Depo’nun Time to Talk* söyleşileri kapsamında düzenlediği medya oturumunda Prof. Dr. Sevda Alankuş, Doç. Dr. Esra Arsan, gazeteciler Umut Alphan ile Pınar Dağ medyanın güvenirliği ve toplumsal güvensizliklerde medyanın rolünü tartıştı.
Hafıza Merkezi direktörü, gazeteci Murat Çelikkan’ın moderatörlüğündeki panelde Prof. Dr. Alankuş medyanın çoğalması, güven yitimi ve şu anda yaşanan kamusalın yarılmasını tartıştı; Alphan gazetelerle okurlar arasındaki güven ilişkisindeki kırılmaların yaşandığı noktalara değindi.
Doç. Dr. Arsan Gezi direnişi sonrası medyada güven krizi ve okuyucunun taleplerini aktardı, Dağ da medyanın veriyi kullanımı, güvenli veriye ulaşım ve verinin doğruluğunun medya için önemi üzerine konuştu.
Prof. Dr. Alankuş: Öteki için olmak
Sevda Alankuş kimdir? |
Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde başladığı akademik çalışmalarına, Ankara Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversiteleri’nde devam etti. Halen İletişim Bilimleri alanında profesörlük ünvanıyla, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin dekanlığını yürütüyor. 2000 yılından beri Bağımsız İletişim Ağı projesi çerçevesinde gerçekleştirilen hak haberciliği eğitimlerinin koordinatorlüğünü ve proje danışmanlığını yürütüyor. |
Mesela bundan 20 yıl sonra Berkin Elvan’ın nasıl öldüğüne dair “gerçeği” nasıl hatırlayacağız? Belki onun 14 yaşında bir çocuk olduğunu, polise ait bir gaz fişeği ile komaya girdiğini ve 15 yaşında öldüğünü biliyor olacağız, ama neden sokakta olduğuna dair bambaşka yerlerden yazılmış “gerçeklikler” içinden hatırlayacağız, aynı acıda birleşemeyeceğiz…Çünkü medya bize farklı gerçeklikler kuruyor.
“Olgusal gerçek” ise hiç bu kadar uç kutuplardan söylenmemişti. Mesela “Camiye ayakkabılarıya girildi, içki içildi, seks yapıldı” bir yanda, “Canlarını korumak için sığındılar” gerçeği diğer yanda ve bunların onlarca nüanslı anlatısı. “Camiye girildiği” olgusal gerçeği bibirini hiç dinlemeyen, dinlese de anlamaya hiç gayretetmeyenler tarafından bambaşka yazılıyor, özel bir bilme çabamız yoksa biz de aralarında kayboluyoruz.
Hep böyle değil miydi? Önceden söylenmiyordu, unutturuluyordu ya da yok sayılıyordu. Bu yüzden benim kuşağım, bu topraklarda yaşayan Ermenilere yapılanları ASALA, Kürtlere yapılanları ise PKK’den sonra işitti.
Şimdi bir de yeni medya var ve onun varlığında bir bilginin saklı kalması mümkün değil. Ancak bu defa da herkesin konuşabildiği, ama kimsenin bir diğerini dinlemediği, dinlese de hiç anlamaya çalışmadığı günlerdeyiz. Nedeni de alternatif değil de birbirine hiç değmeyen parallel kamularla yarılmış olmamız. Bunun için de, yeni bir birlikte yaşama etiğine ihtiyacımız var.
Medyanın da haberciliğine esas olması gereken bir etik. Yani, Zigmund Baumann’ın deyişiyle “öteki ile değil, öteki-için'' olmamız gerekiyor. Öteki için olmak ise, öteki için spesifik bir eylem çizgisi çizmeden once öteki ile dugusal bir taahhüde girmek, aynı zamanda ötekinin kusurlarından da sorumlu olmak, yani kendimizle yüzleşmek demek. Kendimizi öteki üzerinden bilmek demek”
Alphan: Okur gazeteye, gazete okura güvenini kaybetti
Umut Alphan kimdir? |
1977 İzmir doğumlu. 17 yılı Milliyet'te olmak üzere toplam 19 yıl gazetecilik yaptı. Bunun 12 yılını yönetici olarak geçirdi. Hukuk mezunu. |
Eskiden gazetecilikten gelen ailelerin patronluğu vardı. Daha sonra, başka işleri olan patronların medya sahibi olmasıyla işler değişti. En çok zarar eden de anayasal hakları ihlal edilen okurlar oldu.
Eskiden gazeteciler güven endeksinde üst sıradayken gittikçe bu sıradan aşağı düştü. Gazetecilerin doğruyu söylememesi, Kürt meselesinde gerçeklerin söylenmemesi Türk basın tarihine yazıldı.
Nüfus artarken gazete tirajları 5 milyonda çakılı kaldı ki o rakamlar da gerçeği yansıtmıyor. Bu sürede gazeteler promosyon yöntemini buldu. Bu okurla rüşvet ilişkisiydi, durum da o kadar vahim hale geldi ki devlet müdahale etmek zorunda kaldı. Çok acıklı tablolardı bunlar.
1990’lardan sonra bir AK Parti dönemi başladı. Tüm ülkenin yapısıyla oynamak istediklerinin sinyallerini vermişti. Bunun için de medyaya ihtiyaçları vardı. Büyük baskı kurdular. Banka operasyonları başladı. Bankası olan medya patronları köşeye sıkıştı. Aydın Doğan’a malum vergi cezası kesildi. Başarılı da olundu. Ve oradan çıkıp havuz medyası denen kavrama geldik ve bu dönemde okur güvenini kaybetti. Gazeteler de okura güvenini kaybetti. Yalnız hissettikleri hiçbir anda okur yanlarında olmadı.
Doç. Dr. Arsan: Okur doğru bilgi talep etmiyor
Esra Arsan kimdir? |
Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nun Gazetecilik-Halkla İlişkiler bölümünden 1987’de mezun oldu. 1985-94 yılları arasında Hürriyet, Milliyet gazeteleriyle Tempo, Aktüel dergilerinde muhabirlik yaptı. 1998’de, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde asistan olarak akademik hayata atıldı. 1999’da “Bir gazetecinin Ölümü: Metin Göktepe” adlı belgesel tez çalışmasıyla Marmara Üniversitesi Sinema-TV bölümünden yüksek lisans derecesini aldı. Arsan halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde öğretim üyesi. |
Bizdeki gazetecilik geleneği daha edebi, daha duygusal; olgu ve verilerden beslenmeyen bir gazetecilik. İmparatorluk sonrası medya özel mülkiyete geçtiğinde de gazetecilik olgularla değil yorum yazarlığından ilerliyor. Gazetecilik ve güven dendiğindeyse, okurun kendine yakın bulduğu, sevdiği köşe yazarını takip etmesi söz konusu.
Halkın çoğu haberleri televizyondan alıyor. Gazete okuma oranları yüzde 18 oranında. İnsanları çoğunlukla dizi ve yarışma programlarını izliyor. Söz konusu aile değerlerine aykırı yayınlar olduğunda çoğunluk yasaklanmasını istiyor. Doğru habere, doğru enformasyona talep yok.
Sonuçta medya kurumları da kar amaçlı kurumlar. Toplumda doğru bilgiye talep yoksa medya da onu vermiyor.
Gezi direnişinde de benzer bir durum vardı. Şehirli, hayatında belki ilk defa protestoya katılmış, biber gazı yemiş insan tepkisinin medyada yer almadığını görünce kızdı, ama birkaç ay sonra aynı yayınları okumaya devam etti.
Oysa zaten medya çok uzun zamandır aynı şekilde hareket ediyordu. Newrozlarda kaç Gezi yaşandı, kaç faili meçhul yaşandı ama medyada yer almadı.
Dağ: Gerçekten güveni istiyor muyuz?
Pınar Dağ kimdir? |
İktisat mezunu Pınar Dağ, London School of Journalism'de gazetecilik okudu. 2005 yılından beri İngiltere’de, ABD’de ve Türkiye'de çeşitli kurumlarda bağımsız/tam zamanlı gazetecilik ve araştırmacılık yapıyor. San Francisco merkezli bir araştırma kurumu için iş verileri alanında araştırmalar yürütüyor. |
Güveni gerçekten istiyor muyuz? Pratikte herkes dillendiriyor ama bunu gerçek hayatımızda istiyor muyuz? Araştırma şirketlerine göre medyaya güven yüzde 30. Haber merkezlerine araştırmacı gazetecilik tıraşlanıyor ama bazı kurumlar hala veriye dayalı gazeteciliğe önem veriyor.
Medyaya güveni nasıl kazanırız? Haber merkezi olarak okuyucu hakkında kaygı duyuyor muyuz, bunu gerçekten düşünüyor muyuz?
Pratikte üretmeye dayalı bir çalışma yapmak gerekiyor. Sosyal medyada gazeteciler ironi yaparak gündemde olmaya çalışıyor. Neye ihtiyacımız olduğunu, güveni önemsiyorsak, nasıl bir güven telkini yapmamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. (EA)
* Time to Talk (Konuşma Zamanı - TTT) günümüzün önemli sosyopolitik meselelerinin tartışılmasını teşvik etmeye ve buna alan açmaya çalışan, Avrupa’nın birçok yerindeki münazara/tartışma merkezlerinin oluşturduğu yeni bir ağ. Bu oluşum ortaklaşa kararlaştırılacak üst başlıklarla ilintili daha yerel konular hakkında Avrupa’nın başka yerlerinde aktif izleyici katılımının önem taşıdığı, farklı bakış açılarının dile getirilmesine açık tartışma toplantıları düzenlenmesini öngörüyor. Böylece daha geniş bir coğrafyada, sosyal ve ekonomik açıdan çeşitlilik gösteren toplumlarda bu önemli meselelerin nasıl tezahür ettiği ve algılandığı da ortaya çıkabilecek.
2011’de kurulan TTT ağının ilk ortak projesi Avrupa’daki kriz hakkında düzenlenen tartışma dizilerinden oluşuyordu. Dokuz Avrupa ülkesindeki 32 tartışmada ekonomik krizin Avrupa çapında toplumları nasıl değiştirdiği, Avrupa projesinin nasıl devam edebileceği ele alındı ve tüm bu önemli tartışmaların özet kayıtlarının izlenebileceği bir online portal yaratıldı.
Bu yıl Depo’nun da ortak olduğu tartışma programının üst başlığı “Avrupa’da Güven Krizi: Yeni Karşılıklı Güven Bağları Nasıl Kurulabilir”. Başlık kapsamında ayrıca Güvenlik Politikaları ve Güven Duygusu, Yargı Algısı ve Hukuk Devleti panelleri düzenlendi.