1994 yılında, 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyken hakkında hiçbir somut delil bulunmamasına rağmen tutuklanan İlhan Sami Çomak, 30 yıl 3 ay 6 günün ardından, 26 Kasım 2024’te özgürlüğüne kavuştu.
Şiire ve yaşama tutkun olan, yolunu şaşırmadan, sözü yere hiç düşürmeyen Çomak ile şiir yazma sürecini, 30 yıllık mahpusluğunu ve yaşamını konuştuk.
30 YILLIK "ÜRETİLMİŞ KARANLIK" BİTTİ
İlhan Sami Çomak "sevdiklerinin gözlerindeki ışık"la buluştu
“Ben şiiri seçtim, o da beni seçti”
1994 yılında, 21 yaşınızda tutuklandınız. Hakkınızda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları var. Size yöneltilen birçok suçlama düşürüldü. 6 şiir kitabınız, 30 yılı aşkın bir tutukluluk süreciniz oldu. Peki, bu 30 yıl nasıl geçti?
Zor, kesinlikle zor. Hiç kimsenin yaşamasını istemem. En nihayetinde Türkiye’de, özellikle siyasi sebeplerle cezaevinde olan insanlara karşı uygulanan infaz rejimi çok haksız ve adaletsiz. Hakikaten adaletten çok çok uzak bir infaz rejiminden bahsetmek boynumuzun borcu. Bunun dışında, zaten cezaevi koşullarının kendisi şaire ve şiire doğası itibarıyla karşı. Bir insanı, özellikle üretici etkinlik içerisinde olan birini cezaevinde toplumdan, hayatın renklerinden koparıp almak, sadece onu belli bir süre cezalandırmak değil, topluma verebileceği katkıları da engellemek anlamına geliyor. Yani kişiyle birlikte iyi bir sanatın kendisini de atıyor. Ben bunu kendi deneyimimle, 30 yılda gördüm, yaşadım.
Şunun da farkındayım. Benim 30 yılım cezaevinde geçti. Ama cezaevine girmemiş olsaydım bugün bir şair olarak benimle bu kadar insan konuşmayacaktı. Hele de Kürt bir şair olarak. Devletin gözünde ‘suçlu bir Kürt’, sizlerin gözünde Kürt bir şairim. Tabii bir seçenek verilseydi, ‘şiir mi, hayat mı?’ diye, ben hayatı seçerdim. Benim şairliğim biraz koşulların sebebi oldu. Şiir yazma isteğim ve yeteneğim vardı, ama ben o koşullarla şair oldum. Yapılabilecek en iyi şey, en doğru söz şiirle mümkündü ve ben de şiiri seçtim, o da beni seçti. Ve sanırım buna hakkıyla cevap verdim. Çok çok çok cüzi miktarda da olsa, şiire bir katkı sundum. Hiç olmazsa cezaevinde insanların üretici etkinlikle belli bir yere ulaşabileceğine dair işaret fişeği çaktım.
İlhan Sami Çomak’ın Ailesi: 1994’te yaşadığımız hukuksuzluğu yaşattılar
“Koparıldığım hayata şiirle tutundum”
İlk şiir yazma süreciniz nasıl gelişti? Bize şiirle kurduğunuz ilişkiyi anlatabilir misiniz?
Cezaevindeydim ve cezam kesinleşince, uzun bir süre cezaevinde kalacağım artık netleşmişti. Öte yandan, o cezaevi yaşamının tahmin edebileceğiniz üzere pek de güzel olmayan, monoton bir yapısı vardır ve bu benim kişiliğime oldukça yabancı bir şeydi. Ben esasta tek düze şeylere çok alışkın biri değildim. Hayatıma şiir tam da bu noktada girdi. Yani, cezaevinin o monoton, tek düze yapısına karşı şiire sığındım. Cezaevlerinde zaman kavramı yok oluyor. Yenilik yok, renk yok, yeşillik yok…
Ama bu söylediğim her şeyin tam tersi şiirde vardı. Şiir, hayata dair ne biliyorsak kendi içinde var ediyordu. Ben de aslında şiir yazarak hayata bir şekilde uzanma çabası içerisinde oldum. Bir şeyleri aradım, güzel şeyleri. Geçmişte bildiğim ama koparıldığım hayata bir şekilde şiirle tutundum. Tabii bu ilk başta böyle bile isteye bir çabayla olmadı. Benim etrafımda şiir okumaları önerecek insan da yoktu. Ama bu karanlığı ancak şiirle aşabilirdim, bu yüzden denedim. Olmadı. Bir daha denedim yine olmadı. Ta ki bir gün yazıp çizdiklerimin ‘şiire denk şeyler’ olduğunu öğrenene kadar.
“Bana şiir yazdıran şey, iyi bir şiirin kendisidir”
Şiir yazarken ve okurken ne gibi zorluklar yaşadınız? Kitap bulmakta zorlandınız mı? Kimleri okuyabildiniz? Beslendiğiniz şair ya da yazarlar oldu mu?
Aslında zor bir süreçte alınmış olsam da benim şiire başladığım dönem ciddi bir kitap sıkıntımız yoktu. Yani F tipi cezaevi süreçleri daha başlamamıştı. O yüzden az da olsa bugünkü kadar kısıtlı imkanlar yoktu. Kitaba erişebiliyorduk ama dergi okuma imkanımız yoktu. Mesela ben uzun yıllardır dergi okumuş değilim. Dergiler için yazılar yazıyordum ama onlara ulaşma, onları okuma imkanına sahip değildim.
Tabii o dönem ilk okumalarımı cezaevinde yaptım ve daha çok kendime yakın ya da yazmak istediğim şaire yakın şiirler aradım. Bunu da İkinci Yeni şairlerinde buldum. Edip Cansever, İlhan Berk, Turgut Uyar, Cemal Süreya…
Ama şunu da açıkça söylemek isterim; bana temelde şiir yazdıran şey, iyi bir şiirin kendisidir. Şiir okudukça pek çok şair tanıdım. Ama tek tek isimlerini söylemektense, pek çok şaire borçlu olduğumu burada vurgulamak isterim.
“Yağmur gibiydi, güneş gibiydi…”
Hakkınızda yazılar yazıldı, birçok ülkede kitaplarınız çevrildi ve ödüller aldınız. Bu durum size nasıl hissettirdi?
En nihayetinde bir kişiyi ölümden daha korkutan şey nedir? Unutulmaktır. Cezaevindeki biri de unutulmaktan, sesinin duyulmamasından korkar.
Bana görüşlerde söylüyorlardı tabii, “Kitapların okunuyor”, “Farklı dillere çevriliyor” diye. Tabii gerçekte ne olduğunu ancak hayal edebiliyordum. Ama bu bana çok güç verdi. Ben o karanlığın içinde kendime kelimelerden bir bahçe yarattım, elimden gelen de buydu. O bahçenin başkalarına ulaştığını bilmek, o bahçeyi sulamaktan daha önemliydi. Yağmur gibiydi, güneş gibiydi…
“Yeniden doğmuş gibi adım atmayı öğreniyorum”
30 yılın ardından fiziksel olarak özgürsünüz, nasıl hissediyorsunuz?
Şimdi cezaevinden çıkanlara ya da çıkacak olanlara “Olumsuz şeyler göreceksin”, “Hayata alışamayacaksın” gibi şeyler söyleniyordu. Bana da çok söylendi. Tabii dünya değişti, insanlar değişti. Yaşamın kendisinin bir getirisi bu. 30 yılın ardından bir bebek misali yeniden doğmuş ve adım atmayı öğreniyorum.
Ama beni karşılayan tertemiz ve güzel bir tutum gördüm, içtenlik gördüm. Samimiyetle duygularını paylaşan insanlar gördüm. Bu benim için çok güzel bir şey. Öteden beri söylenen şeylerin aksine bir tutumun olması bana aslında güç veriyor. Bu yüzden iyiyim aslında. Hayata yönelme açısından da bana güç veren insanlar, şiirler var. Yapılabilecek en iyi şey, temiz duyguları karşılıklı paylaşmak ve ben onların işlendiğini gördükçe hayata daha büyük bir sevgiyle yaklaşıyorum. Şiiri bilenlerin, şiire duygularını verenlerin duygularını hissettikçe benim samimi duygularım da daha bir çoğalıyor. Ve 30 yıldan sonra bu acemi hayata attığım adımlarda bana kesinlikle büyük katkılar sunuyor.
“Hayatımın odağında yazmak ve çizmek olacak”
Bundan sonra neler yapacaksınız?
Şimdi benim yeni çalışmalarım elbette olacak, yakın dönemde dünyadan birçok şairle karşılıklı şiir yazmıştık. Onlar benim için şiir yazmıştı, ben de onlar için yazmıştım. Yakın zamanda kitaplarım Türkiye’nin dışında, Britanya’da, Amerika’da, Norveç’te, Fransa’da farklı dillerle yayınlanacak. Bunlar benim için çok önemli ve değerli şeyler.
Ben insanların karşısına bir şair, bir yazar olarak çıktım. Bu, benim için vazgeçilmez bir kimlik ve ben bu kimliğimin bana kattığı değeri sahipleniyorum, sahiplenmeye de devam edeceğim. Bundan sonra da hayatımın odağında şiir, edebiyat, yazmak ve çizmek olacak. Bunun dışında farklı bir şey düşünemiyorum. Zaten özgür bir şair olmayı tahayyül ederek 30 yıl geçirdim ve şair olarak öleceğim. En nihayetinde, şairlik eğer bir meslekse benim sahip çıkmak istediğim tek meslek de bu olacak. Ve bu değeri ömrümün sonuna kadar taşımak istiyorum.
İlhan Sami Çomak kimdir?
(ED/VC)