Türkiye tarihindeki en büyük işçi mücadelelerinden biri olan 1970 15-16 Haziran İşçi Direnişi'nin, 50. yıldönümü kutlanıyor. Zafer Aydın'ın 50. yıldönümüne armağan niteliğinde Ayrıntı Yayınları'ndan çıkardığı "İşçilerin Haziranı 15-16 Haziran 1970" direnişin öncesi ve sonrasını tanıklıklarıyla anlatıyor. Aydın'ın kitabından bir bölüm yayınlıyoruz.
15 Haziran 1970 Pazartesi, işgünüydü. Her zaman olduğu gibi mesainin başlaması, çarkların dönmesi, tornaların açılması gerekiyordu, ama suskundu makineler. Sanayi bölgelerinde görmeye alışık olunan kesif fabrika dumanlarının yerinde yeller esiyordu. Bacalar tütmüyordu. Bazı fabrikalarda; vardiyası olmayan işçiler de, gece vardiyasından çıkanlar da fabrikalarındaydı. Bir süredir adım adım oluşturulan sendikal haklara sahip çıkma bilinci, iradesi, kararlılığı, eyleme geçmeye hazırdı. Kimsenin önceden kestiremediği, tınısı mermerleri parçalayacak kadar güçlü bir çığlığın kopması an meselesiydi…
O sabah, Maden-İş, Lastik-İş, Kimya-İş ağırlıklı olmak üzere DİSK’in örgütlü olduğu iş yerlerinin büyük kısmında üretim durdu. Ardından direniş, grev, eylem tecrübesi olan, organizasyon becerisine sahip iş yerlerinden başlayarak, işçiler, yavaş yavaş fabrikaları terk ettiler. Böylece, işçilerin yasa değişikliğine duydukları tepki fabrika duvarlarının dışına çıktı. Kimi 14 Haziran akşamı Bölge Temsilcilikleri’nde yapılan toplantılarda belirlenen güzergah üzerinde, kimi o anda inisiyatif kullanan temsilcilerin ve işçi önderlerinin çizdiği hatta yürüyüşe geçtiler. Sokağa çıkanlar, arkalarında herhangi bir olumsuzluğa meydan vermemek için üretim sahalarının, işletmelerin güvenliğini, belirledikleri nöbetçilere emanet ettiler.
15 Haziran günü, DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu iş yerlerinin neredeyse tamamında üretim durdu, ancak üretimin durduğu iş yerlerinin hepsi sokağa çıkmadı. 14 Haziran toplantısında, yerel yöneticilere tanınan inisiyatifin sonucu olarak, bazı fabrikalarda işçiler, protestolarını fabrikanın içinde, bahçesinde ya da önünde yapmayı seçti.
Fabrikalarda üretimi durduran işçilerin ilk yaptığı işlerden biri de içeride eylemin başladığını duyurmak amacıyla fabrikaları çevreleyen duvarlara, tel örgülere karton pankartlar asmak oldu. Bu pankartlarda işçiler, taleplerini ve kararlılıklarını şöyle ifade ettiler: “Anayasa'ya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır”, “Anayasa ve sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz”, “Kanunlar Meclis’ten alınıncaya kadar direneceğiz.” Bu gibi politik taleplerin yanı sıra işçilerin kalemlerinden çıkmış “İneği besleyen biz, sütü, kaymağı yiyen kim?” gibi dikkat çekici dövizler de duvarlardaydı. Fabrikaların duvarlarını süsleyen sadece işçilerin yazıp astığı pankartlar değildi. Sendikalar Kanunu’na karşı genel direniş çağrısı yapan “Direniş Komitesi” imzalı afişler de duvarlarda boy boy yerini almıştı.
“Karar alındı ama ya işçi uymazsa”
Eski Singer baştemsilcisi Adem Karabaş, Maden-İş 4. Bölgede Organizatör olarak çalışıyordu ve herkes gibi o da merak içindeydi; “Karar alındı ama acaba işçiler karara uyacak mı?” Yapılan görevlendirme gereği 4. Bölgede telefonun başında olması gerekiyordu. Haberler, bilgiler onda toplanacak, oradan dağılacaktı. Ancak heyecanına yenik düştü, arabaya atladığı gibi fabrikalar bölgesine gitti:
"İçim içime sığmıyor! Bölgede kalmam lazım ama atladım arabaya, Simko, Aksan, Talisman’ın olduğu fabrikalar bölgesine [Kartal] gittim. Saat 09.00 civarı. Bir ağaç buldum, bindim üstüne. Fabrikalara bakıyorum. Bulunduğum yerden en az sekiz, on fabrikayı görüyorum. Acaba fabrikalar çıkıyor mu? Baktım, çıkıyor. Ohhh! Rahatladım. ‘Tamam’ dedim, demek ki karar yerine getiriliyor, Bölgeye döndüm."
Adem Karabaş’ın ağacın üstünden gözlediği fabrikalardan Aksan’ın baştemsilcisi İsmail Dönmez o anları şöyle anlatıyor:
"Bizde işbaşı saat sekizdeydi. O sabah hiç kimse işbaşı yapmadı. Biz hiç içeri girmedik. Arkadaşlara kısa bir açıklama yaptık, alınan kararı bildirdik. Hep birlikte kapının önünde beklemeye başladık. ‘Nedir?’ diye idareden sordular yalnız. ‘Ne oluyor, ne var hayrola’ dediler. Dedik ki böyle böyle. ‘Cumartesi- Pazar bir toplantımız vardı bizim. Yeni çıkan bu yasayı protesto etmek için biz şimdilik direnişe geçiyoruz kardeşim.’ ‘Sizinle de alakası yok, siz gidin oturun, işinize bakın’ Aşağı yukarı saat 10’a, 11’e kadar falan fabrikanın önünde kaldık. Saat 11’den sonra da Simko ile birleştik. Bize en yakın Simko fabrikası vardı. O arkadaşlarla birleştik. Etrafımızdaki fabrikaların katılımıyla çoğala çoğala hep beraber Ankara Asfaltı’na doğru yola çıktık."
Vakit öğlene yaklaşırken, üretimin durdurulduğu fabrikaların büyük kısmında işçiler sokağa çıkmaya başladı. Anadolu yakasında bulunan işçilerin büyük kısmı için hedef, E-5 yani Ankara Asfaltı’ydı. Çünkü 14 Haziran akşamı Maden-İş 4. Bölge’de yapılan toplantıda böyle karar alınmıştı. Ankara Asfaltı’nın bir tarafından Arçelik, diğer tarafından Otosan yürüyüşe geçecekti. Türkiye’nin en büyük sermayedarlarından biri olan Koç ailesine ait bu iki büyük fabrikanın işçileri birbirine doğru yürüyecekti. Diğer işçiler de bulundukları yerlerden Ankara Asfaltı’na çıkarak bu buluşmaya katılacaklardı:
Arçelik: “Bayrak önde, biz bayrağın altında”
O dönem Arçelik’te gece vardiyasıyla birlikte 2100-2200 kişi çalışıyordu. Gündüz çalışan işçi sayısı 1800 civarındaydı. Hem nitel, hem nicel olarak Arçelik, bölgenin moturu, öncü gücü olan bir fabrikaydı. Birçok fabrikadaki işçilerin gözü Arçelik’teydi. Arçelik’in tutumuna göre kendi tutumlarını belirliyorlardı. Arçelik’te 15 Haziran sabahı yapılacak olanlar 14’ü akşamından belirlenmişti:
"Akşam temsilci arkadaşların hepsi, ayrıca bizim gibi duyarlı işçiler toplandık, ‘yarın sabah ne yapacağız?’ diye. Oturduk konuştuk. Belli bir grup arkadaşlarımız vardı, isim belirledik, dedik bu arkadaşımız yarın sabah bir araya gelecek şu saatte. Şu şekilde fabrikanın içinde slogan atarak yürüyecek. Arkasına kattığı işçi arkadaşları yola çıkaracak. Mesela 200 kişi girdi, fabrikada slogan atarak dolaştı geldi, yola çıktı 200 kişi 500 olmuş değil mi? Tekrar gelecek bakacak 800 olmuş yani fabrikadaki bütün arkadaşlarımız yola çıkıncaya kadar devam edilecek. Karar verirken bile içimizde tereddüt vardı olur mu olmaz mı, katılır mı katılmaz mı? Arkadaşlar da sağ olsunlar uydular ve hep beraber yürüdük. Büyük bir bayrak vardı, tören bayrağı, bu bayrak en önde biz de bayrağın altında fabrikayı boşalttık. “İşçiyiz haklıyız, işçiyiz güçlüyüz” diye slogan atıyoruz. Bu sloganı Kanlı Pazar’dan önce Ahmet abilerin [Hamdi Dinler] Gümüşsuyu’ndaki evinde toplantıda belirlemiştik. Harun da [Karadeniz], Yavuz da [Ünal] da vardı. Bu sloganı 6. Filo protestoları için belirlemiştik. Bugün hâlâ kullanılıyor. Kökü buraya dayanır. Neyse yola çıktık, E-5’i kestik.
Hayri Erol, Arçelik’in arıza servisinde çalışıyordu. Eylemin olacağından bir gün önceden haberdar olmuştu. Eylemi başlatacak işareti, biraz heyecan biraz da “acaba eylem tutar mı” tedirginliği içinde bekliyordu. Saat sekizde, her sabah işçileri makina başına geçmeye çağıran işbaşı düdüğü çaldı. Beş dakika sonra da üretime başla direktifi anlamına gelen ikinci düdük. Fabrikada normal çalışma başlıyor gibi olmuştu ki baştemsilci Remzi Aslan ortaya çıktı:
"Baştemsilci, Remzi Aslan, fabrikada buzdolabının, motor, kondansatör ve buzluk montajının yapıldığı Ekovat atölyesinin tam karşısına yüksek bir yere çıktı. Bugünkü gibi hatırlarım. Ajitatif bir sesle ‘Arkadaşlar, biliyorsunuz günlerdir bu işlerle uğraşıyoruz. Sendikamız kapatılmak isteniyor. DİSK’i kapatmak istiyorlar. Başkanlar Kurulu karar aldı.Üretimi durduracağız. Üretimden gelen gücümüzle harekete geçeceğiz. Faşizme bütün gücümüzü göstereceğiz. Türk işçisinin gücünü göstereceğiz. Gücümüzü göstereceğiz. Biz çalışırsak, buzdolabı çıkar, biz çalışırsak otomobil çıkar’ vs. buna benzer şeyler söyledi. Herkesin anlayabileceği bir dil. Siyasi bir şey değil. Devrim lafları falan değil. ‘Türk işçisi olarak zafere ulaşacağız’ falan. Bunları konuşurken, arkadan, ‘Arkadaşlar, şimdi fabrikamızı terk ediyoruz’ dedi. O zamanki Ankara Asfaltı’na çıkıyoruz, dedi. Çok çabuk başlayan bir şey oldu. Çok iyi organize edilmişti. Bölümler dolaşıldı, sloganlarla, alkışlarla fabrikayı boşalttık. ‘Morison Süleyman’ diye bir pankart açıldı. Onu hatırlıyorum. Yazılar öyle çok düzgün değil. Hani eciş bücüş deriz ya öyle hazırlanmış. Aslında işçilerin anlayacağı şekilde. Bayrağımız var. Demek ki komite yapmış bu işleri. Bölümleri dolaşarak, sokağa çıkmak müthişti. Fire yok. İşçilerin ellerinde sopalar falan vardı, ama yol boyunca sürekli uyarı yapılıyordu, kimsenin malına zarar verilmeyecek, camlar kırılmayacak falan diye."
Buzdolabı bölümünde çok sayıda kadın işçi çalışıyordu. Fabrika boşaltılırken, kadın işçiler en öne geçtiler, büyük bayrağın altında saf tuttular. Bu arada işçilerin pek hoşlanmadığı, işçiler arasında “Ayı” lakabıyla bilinen Arçelik İmalat Müdürü, Ethem Yücesan da sopanın ucu gösterilerek, yürüyüş kortejine dahil edildi:
"Sabah geldik kartı bastık, kısımlara gittik. Herkes eylem olacağını biliyordu. Bölümler dolaşıldı, işçiler İmalat Müdürlüğü’nün önünde toplandı. İmalat Müdürü Ethem Yücesan, baskıcı, despot bir adamdı. Basit bir ameliyat olmuştu, istirahatliydi, o gün işbaşı yapmıştı. Temsilciler Remzi Aslan ve Necdet, İmalat Müdürü’ne ‘Bayrağı açacağız, en evvela sen yürüyeceksin’ dediler. O da ‘Ameliyatlıyım yürüyemem’ falan dedi. ‘O zaman kapıya kadar yürü’ dediler. İmalat Müdürlüğü ile nizamiye kapısı arasında bayağı mesafe vardı. En önde İmalat Müdürü yürüyüşe başladık. Tabiî İmalat Müdürü gönüllü olarak değil, zorunlu olarak katılmıştı yürüyüşe. Kırk elli arkadaşın koltuk altında sopalar vardı. Yola çıktık, yolu kestik."
Çarşaflar pankart oldu
TİP Kartal İlçe örgütü üyesi Sadri Kaya, inşaatlarda sıhhi tesisatçı olarak çalışıyordu. 14 Haziran’da izleyici olarak katıldığı toplantıda işçilerin öfke ve coşkusuna tanık olmuş, duygulanmış ve ağlamaklı bir hale gelmişti. O gece sabahı zor etti; acaba işçiler alınan karara uyacak mıydı?
Sabah Göztepe'de çalıştığım i̇nşaata gittim. İşçi arkadaşlarıma durumu anlattım. O arada saat 9:00 oldu. Fabrikalarda şalterin çekilip çekilmediğini öğrenmek için bakkala gittim. Bakkaldan radyosunu açmasını istedim. O biraz oyalanınca ısrar ettim. Biraz fazla ısrar edince, ‘Oğlum görmüyor musun helva tartıyorum, ne var bu kadar önemli’ dedi. Nihayet radyoyu açtı. Radyoda bir bağırış, bir çağırış…
Beni bir heyecan aldı. Hemen bir taksiye atlayıp, Ankara Asfaltı’na çıktım. Baktım ki her taraf işçi kaynıyor. Ben de onlara karıştım.İşçilerin bir kısmı Kartal’a saptı. Bizim Türkiye İşçi Partisi’nin önünden çarşıya indik. Çarşı içinden geçerken esnaf seviniyor, bayrak asıyor, hepimiz sizin yanınızdayız diyorlardı. Ama iki gün sonra aynı esnaf ‘Allah kahretsin işçileri memleketi batırdılar’ demeye başladı. Kartal Meydanı’nda konuşmalar yapıldı. Cevizli Tekel işçileri yoğunluktaydı. 5-10 dakika nereye gidecekleri konusunda kararsız kalınca, TİP’li Adem Gürdoğan arkadaşımız bir sandalyeye çıkarak işçilere ‘Hedefimiz Ankara Asfaltı’ dedi. Herhalde tespit edilmiş olacak ki, tutuklandı, bir yıl hüküm giydi. Günü gününe yattı.
Evlerden gelen çarşaflar pankart oldu. 15 Haziran günü İlçe Binamızın etrafını elle yazdığımız çarşaflarla donattık. Pankart bezi olarak çarşafı kullanıp, üstüne slogan yazmıştık. Sloganı şimdi tam hatırlamam mümkün değil ama galiba ‘Sendikana sahip çık. Ekmeğine sahip çık’ gibi bir şeydi. (EMK/NÖ)
* Fotoğraflar: Zafer Aydın'ın "İşçilerin Haziranı 15-16 Haziran 1970" isimli kitaptan