İTÜ İşletme Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'yla (IMF) yeni bir program imzalamamış olmasının "IMF'ye veda" olarak sunulmasının yanlış olduğunu söylüyor.
Çalışma alanları arasında uluslararası finansal mimari ve finansal krizler de bulunan Aşıcı, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin kendi ekonomik programının, IMF'yi aratmayacak denli neoliberal programlarla dolu olduğunu, emekçilerin haklarını ihlal ettiğini ve toplumsal harcamaları kıstığını vurguluyor.
Aşıcı'ya göre, AKP, 2011'dekli seçimlere kadar, kaynakların IMF programları üzerinden kendisine aktarılmasını isteyen İstanbul sermayesine karşı zaman kazanmış oldu. Bu bağlamda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "dayatmalara boyun eğmeyeceklerini" söylemesini "tribünlere oynamak" olarak yorumluyor.
Aşıcı'nın bazı saptama ve yorumları şöyle.
Seçim faktörü: Bu kararla, hükümet seçimler öncesinde IMF'yle seçim öncesi harcamaları kıstıracak bir ekonomik programa hayır demiş oldu. İstanbul sermayesi IMF kredileriyle kendisine kaynak aktarılmasını istiyor. Kriz döneminde IMF'nin harcamaları azaltıcı birtakım şartlarla program imzalatmaya çalışması toplumsal açıdan kabul edilemez. Ama bu, hükümetin üstüne düşeni yaptığı anlamına gelmiyor. Hükümet halkın krizden çıkmasına yardım edecek harcamaları yapmıyor. Türkiye 2001 krizinden beri, yüzde 6,5-7 bütçe fazlasıyla dünya rekoruna sahip. Hükmet bunun sürdürülemeyeceğini görmüş durumda. Ama bu fazlanın halka, toplumsal projelere, eğitime, sağlığa harcanması gerekirken yapılmıyor.
IMF'siz IMF programı: Hükümetin kendi programı, zaten IMF'siz IMF programı gibi. En neoliberal politikalardan oluşuyor Başbakan'ın "devleti özel sektör firması gibi yönetmek" sözünün arkasında yatan da bu. Bu yüzden "boyun eğmeyeceğiz" sözleri, tribünlere, vitrine oynamak gibi.
Halk IMF'yle yapılan pazarlığı bilmeli: IMF krizden sonra eski katı yaklaşımını terk etmeye başladı. Ama, yine de bildiğimiz IMF. Emekten, toplumdan yana politikalar önermeyecekleri ortada. Bu yüzden halk, IMF'yle yapılan pazarlığın ayrıntılarını bilmek zorunda. Anlaşma sürecine girilseydi, IMF ne isteyecekti, bunu hâlâ bilmiyoruz. Daha fazla mı özelleştirme istedi, memur maaşlarına zam yapmayın mı dedi? Örneğin son OECD raporlarında asgari ücretin düşürülmesi gibi trajikomik öneriler bile var.
"IMF'ye veda" yanlış: Türkiye üye olduğu 1960'lardan beri, 50 yılın 25'ini, 19 anlaşmayla IMF gözetiminde geçirdi. Bu 25 yıl boyunca toplumcu politika gözetilmedi demek. Bu son karar için ilk adımda "IMF boyunduruğundan kurtulundu" denebilir, ama bu ancak hükümetin toplumcu politikalar uygulamasıyla olur. Oysa IMF'ye gerek yok, AKP'nin kendisi var. Ayrıca, Türkiye'nin IMF üyeliği sürüyor. Sadece bu dönemdeki pazarlık süreci bitti. Bu, seçimden sonra yeniden görüşülmeyeceği, yeni bir anlaşma yapılmayacağı anlamına gelmiyor. (TK)