminde yaşanan sorunlara değiniyor:
"12 Eylül döneminde yargı, Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri şu tür kararlar verdiler: İşkence ayrıdır; işkence ve kötü muamele yaptığı sabit olursa işkence yapan hakkında kanuni işlem yapılması ayrı bir meseledir. Ama işkence altında alınmış ifadeler dava dosyasındaki başkaca deliller ile eğer kanıtlanıyor ve ortaya çıkıyorsa, biz bu ifadeyi kullanabiliriz."
Prof. Gemalmaz uzun yıllar devam eden bu anlayışı "Bu bir faciaydı ve akıl almaz bir hukuk gaspıdır" diye değerlendirerek son gelişmeleri şöyle özetliyor:
"Son yıllarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda (CMUK) önemli değişiklikler yapıldı ve CMUK'un 135/a maddesine özel olarak şerh kondu. İşkence altında alınmış ifadelerin geçersiz sayılacağına dair, 1992 tarih ve 3842 sayılı kanunla bir hüküm eklendi. Buna göre CMUK'un 135/a maddesinin 3. fıkrasında, (a) bendinde sayılan işkence, kötü muamele ve benzeri yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler, sanığın rızası olsa dahi delil olarak değerlendirilemez."
Ulusal üstü insan hakkı hukukunda da aynı ilkenin geçerli olduğunu belirten Prof. Dr. M. Semih Gemalmaz "Birleşik Krallık iç hukukuna göre de bu prensip geçerlidir" diyor. (YS/BB)