Aynalar projesi çerçevesinde Sabancı Üniversitesi'nden Mardin'e giden ve 10 gün Mardin Gençlik Merkezi'ne çalışan öğrencilerle Mardin'den Fırat Şahin yaşadıklarını Bianet'e anlattılar.
Nilgün Bayraktar anlatıyor: Mardinlilerin sesinin duyurmak
* Mardin'e gitmeden önce oradaki gençlerle nasıl kaynaşacaktık, neyle karşılaşacaktık bilmiyorduk. Çok stresliydik. Gençlerle çabuk kaynaşmayı beklemiyorduk.
* Oradaki gençler de İstanbul'dan geldiğimiz için önyargılıydı. Ama, daha tanıştığımız anda önyargılar silindi.
* Kaldığımız 10 gün boyunca hep birlikteydik. Bir haftada konuşacaklarımızı bir, iki güne sığdırdık.
* Şehrin tarihi dokusu, kültür çeşitliliği bizi çok etkiledi. Mardinliler bizden seslerini duyurmamızı istiyorlardı. Zorunlu göçten dolayı ailelerin üzüntüsünü yaşadık.
* Arapların ve Kürtlerin düğünlerine katıldık. İlk defa kına yaktık ellerimize. En çok da çiğ köfte yiyip halay çektik.
* Doğuyu dışardan bir turist gözüyle değil de insanlarla bir şeyler paylaşarak yaşadık. Süryaniler, Ermeniler, Kürtler, Araplar ve Yezidiler, tek bir potada kaynayan bir yaşam var Mardin'de.
Fırat Şahin anlatıyor: Ayrılmak çok zor oldu
* İstanbul'dan arkadaşlar gelmeden önce neler paylaşacağız bilmiyorduk. Belki ucundan böyle bir önyargımız vardı.
* İçeri girdiklerinde hem bizim hem de onların biraz çekingenliği oldu, sonra tanışıverdik.
* O zamanlar bizim sınav devresiydi (resim sınavları), gündüz zaten onların başka projeleri vardı. Akşamları buluşuyorduk, yemek, uçuk kaçık toplantılar, müzik, oyunlar faaliyetler...
* Gerçek dostluklar gece yarısı başlıyordu, çünkü akşamki toplantılar daha kalabalıktı. 12'den sonra her şey daha sıcak ve birebirdi.
* Ayrılmak çok zor oldu, tabii ki bu zorluğu onların sıcaklığına borçluyuz.
* İstanbul'dan gelen arkadaşlarla aramızda o kadarda aşırı bir fark yoktu. Onların metropolde yaşamalarından kaynaklanan rahat bir ortamı ve sosyal faaliyetleri vardı. Bizde, kültürümüze bağlılığımız öne çıkıyordu.
* Böyle bir projenin Mardin'de yapılmasının hem şehrin, hem de gençlerin üzerinde büyük bir etkisi oldu. Projeden geriye farklı kültürler, değişik fikirler, dostluklar her şeyden önemlisi ortaklaşa yapılmış bir yapıt, bir paylaşım kaldı.
* Daha önce de buraya gruplar geldi ama, ortaklaşa yapılan bir paylaşım olmadığı için ilişkiler fazla uzun sürmedi. Proje hem bize, hem de arkadaşlara unutulmayacak dostlar kazandırdı.
Necmiye Genç anlatıyor: Önyargı
* Mardinli gençler başta çekingendiler. Hemen sonra, saklamak zorunda kaldıkları kimliklerini, dillerini rahatlıkla ortaya koyabildiler.
* Hep bir kendini ifade ediş çabası sezinledim onlarla birlikteyken ve ne gibi önyargılarım olduğu yolunda sorularla karşılaştım. "Hiçbir önyargım yoktu" dediğimde pek inandırıcı gelmedi onlara.
Yasemin Altunbaş anlatıyor: Tüm hayatları kültür merkezi
* Mardin'de gençlerin gidebilecekleri sadece kültür merkezi var. Merkezde resim, heykel ve tiyatro çalışmaları yapılıyor. İçeri girdiğimiz ilk anda duvarlardaki resimleri gördük ve çok etkilendik, çok sıcak bir ortamdı. Sinema olmamasından yakınıyorlar.
* Çatom'lar üzerine araştırmalar yaptık, akşamları Mardinli arkadaşlarla İstanbul- Mardin, kitaplar, dinlediğimiz müzikler, Murathan Mungan ve tabii ki Mardin üzerine konuştuk.
* Nilgün'ün dinlediği Arizona Dream'i çok beğendiler. Biz de Ciwan Haco gibi sanatçıları, Reyhani gibi yöresel müzikleri tanıma fırsatı bulduk.
Can Yıldırmaz anlatıyor: Gözlerinle görmek bambaşka
* Doğunun sorunları hakkında konuşup duruyoruz, ama orayı kendi gözlerimizle görmek ve o insanlarla birlikte olmak apayrı bir şey.
* Orada ne olup bittiğini gördüm, artık atıp tutmayacağım.
* Önyargılarıma gelince, oranın çok medeniyetsiz, yapılacak görülecek bir şeyin olmadığı yerler sanıyordum.
* Oysa Mardin muazzam bir şehir. Gezilecek, görülecek mükemmel yerleri var. Farklı bir tarihi, kültürü var.
* Ayrıca böylesine bir mimarinin olacağını hiç tahmin etmemiştim. Görünce, "vay be, bizim böyle bir şehrimiz var ve kimse bundan haberdar değil" dedim. Ayrıca hiç de tahmin ettiğim gibi gelişmemiş değiller. Sadece bazı gelişimler oraya geç gidiyor.
Gözen Zorlu anlatıyor: İnsanlar ellerini uzatmaya korkuyor
* O büyülü manzaranın içinde kendimi biraz iğreti durmuş gibi hissettiysem de, şehrin çok kültürlü yapısı kendimi biraz daha "az yabancı" hissetmeme yardımcı oldu.
* Bu yabancılık duygusu herhangi bir farklılıktan kaynaklanmıyor bence. Tabii ki biz farklıyız. Memleketin her köşesi birbirinden farklı ama, bu onun ötesinde bir 'ayrım' kapsamına giriyordu.
* Gümüş atölyesinde çalışan, artık nadir rastlanan Süryani gümüşçülerinden Suphi Amca 'diğerlerinin' -Süryani olmayanların- tembel olduklarından, üşendiklerinden dert yanıyor. Süryanilerin yurtdışına, İstanbul'a gittiklerini, artık az kaldıklarını hüzünle anlattı. Biz de hüzünlendik...
* Gençlik Merkezi'ndeki resim atölyesine ilk girdiğimdeki ruh halimi anlatmak çok zor. Açıkçası duvarlarda gördüğüm tablolar, el izleri ve panodaki fotoğraflara bakarken ezildiğimi hissettim. O yeteneklerin ürünleri, fırsat eşitsizliğinden ve kendi konumumdan suçluluk duymama yol açtı. Sanki başlı başına sahip olduğum imkanlarla onlara haksızlık ediyormuşum gibiydim.
* İnsanlar Arapça, Kürtçe konuşuyor, ben de onların dilini öğrenmek istiyorum.
* En çok ilerde ne yapmak istediklerini, ellerinde olsa nerede yaşamayı tercih edeceklerini merak ediyorum, soruyorum, Mardin'de bir şeyler yapmak istediğini söylüyor bir çoğu.
* Aralarında kimisi de kesinlikle çıkmak istiyor. Necdet okuyor, ODTÜ uluslararası ilişkilerde okumak istiyor, konuşuyor ve insanlara derdini anlatmaya çalışıyor.
* Hamdullah kesinlikle yurt dışında yaşamak istiyor mesela. Faraç, Dali'nin atölyesini görmek istiyor. Kenan zaten gidecek... Selahattin Abi Mardin'de astroloji köşe yazarlığından televizyonda yaptığı programlara, ve hala yürüttüğü kurslara ve tiyatro etkinliklerine, fazlasını yapmış zaten, boş duracağa da benzemiyor.
* Mardinli arkadaşlarla hala görüşüyoruz, hala bizi davet ediyorlar. İnsan insana elini uzatmaya korkar olmuş oralarda. Uzatılan eller ise tutulmaya hazır. Gerekli olan tek şey sıcak, içten bir gülümseme...(ÖG/NM)