Son günlerde kitapçıların vitrinlerinde yer alan kitaplardan biri de Ş. Mine Kılıç’ın kaleme aldığı “Benim Sevgili Başkanım-Ekrem İmamoğlu”.
Kitabı görünce, ”Ne kadar da çabuk yazıldı” diye biraz şaşırsanız da, kitap aslında 2016’da ilk kez okurla buluştu. Şu ana kadar dokuz basımı yapıldı ve 19 binin üzerinde satıldı.
Kitabın yazarı Kılıç, 2014 yerel seçimlerinde İmamoğlu’nun medya danışmanlığını yapan isim. Deneyimli bir gazeteci. İmamoğlu’nun önce Beylikdüzü’nde kurduğu sistemin başarısız olma ihtimali olmadığını düşünüyor.
Yerel örgütlenmeye dayalı sistemin İmamoğlu’nu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na taşıdığına inanan Kılıç’la İmamoğlu’nu bugüne taşıyan başarının sırlarını konuştuk.
Kitabı yazmak nereden aklınıza geldi?
2014’te Ekrem beyin medya danışmanlığı yaparken, onun Beylikdüzü’nde kurduğu sistemin ve liderlik özelliklerinin daha fazla kesimlerce duyulması gerektiğini düşündüm. Zaten İmamoğlu ile çalışırken görüyorsunuz ki, karakteri ve ilkeli yaklaşımı herkesi bir şekilde çekiyor.
CHP’li olsun ya da olmasın Beylikdüzü’nde yaşayan herkesin büyük sevgisi ve saygısını kazanmıştı o dönem. Benim de bu yönleri dikkatimi çekti. Gazetecilik hayatım boyunca pek çok liderle tanıştım ama onun tarzı farklı şeyler söylüyordu.
İmamoğlu’nun Trabzon’dan Beylikdüzü’ne uzanan yolculuğu başlı başına yazılması gereken bir konuydu benim için.
O yaşam öyküsünde “anlatılması gereken” diye sizi etkileyenler neydi?
Beylikdüzü’nde kurduğu, yönettiği ve sürdürdüğü bir sistem var.
Trabzon’da köyde doğuyor zaten biliyorsunuz. Bu ayrıntıları kitapta da aktardım. 4 Haziran 1970 doğumlu. İlkokula Trabzon merkezde bir okula gönderiyorlar. İlkokuldayken yazları Kuran kurslarına gidiyor. Ailesi muhafazakâr olarak tanımlanabilir.
Okulda Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan çocuklar var, onlar biraz hayatını etkiliyor. Büyüdükten sonra da Çocuk Esirgeme Kurumu’na yardımlar yapıyor. Bu uluorta olmadığından pek kimse bilmiyor.
İlkokulda bir gün Öğretmenler Günü’nde kolonya alıyor öğretmenine, öğretmen de çok mahcup oluyor çünkü öbür çocuklar öyle bir şey alamıyor, iğne bile alacak paraları yok. Utanıyor, çok etkileniyor o olaydan. Bunu şundan anlatıyorum, daha çok küçük yaşlarda empati kurmaya başlamış.
Çiftçi olan ailesi 1950’lerde, babası 1960’larda ticarete atılıyor. Nalbur dükkânları var. Annesi de çok üretken bir kadın, köyde sürekli üretiyor. Ürettiklerini satıp eve katkı sunan bir kadın. Annesi, “Hiçbir zaman kocamdan para almadım” der.
İlkokulda hentbol oynağı için, ortaokulda hentbolculara kucak açan Trabzon Cumhuriyet Ortaokuluna gitmek istiyor. Ama babası onu Özel Köşk Lisesi’ne kaydediyor. Gelir düzeyi yüksek ailelerin çocuklarını gönderdiği, iyi bir okul. Ancak lisede amacına ulaşıyor. Trabzon Lisesi’ne kayıt yaptırıyor. Trabzon Lisesi, Trabzon’un en ünlü lisesi. Çok iyi bir okul, çok ünlü iş insanları, futbolcular var oradan mezun olan. Lise 1’deyken okul gazetesini çıkaran ekiple gidip Trabzon Belediye Başkanı’yla Orhan Karakullukçu ile röportaj yapıyor, bu görüşmeden çok etkileniyor.
Belki bugün belediye başkanı olarak karşımızda olmasının başladığı günlerdir…
Evet evet. Ailesi mühendis olmasını istiyor ama Ekrem beyin futbol merakı var. Bu durum derslerini de etkiliyor. Üniversiteyi kazanamıyor. Hatta bir futbol takımıyla sözleşme imzalayacak konuma geliyor fakat babası onu okusun diye Kıbrıs’a gönderiyor, futbolcu olmasını istemiyorlar. Girne Amerikan Üniversitesi’nde işletme okumaya başlıyor.
Orada hemen Türk Ocağı Limasol Spor Kulübünde iki sene kalecilik yapıyor. Ama takımın en küçüğü. Kulüp, sosyal demokrat bir kulüp. Kitap için röportaj yaptığımda kulübün eski yöneticilerinden biri şakayla karışık “Solculuğu bizden öğrendi” demişti. Takımda kaleci iken sosyal demokrat kültürle haşır neşir oluyor. Muhafazakar değerlerinden de vazgeçmeden yapıyor bunu. Mesela kalenin arkasına geçiyor, namaz kılıyor. Kendine dindar, öyle diyeyim. “İnsanlar bunu niye yapmıyor, etmiyor” öyle bir müdahaleciliği yok, görmedim ve hiç şahit de olmadım zaten.
Köftecilikten Belediye Başkanlığı'na
Şimdi neden sıra dışı dediğinizi anladım.
Öyle, gerçekten. Çok içten birisi, hep içten, hep sevgi dolu. Hemen ısınıyorsunuz, çok sıcak. Kıbrıs’takiler “Çok sağlam kişilikli, burada iz bıraktı gitti” demişlerdi. Fakat Kıbrıs’ta kalmak istemiyor, oradaki öğrencilerin yaşadığı hayatın tarzından rahatsız oluyor. Bunun takımla ilgisi yok. Onun değerlerine aykırı olduğunu düşünüyor ve babasına diyor ki “Ben buradan gitmek istiyorum”. Yatay geçişle İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme bölümüne geliyor ve oradan da mezun oluyor. Yüksek lisansı var İnsan Kaynakları’nda. Yüksek lisansı Beylikdüzü Belediye Başkanı olduktan sonra yaptı. İnsan kaynaklarına çok önem verirdi.
1987’de ailesi İstanbul’a göç ediyor. Ama o 1990’da geliyor okul nedeniyle. Aile İstanbul’da taahhüt işleri yapmaya başlıyor. Kadıköy’de, Göztepe’de Üsküdar’da Beylikdüzü’nde, Merter’de işler yapıyorlar. 1991’de Beylikdüzü’nden ilk arsayı alıyorlar.
Köftecilik de yapıyor. 1992’de Güngören’de köfteci açıyorlar. Sonra 1995’te Üsküdar’da şube açıyorlar. 1998’de Beylikdüzü’nde fırın-restoran açıyorlar. Şirinevler’de açıyorlar. Ama 2001’de çekiliyor köfte işinden, zorlanıyor, köftecilik gelir açısından artık sürdürülemez bir hale geliyor.
Ama köfte satarken yüzlerce ev satıyor. Mesela bir gün adam çorba istiyor fakat götürecek insan yok. Ekrem bey de çorba soğumasın diye arabasıyla kendisi götürüyor. Adam da diyor ki “Bak işte ben senden bu yüzden o evleri aldım. Sen bana hiçbir zaman soğuk çorba getirmedin”.
1995’te Dilek İmamoğlu ile tanışıyor ve evleniyor. O da Trabzonlu ve sosyal demokrat değerleri olan bir kadın.
Peki o dönemler Beylikdüzü’nde nasıl bir ortam var? Siyasete girme kararını nasıl alıyor?
Sosyal ortam yok. Ulaşım sorunu var. Oldukça olumsuzlukları olan bir yer. Bunları görüyor zaten o dönemde.
2004 yılından önce Beylikdüzü belde, daha sonra 2004’te hâlâ belde. Beylikdüzü beldeyken CHP’den “Gel, Beylikdüzü’ne Belediye Başkanı ol” deniyor ama 2002’de Trabzonspor’un yönetimine giriyor, Trabzonspor’a çok düşkündür.
CHP 2004’teki seçimi kaybediyor, AKP kazanıyor. 2004’teki kaybetme nedeni, CHP ilçe yönetiminin Beylikdüzü’nde çok zayıf olması.
2008’de siyasete girme kararı alıyor. Israrlar da var zaten “siyasete gir” diye. O da aslında meraklı. Büyük bir aile toplantısı yapıyor, orada diyor ki “Başka birisi bu işe soyunacaksa ben çıkayım, yapmayayım. Benim böyle bir kararım var, ne diyorsunuz?” Orada bir onay alıyor. Ve eşi de kendisi de CHP’den girmesi gerektiğini düşünüyor. Ve 2008’in sonunda CHP’ye üye oluyor.
2008’de aday adayı oluyor Beylikdüzü’nde belediye başkan olmak için. Onun çevresindeki en yakın isimlerden Yavuz Saltık ondaki o ışığı gören ilk insanlardan biri. Ekrem beyin Türkiye’nin geleceğinde var olacağını düşünüyor. Onu sorumlu, vicdanlı, sonuç odaklı biri olarak tanımlıyor.
2009 yerel seçimleri için aday adayı oluyor. 2008’de bir anket yaptırıyor. Beylikdüzü’nün 10 mahallesinin yarısında tanınmadığını görüyor. Oysa CHP’’nin diğer aday adaylarından daha çok tanınıyor. 2009’da onu değil, başka bir ismi aday gösteriyorlar. Ancak CHP seçimi kazanamıyor. Beş yıl siyasetten çekime kararı alıyor. Ancak parti ilçe başkanı olmasını istiyor ve bu konuda ısrar ediyor.
CHP milletvekili Mehmet Hamzaçebi ona, “2014’te Beylikdüzü Belediye Başkan adayı olmak istiyorsan ilçe başkanlığı teklifini kabul etmelisin” diyor. O da kabul ediyor.
"Ona oy versinler vermesinler kadınlar ve çocuklar onu çok sever"
Sanırım sözünü ettiğiniz sistemi o dönemler kuruyor? Sistemi anlatır mısınız?
Evet. Eylül 2009’da seçimle değil atama ile Beylikdüzü’ne CHP ilçe başkanı oluyor. Küçük bir ofis çoğu pasif 500 üye 30 bin lira borç var. Ekip yok, yönetim diye bir şey yok, işe koyuluyor. 2009 Yerel Seçimlerinden sonra CHP Beylikdüzü İlçe Başkanı olarak atanıyor.
İmamoğlu 45 gün süre istiyor, samimiyetine, iyi niyetine, çok çalışacağına inandığı insanlardan yeni bir yönetim oluşturuyor. İlçe Başkanlığı 500 metrekarelik modern bir binaya taşınıyor. İmamoğlu, 27 Aralık’taki İlçe Kongresinde bu kez seçilerek İlçe Başkanı oluyor. Hedefi hemen koyuyor: Bir sonraki belediye başkanlığı seçiminde iktidar olmak.
Geçmiş dönemlerdeki belde başkanlarına ulaşıyor, eski yönetim ile yeni yönetimi kaynaştırıyor. İkinci hamleyi mahalle örgütlenmelerinde yapıyor. 10 mahallenin 6’sında CHP zayıf. Mahallelerde etkin insanlar belirleniyor, mahalle başkanlıkları oluşturuluyor. Bu başkanlar da kendi örgütlerini kurdular. Mahallelerdeki temsilcilikler “Dayanışma Evi” olarak açılıyor. Bu evlerde “yardımlaşma kültürü” oluşturuluyor.
Yüzlerce, binlerce aile o evlere girip çıkıyor ve hala da bu sürüyor. İnsanlar yardım alıyor, eşyalar getiriliyor, vatandaşlar gelip sorgusuz sualsiz eşyaları alıyorlar. Kimseye de hangi partiden olduğu sorulmuyor, üye olmalarına çalışılmıyor. Birçok insan dayanışma evlerinde kınasını, nişanını, taziyesini yapıyor. Böylece binlerce insana ulaşılıyor, CHP ile temas kurmaları sağlanıyor.
12 Eylül 2010 referandumu öncesinde adeta yerel seçim hazırlığı yapılıyor. Vatandaşla pazarda, çarşıda, festivalde, geceleri evinde, sitesinin bahçesinde, yaz döneminde yazlıklarda sahilde buluşuluyor. Gidilmeyen yer kalmıyor, ciddi sayıda insan ikna ediliyor. İstanbul’da belediyenin AK Parti’de olup referandum sonucunun “Hayır” çıktığı tek belediye Beylikdüzü oluyor (Yüzde 46 Evet, Yüzde 54 Hayır). 2011 Genel Seçimleri öncesinde de “halkla temas” devam ediyor, 2011 Genel Seçimlerinde yüzde 30 olan oy oranı yüzde 37’ye çıkıyor.
İlk yıl üçe katlanan üye sayısı her yıl 1000 civarında artıyor. 2014 Yerel Seçimleri öncesinde 5 binin üzerine çıktı.
İlçe örgütlenmesinde yalnızca Kadın Kolları, Gençlik Kolları tanımlı iken 13 komisyon oluşturuluyor.
Peki komisyonlar nasıl çalışıyor?
Komisyonlar kendileri ile ilgili konularda raporlar oluşturmaya başladı. Komisyonlarda, ilçe yönetiminde ve mahalle örgütlenmelerinde görev verilen üye sayısı 300'ü buldu. Yönetimde kadınların aktif yer alması desteklendi ve yüzde 50'ye yakın oranda yer aldılar. Büyük bir dinamizm yakalandı, aidiyet duygusu oluşturuldu.
Bir de 15 kişilik Danışma Kurulu oluşturuldu, kurulda eski belediye başkanları, başkan yardımcıları, il ve ölçe yöneticileri yer aldı. Danışma Kurulu, ilçe yönetimine destek verdi. Beylikdüzü İlçe Örgütü'nün yaptıkları CHP içinde de duyuldu ve "kurumsal yapılanma" pek çok ilçe ile paylaşıldı.
Sabah erken saatlerde işe giden insanlara da ulaşılıyor, defalarca çay, simit, poğaça dağıtılıyor, spor yapanlara elma ve su dağıtılıyor. Farklı zamanlarda yoksul insanlara yardımlar yapılıyor.
Beylikdüzü halkının farklı sorunlarıyla ilgileniliyor, cenazelerine, düğünlerine katılınıyor, istihdam edilmeleri sağlanıyor.
"Beylikdüzü'nde kuracağımız iktidar Türkiye'ye yayılacak"
Aslında Beylikdüzü’nde belediye başkanı seçilmesi aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediye başkanını olması sürecini başlatıyor diyebilir miyiz?
O dönem şunu diyor, “Beylikdüzü’nde kuracağımız iktidar Türkiye’ye yayılacak.”
Kampanya başlamadan daha 500 gönüllü var. On mahallede 30 tane seçim koordinasyon merkezi kuruluyor. Bunlar arasında, gençler yaşlılar engelliler için kuruanlar var.
Kampanyamızda "İmamoğlu varsa çözüm var" sloganı öne çıktı. 2019 kampanyasında da kullanıldı bu slogan. 2014 yılı seçim günü 2 bin gönüllü vardı. Sabaha kadar ıslak imzalı tutanaklar geldi, sisteme girdik. Bu seçimde olduğu gibi tek tek hataları bulduk, onlarca avukat vardı, sandıkların hiç biri terk edilmedi. İmamoğlu yüzde 51'le seçimi kazandı.
Beylikdüzü’nde belediye bakanı olduğunda siyasi kariyerinde nasıl ilerleyeceğini düşünmüştünüz?
O günlerde bugünlerin yaşanacağını hepimiz biliyorduk. O gün Beylikdüzü’nde seçimleri kazanmak için ne yaptıysa bugün de onu yaptı. Her zaman umut oldu. Başarısının arkasında disiplini, samimiyeti, kararlılığı ve güleryüzü olduğunu düşünüyorum.
Her zaman barış dili kullanır. Barış dili önemli. Millet kavgadan bıktı. Şu anki iktidarın antitezi İmamoğlu. İnsanları kışkırtmaya çalışıyorlar. Halktan koptular. Halk, onların kışkırtmaya çalıştığı o halk değil ki. Halk, Twitter’da sayıp söven, küfürler yağdıran, insanlar değil ki. Gerçek halk bu değil. İmamoğlu’nun samimiyeti herkesi etkiliyor zaten.
Kitap için 2016'da basın toplantısı yaptığınızda fazla gazeteci gelmemiş. Şu an ne hissediyorsunuz peki?
Ben çok mutluyum, çok gururluyum. Bir feminist olarak eşitliğe inanan bir erkeğin başarısını alkışlıyorum. Yeni bir İstanbul var artık. Beylikdüzü’nde başkan yardımcılarının yarısı kadındı, dördünün ikisi kadındı. Her yere kadınları yerleştirdi. Burada da yerleştirecek, eminim.
Aklımıza gelmeyen ama sizin eklemek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Kadınlar için daha iyi bir İstanbul olacağını düşünüyorum ben. Çok büyük sorunlar yaşıyor kadınlar sistem açısından, toplumsal cinsiyet rolleri açısından. İstanbul’da, kadınlar ve çocuklar için daha güzel bir yerde yaşayacağız diye umut ediyorum, bunu yapabileceğini düşünüyorum. Bunu Beylikdüzü’nde yaptı, İstanbul’da da yapacaktır.
Ş. Mine Kılıç hakkında Medya danışmanı - gazeteci. Çukurova Üniversitesi'nde İİBF İktisat Bölümü'nden mezun oldu. Erol Simavi Özel İletişim ve Eğitim Vakfı'nda gazetecilik eğitimi aldı. 1993-2005 arasında çeşitli medya kuruluşlarında gazeteci olarak görev yaptı (Milliyet, Kariyer Dünyası Dergisi, Hürriyet Sektörel İlaveler, Hürriyet İK, Kanal D, CNN Türk, TV8, TRT1, TRT1 Radyosu, Radyo 92.3, yenibiriş). Excel İletişim, Konak Medya ve BZD Yayıncılık'ta çalıştı. 2010'da Mineral Medya'yı kurdu.
Maraton İstanbul Spor Kulübü (Maratonist) ve Sosyal Dayanışma Ağı Derneği (SODA) kurucuları arasında yer aldı. 2008'den bu yana uzun mesafe koşuları (maraton ve ultra maraton) ile ilgileniyor, Türkiye ve yurtdışındaki yarışlara katılıyor. |
(EMK)