Zira içinde bulunduğumuz yüzyılda yaratılış düşüncesi bilimsel tartışmalara konu olmaktan çok uzaktır.
Din tek bir bütünün kabulü değil
Ne yazık ki günümüzde medyanın da aracılığıyla bir "inanç-bilim" çatışması oluşturulmaya çalışılıyor. Darwinci evrim kuramı da dini inanç sistemine bir karşıtlık olarak sunuluyor.
Sanıyorum bunun en önemli sebebi de dinin bir inanç olduğu ve inanıldığı zaman bir bütün olarak kabul edilmesi gerektiği şeklindeki kalıplaşmış düşüncedir. Oysa tüm dinlerde zamanla kendini gösteren farklı tarikatlar ve mezhepler bu düşüncenin yanlışlığını ortaya çıkarmaktadır.
"Teori" hipotez gibi algılanıyor
Evrim kuramının yanlış anlaşılmasının nedenlerinden biri de teori sözcüğünün bilimsel dildeki anlamı ile günlük kullanımdaki çağrışımlarının farklı olmasıdır.
Aslında teori ve kuram sözcükleri eş anlamlıdır ve tekrarlanan deneyler sonucunda doğruluğu saptanmış olan durumlar için kullanılırlar. Fakat günlük kullanımda teori sözcüğü hipotezle karıştırılmakta ve kesinleşmemiş, doğruluğu sınanmamış izlenimi bırakmaktadır.
Yaratılışçıların savları
Yaratılışçılar veya "akıllı tasarımcılar" evrim kuramına saldırırlarken genellikle belli örnekler üzerinde dururlar. Bunların en bilineni kendilerinin "indirgenemez komplekslik" adını verdikleri, biyolojik bir yapının daha basit birimlerden oluşamayacak kadar karmaşık olduğu savıdır.
Bu karmaşık yapının doğal süreçlerle evrimleşemeyecek olduğunu, dolayısıyla bir akıllı tasarımcı tarafından yaratıldığını savunurlar.
Genellikle de bu yapılara örnek olarak göz verilir. Oysa bilim adamları bu karmaşık yapıların evrim mekanizması tarafından adım adım nasıl oluşabileceğinin açıklamalarını yapmıştır. Örneğin Richard Dawkins "Kör Saatçi" kitabında dördüncü bölümü bu konu hakkında.
"ilk canlı" iddiası evrim kuramını çökertmez
Yaratılışçıların üzerinde durduğu bir diğer konu da Darwinci evrimin ilk hücrenin oluşumunu açıklayamıyor olmasıdır. Bu noktada da bazı olguları birbirinden ayırabilmemiz gerekir.
Öncelikle evrim kuramı ortada evrimleşebilecek yani kendini kopyalayabilen, kalıtım mekanizması olan, mutasyon geçirebilecek bir sistem olmasını gerektirir.Bu sistemin kurulmasını ise biyokimyasal evrim inceler.
Bu iki kuramdan birindeki eksik bilgilerimiz diğerini etkilemez.İlk canlının yani "yaşamın oluşması" konusunda son yirmi yılda büyük gelişmeler yaşanmışsa da bilim bu konuda bildikleri henüz sınırlı ve tartışmaya açıktır.
Ancak bu alandaki bilgisizliğimiz "biyolojik evrim kuramının" çöktüğünü gösteremez. Bunlar iki ayrı bilimsel alandır. Ve bugünkü haliyle evrim kuramı canlılığın çeşitlenmesini açıklayabilmektedir.
İlk canlılığın oluşması konusunda hala çeşitli tartışmaların olması evrim kuramının çöktüğünü gösteremez.
Fosil kayıtlar teoriyi pekiştirir
Yine yaratılışçıların sıklıkla değindiği bir konu da fosil kayıtlardaki boşluklardır. Oysa bugün elimizde evrim kuramının özünü de oluşturan çok sayıda fosil kayıt bulunmaktadır. Evrimleşmenin bazı periyotlarındaki eksik halkalar sürecin tamamını şüphe altına itmekten çok uzaktadır.
Darwin'in adıyla anılan evrim kuramına göre bugün dünya üzerinde gördüğümüz tüm canlılar, basit başlangıçların, basit ilkel varlıkların, adım adım dönüşümüyle ortaya çıktı. Bu yavaş evrim sürecindeki her değişim kendinden bir öncekine kıyasla, rastlantı eseri oluşabilecek kadar yalındı.
Evrim teorisine direncin nedeni
Ne var ki insan da diğer tüm canlılar gibi evrimsel süreçlerin sonucunda bugünkü halini aldı ve insan beyni de ancak insan ömrü ile orantılı zaman dilimlerini algılayacak biçimde evrimleşti.
Bu zaman dilimi de ancak birkaç yüzyılı kapsar; yani bizden önceki ve sonraki birkaç nesil. Örneğin çiçekler bizim için değişken görünürken, dağlar ve kıtalar hep sabitmiş ve hep öyle kalacaklarmış gibi gelir.
Beynimizin, ilkel formlardan bugünkü canlı çeşitliliğine ulaşan dünya yaşamı için gerekli olan milyonlarca yıllık süreçleri algılaması bu yüzden bazen zor olabilmektedir. (GK/EZÖ)