Yaşar Kurt 1990’lı yıllarda başladığı müzik hayatında anti militarist tavrı ve muhalif duruşuyla farklı bir yere sahip. Şarkılarında düşüncelerini cesurca ifade eden ve sadece müziğiyle ön planda olan Yaşar Kurt ile İzmir'de 23 Ocak Cumartesi günü verdiği konserden önce buluştuk.
Lise ve üniversite yıllarında Kadıköy ve Eskişehir gibi birçok insan için özel yerler de yetiştiniz. Bunun Yaşar Kurt’a ve yapmış olduğunuz müziğe katkısı nedir?
Kadıköy tabi bizim için çok özel. Tiyatroyu, sinemayı, sahaflar da kitabı, deniz kıyısında çayı, martıları, el ele tutuşmaları falan, buluşmaları yaşadığımız bir yer. Kadıköy’ün her taşı, her köşesi bizim için anlam doludur. Keza Eskişehir, ben aslında orada okumadım ama yalnızca o üniversiteye kayıtlıydım. Fakat benim bir sürü arkadaşım orda sinema bölümünde, tiyatro bölümünde okudu. Tabi ben de onlar sayesinde çok gidip geldim. Sonra orada çok çaldım. En güzel şey Eskişehir’e gideceksen tren yolculuğudur mesela. Gidip restorana oturup Eskişehir’e kadar güzel şeyler yemek içmek eğlenceliydi.
90’lı yıllarda yapmış olduğunuz ve hala insanlara sorduğumuzda ilk akıllarına gelen ‘Anne’ şarkısı. Bu şarkıyı baz alarak, günümüz Türkiyesine yorumlamak isterseniz ne söylemek istersiniz?
Yani şimdi o şarkı benim 80’li yıllardan 90’lı yıllara kadar izlenimlerimi anlatıyor. 90’lı yıllarda da durum değişmedi, 2000’lerde de durum değişmedi. Ülkede savaş bitmedi hala da devam ediyor. O şarkı tabi savaş karşıtı bir şarkı olduğu için her zaman gündemdeki yerini koruyor.
"Kimse anti militarist şarkılarımı yayınlamak istemiyor"
AlbümleriSokak Şarkıları (1994), Göndermeler (1997), Refleks (2001), Anne (2003), Yash-Ar Nefrete ve Kine Karşı (Arto Tunçboyacıyan ile birlikte - 2009) |
Bu duruşun yani anti militarist ve protest duruşun bundan sonraki yapacağınız işlerde devam edip etmeyeceği. Çünkü baktığımız zaman düşünce özgürlüğünün bile suç olduğu bir dönemdeyiz.
Yani fiziki koşullar artık çok zor. Kimse anti militarist, muhalif şarkılarımı yayınlamak istemiyor. Yani bir yayıncıya bunları sunduğum zaman ‘Yok ya bunları yayınlamayalım’ falan diyorlar. Dolayısıyla nasıl yapacaksınız? İnternet ortamına alıyoruz olayı. İnternet ortamında bana ait ‘official’ bir video kanalı var. Oradan bazı şeyler yapabilirim diye düşünüyorum.
Aslında bu biraz daha o popülarist olayın geriye çekilip, ifade özgürlüğünün ön plana çıkmasını sağlıyor. Yanılıyor muyum?
Bence de. Yani ifade özgürlüğü ülkemizde henüz yerleşmemiş bir konu. Buna sahip çıkmıyoruz toplum olarak. Onun gibi düşünmeyebiliriz ama onun düşüncesini özgürce ifade etmesi gerekir ve böyle bir ortamda biz de özgür olabiliriz. Bizim özgürlüklerimiz de garanti altına alınabilir. Dolayısıyla böyle bir hukuka varmanız gerekiyor. Bu yüzden de düşünceden, sözden hele sanat eseriyse, hiç korkmamamız gerekiyor. (ÇÖ/HK)
* Bu söyleşi medyakulubu.com'da yayınlandı.