Tüm dünyada kabul gördüğü düşünülen "tek egemen süper güç" görüşüne karşı çıkan bu şaşırtıcı teziyle Emmanuel Todd, Fransa'da büyük tartışmalar açan ve bugüne kadar on bir dile çevrilen "Dünya Gücü Amerika Birleşik Devletleri (ABD). Ölen biri için son konuşma" adlı kitabıyla dikkatleri çekiyor.
Özellikle bugün, herkesin eli kolu bağlı ama bir o kadarda öfkeli olarak ABD "yüksek teknolojisinin" 6 milyon insanın yaşadığı Bağdat'a ve tüm Iraklılara saldırılarını izlerken, bu tez inandırıcı bir görüş olmaktan çok, gerçek dışı ve polemik bir hayal ürünü olduğu düşünülebilir.
Bugünlerde kim Beyaz Saray'daki gözü dönmüş bir histeri içindeki savaşçıların, o çok öne çıkarttıkları "tanrı tarafından (1) cezalandırılmasını" ve uluslararası hukuku hiçe sayan saldırıyla Imperium Americanum'un sonunun başlangıcını istemez ki?
Onur kaybından çok ekonomik bağımlılık
"Tek süper gücün" yıkılmasının nedenini Todd, ABD'nin dünya çapında bir onur kaybını yaşadığından çok, ekonomik bağımlılık ilişkilerinin tersyüz edilişine bağlıyor.
Önceki yıllarda Avrupa ve Japonya siyasi ve ekonomik açıdan bütünüyle ABD'den bağımlıyken, bugün ABD'nin 2002 yılı ticaret açığı 550 Milyar dolarla ters bir ilişkiyi sergiliyor.
ABD'ye karşı ticaret hacmini yükselten ülkeler listesi çok ilginçtir: Almanya, Fransa, İtalya, İsrail, Japonya, Rusya ve Çin gibi ülkelerin yanı sıra, Meksika, Güney Kore ve Ukrayna gibi ülkeler bile ABD'ye, ithal ettiklerinden çok daha fazlasını ihraç ediyorlar.
ABD'nin üretici güç olarak önemsizliği
ABD İkinci Dünya Savaşı sonrasında otonom ve üretime dayalı bir ekonomiye sahipken, bugünkü sisteminin merkezinde üretimden çok tüketim yer alıyor.
Bu gelişmenin en iyi göstergesi ise ABD şirketlerinin ve bütçesinin giderek artan biçimde borçlanmaya dayanmasıdır. Emmanuel Todd'a göre, "dünya ABD tüketsin diye üretmektedir. ABD artık dünya için bir üretici güç olarak önemli değildir."
90'lı yılların sonuna kadar borsadaki gelişmeler, ABD'nin ekonomisinin büyüdüğü şeklinde bir yanılsamaya yol açmıştı. Ancak bu gelişmenin Todd'a göre reel büyüme ve üretim artışıyla ilgisi yoktu.
Gerçekte bu gelişme, artan paralarını borsaya yatıran zenginler enflasyonundan başka bir şey ifade etmiyordu. Son yılların borsa düşüşleriyle ve ABD ekonomisinin yüz akı olan Worldcom, Enrom ve diğer şirketlerin yıkılmasıyla, Wall Street yabancı yatırımcılar için güvenilir bir finans merkezi olarak değerlendirilmiyor.
"Dramatik ve teatrel militarizm"
Bu görüşten yola çıkan Todd, borsalarda görülmedik bir boyutta yaşanacak panik ve devamında yapay olarak yüksek tutulan doların derin bir düşüşü senaryosunu çiziyor. Bu senaryoya göre, ABD'nin ekonomik açıdan "emperyal" konumu sona erecektir.
Ekonomik bağımlılığının artmasıyla, ABD'nin Todd'a göre "dramatik ve teatral militarizmi" ortaya çıkmaktadır. Bu dramatizm Todd'un görüşünde şu özellikleri taşıyor: Uluslararası terörizm adında ifade edilen sorun hiç bir zaman çözülemeyecektir. Bu nedenle ABD, "özgür dünyanın koruyucu gücü" şeklinde meşruiyetlerini sürekli öne çıkartacak ve istediği şekilde ve keyfi olarak askeri eylemlere girişebilecektir. ABD bu eylemlerinde, Afganistan, Irak, İran, Kuzey Kore ve Küba gibi özellikle "küçük" hedefler seçmektedir ve seçecektir.
Denetim için yeni silah sistemleri
Todd'a göre, ekonomik ve siyasi eksenin giderek Avrupa ve Asya'ya doğu evrildiği bir dünyada, ABD kendisinin dünyanın merkezinde kalabilmesi için, "alçak ve kabadayı ülke" olarak tanımladığı ve hedef gösterdiği ülkelere saldırılar düzenlemek zorunda olduğunu ve bundan başka çaresinin olmadığını düşünüyor.
ABD, dünyadaki silahlanma yarışında ileriye gitmek ve bu yolla dünyadaki kaynakların denetimini sağlamak amacıyla, sürekli yeni silah sistemleri geliştiriyor.
Ancak bu amacı gerçekleştirmek için uzun vadede ABD'nin ne askeri ne de ideolojik kaynakları yeterli değildir. Çünkü Todd'a göre dünyada güç olmanın en temel koşulu, tüm insanları ve halkları eşit koşullarda yaşatma yeteneğine sahip evrenselliktir.
Polarizasyon
Ancak Todd'un ifadesiyle, "dünyanın kötü kaderi olarak, evrensellikten uzaklaşma ABD'de dünyaya bakışın temel noktasıdır". Çünkü ABD kendi dışındaki ülke halklarını aşağılıyor ve kendisine hizmet etme zorunda oldukları şeklinde değerlendiriyor.
Bu yaklaşımla kendi egemenliğinin varlığını kendisi yıkmaya başlamaktadır. Büyük Britanya ile birlikte ABD son yirmi yılda, dünyanın her yerinde eşitsizliği ve dışlamayı körükleyen yeni liberal karşı reform projesini hayata geçirme peşindedir.
Bu arada ABD toplumu da bir polarizasyonla karşı karşıyadır: Bir taraftan prestij tutkunu ve saldırıları meşrulaştıran bir avuç elit kesim, diğer taraftan ise medya tarafından terörizm saldırıları senaryolarıyla ve "herkes bize düşman" görüşüyle paranoyaya benzer korkuya bürünen ve sayıları giderek artan edilgen insan yığınları.
"Kötünün imparatorluğu"
Ronald Reagan döneminden beri ortalıkta dolaşan "kötünün imparatorluğu" kavramı, Todd'a göre ABD toplumundaki bu gelişme, kendi içindeki saldırganlığı ve "kötüyü" görmek ve algılamaktan aciz bir toplumunun klasik bir göstergesi olarak görülmelidir.
Todd aynı zamanda, eşitlikçi evrensellik ilkesinin, ABD'nin başka ülkelerle özellikle de Arap ülkeleriyle ilişkilerinde hiç bir şekilde öne çıkmadığını vurguluyor. Örneğin İsrail ve ABD'li Yahudiler ülkenin kültürel sistemine entegre edilirlerken, Araplar, Siyahlar da ya da Meksika kökenlilerde olduğu gibi dışlanmaktadır.
O nedenle İsrail'i koşulsuz şartsız desteklemek ve Arap dünyasında eşit bir uygarlık görmekten uzak kalmak, Todd görüşüne göre "evrensellikten uzaklaşmanın en belirgin göstergesidir."
Öte yandan, Filistin halkının İsrail güçleri tarafından her gün karşı karşıya kaldığı baskı, demokrasinin temeli olan eşitlik ilkesini her gün yeniden yeniden ayaklar altına almakla eş değerdedir.
Bunu yanı sıra, Todd "İsrail toplumunun ABD toplumu gibi eşitsizlik ve dengesizlik durumuna doğru hızla yol aldığı gerçeğini kavrayamıyoruz" diyerek, "İsrail gelişmiş ve "demokratik" ülkeler içinde gelir dağılımında en fazla uçuruma sahip ülkedir" şeklinde tespitlerde bulunuyor.
Kara ordularının denetim gücü
Ama tüm bu söylenenlere bakıldığında, ABD'nin emperyalist ve küresel askeri güç olarak yıkılması ifade edilebilir mi?
Bu sorunun yanıtını verirken, Todd başka bir yaraya parmak basıyor: ABD savaş ve saldırılarında stratejik hava üstünlüğüne sahip olsa da, sınırlı kara orduları, ABD için yaşamsal öneme sahip ürünlerin ve sermayenin bulunduğu geniş coğrafi bölgeleri doğrudan denetleme gücüne sahip değildir.
Orta Doğu'nun Filistinleşmesi
Afganistan savaşının öğrettiği gibi, ABD, Bağdat'a karşı "başarılı" saldırıdan sonra Orta Doğu'da "düzeni" sağlayamayacaktır. ABD tarafından sömürgeleştirilme politikalarına boyun eğmek yerine, tüm bölge büyük bir Filistin'e dönüşebilecektir.
Bu gelişme sonucunda Kara Avrupası ile ABD arasındaki uçurum giderek artacaktır.
Bundan dolayı Todd'a göre uzun vadede, her şeye ve her yere egemen bir süper güç yaşama şansına sahip olmayacak, aksine ABD, Avrupa Birliği (AB), Japonya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi ekonomik bloklar arasında gerçek ekonomik gelişmelere ve siyasi ağırlıklara uygun bir denge dönemine girilecektir.
Yaralı kaplan daha tehlikeli ve saldırgan
Todd'un bu multipolar vizyonuna inanmak şu anda oldukça zor. ABD'nin, yani Imperim Americanum'un geri çekilmesinin ve içinde yaşadığı erozyonun dışa yansımasının kansız olacağı söylenebilir mi?
Bilindiği gibi, kaplanlar yaralı olduklarında daha tehlikeli ve saldırgan olurlar... (HO/NM)
(1)Emperyalist
* Dr. Hilal Onur Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi.