BİANET'E GELENLER - EKİM 2025
İletişim Yayınları'ndan 12 yeni kitap okuyucuyla buluştu

İletişim Yayınları'ndan bianet'e gelen 12 yeni kitabı sizlerle paylaşıyoruz.
Dünyanın en saygın tıp doktorlarından ve düşünürlerinden biri kabul edilen Dr. Gabor Maté Aç Hayaletler Diyarında’da sıklıkla görmezden gelinen ya da yüzleşmekten kaçınılan bağımlılık konusunu masaya yatırıyor. Yıllar boyu uyuşturucu bağımlılığının ve zihinsel rahatsızlıkların pençesinde yaşayan hastalarıyla çalışırken edindiği tecrübelerden süzdüğü gözlem ve bulgulara dayanarak insan gelişiminin doğasına dair yeni ve radikal bir perspektif sunuyor. Maté bu ödüllü kitabında gerçek kişilerin tanıklıkları, ufuk açıcı bilimsel araştırma sonuçları ve bizzat geliştirdiği şefkatli merak yaklaşımının terapötik potansiyelini bir araya getirerek bağımlılık meselesine dair panoramik bir resim çiziyor. Yazar sadece uyuşturucu veya alkol değil, sigara, kumar, seks, alışveriş, yemek gibi pek çok konuda öz yıkıma götüren her tür davranışı ele alıyor ve bağımlılığı, tedavi edilecek tıbbi bir rahatsızlığın ötesinde mağdurun kişisel hikâyesi, duygusal gelişimi ve beyin kimyasının birleşimi olarak inceliyor.
Uğur Biryol, Bir Müzik Rüyası – Çekirdek Sanat Evi adlı çalışmasında bu kültür mekânının kapsamlı bir portresini sunuyor; mekânla yolu kesişen birçok sanatçı ve müdavimle yaptığı görüşmeler aracılığıyla Çekirdek’in hikâyesini aktarıyor. Ayrıca Bülent Ortaçgil, Ahmet Sırmaçek ve Şeyda Özbudun gibi projenin oluşumunda rol oynayan isimlerle yaptığı söyleşiler üzerinden sanat evinin işleyişine ve alternatif kültürel oluşumlar içindeki yerini belirleyen özgün yaklaşımına odaklanıyor.
Çağdaş Üngör, kişisel yolcuğuyla başlayan Çin serüveninde, uzun yıllar boyunca biriktirdiği araştırmalarını Çin Hakkında Bilmek İstemedikleriniz’de topluyor. Üngör, dünyaya yeniden şekil veren Çin Halk Cumhuriyeti’nin yükselişini sadece ekonomik ve politik sebeplerle değil, tarihî ve sosyal arkaplanı da hesaba katarak anlatıyor. Çin Komünist Partisi hâkimiyetindeki Çin’in kendi içerisindeki politik kırılmaları, ülkedeki farklı muhalif grupları birbirinden ayrışan ve birbiriyle yakınlaşan veçheleriyle birlikte ele alıyor.
Ayşegül Sandıkcıoğlu bizzat içinde bulunduğu, zamanını ve emeğini hasrettiği sendika deneyiminde kendisi gibi ayrımcılığa uğrayan, erkeklerden daha fazla çalışması beklenen, bakım emeği, eşitsiz iş bölümü ve benzeri angaryalar ve cinsiyetçi yaklaşımlar nedeniyle ikinci plana atılmaya çalışılan kadınların hikâyelerini, onların ağızlarından aktarıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, en “sol” görünen yerlerde, sendikalarda dahi ne kadar yaygın ve yerleşik olduğunu gösterirken, daha eşitlikçi, daha kapsayıcı sendikaların hayal olmadığını, bu konuda belki de kadınlardan daha fazla erkeklere iş düştüğünü, elini taşın altına koymalarının zamanının çoktan geldiğini hatırlatıyor...
Songül Öden, öykülerinde gündelik hayatın içinde yer alan duygulara, geçmişin beklenmedik anlarda ortaya çıkan izlerine ve insanın taşıdığı kaygılara odaklanıyor. Sevgi, hüzün, heyecan ve çeşitli korkuların bireysel deneyimi şekillendiren temel unsurlar olduğunu farklı anlatılar üzerinden işliyor.
Gazeteci Burcu Karakaş bu kapsamlı araştırmasında çocukluğu ve üniversite günlerinden avukatlık serüvenine, devletle birçok kez karşı karşıya gelip kazandığı davalardan Kürt meselesine bakışına, hak mücadelesi tarihindeki yerinden insani yönlerine Tahir Elçi’yi her açıdan ele alıyor. Elçi’nin 49 yıllık ömrünü ve sarsıcı ölümünü tüm yönleriyle aktarırken Türkiye tarihinden de kesitler sunuyor.
İşte Öyle Hikâyeler, Rudyard Kipling’in kaleme aldığı ve kuşaktan kuşağa aktarılan metinlerden oluşuyor. Bu hikâyeler, hayvanların belirgin özelliklerinin kökenine ve geçirdikleri dönüşümlere odaklanırken hem çocuklara hem yetişkinlere yönelik bir anlatı sunuyor. Filin hortumunun nasıl ortaya çıktığı ya da zebranın çizgilerine nasıl kavuştuğu gibi konular, Kipling’in kendine özgü kurgusu içinde ele alınıyor. Kitapta, yalnızca hayvanlara ilişkin öyküler değil; alfabenin ya da yazının ortaya çıkışı gibi insanlık tarihine dair unsurlar da yazarın özgün anlatımıyla yer buluyor.
Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme, 1798’de yayımlandığında, insan nüfusunun geometrik artışına karşı gıda üretiminin aritmetik hızla artabileceğini öne sürerek karamsar bir gelecek perspektifi sunarak demografi, ekonomi-politik ve sosyal teori alanlarında önemli bir tartışma başlatmıştır. Nüfus artışını sınırlayan etmenler, yoksullara yardımın sakıncaları, bireysel özgürlüklerle toplumsal çıkar arasındaki gerilim gibi konularda Malthus’un öngörüleri, kitap yayımlandığı günden beri hem eleştirilmiş hem de yeniden yorumlanmıştır. Yoksulluğun Tanrı’nın koyduğu bir doğa yasasıyla belirlendiğini, doğal olduğunu iddia eden Malthus’un tezini Karl Marx, “proletaryaya karşı en acımasız savaş ilanı” olarak nitelendirmiştir. Charles Darwin ise bu kitabı evrim teorisinin ilham kaynağı olarak göstermiştir. Bugün de dünya nüfusu, gıda güvenliği ve ekolojik sınırlar üzerine yapılan tartışmalarda geçerliliğini koruyan bu klasik eser, siyasal düşünce tarihinin önemli metinlerinden biri olmaya devam ediyor..
Yalçın Çakmak, Osmanlı’da Dinden Çıkma (İrtidad) başlıklı bu kitabında, İslâm dininden çıkma olaylarına karşı Osmanlı devlet yönetiminin gösterdiği resmî tavrı ve bunun zaman içinde kâh sertleşip kâh yumuşayarak uygulanmasını ele alıyor. Eser, 15. yüzyıldan imparatorluğun sonuna kadar süren uzun bir zaman diliminde, dönemin din adamlarının görüş ve fetvalarıyla birlikte, mürtedlere karşı alınan kararların değişimini örnek vakalar ışığında incelerken, 19. yüzyıldan itibaren mürtedlerin ölüm cezası ile cezalandırılmalarına fiilen son verildiğini ama imparatorluğun sonuna kadar onlara karşı farklı cezai yaptırımların uygulanmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu bakımdan, literatürde önemli bir boşluğu dolduruyor.
Goethe, ustalık döneminde kaleme aldığı Seçilmiş Yakınlıklar'da tutkuların akışkan doğası ile ahlâk anlayışının katı sınırları arasındaki gerilimi ele alıyor.
King kitapları koleksiyoncusu Raymond ile aynı tutkuyu paylaşan Brian, Ian ve Jake, günlerini kitap peşinde geçirirken beklenmedik olaylar ve cinayetler yaşamlarını altüst eder. Bu gelişmeler, onları Stephen King ve eserleriyle kurdukları ilişkinin dışına çıkamayacakları bir sürecin içine sürükler. Mamaloukas, Stephen King’in eserlerinden ve bu eserlerin sinema ile televizyon uyarlamalarından oluşan geniş külliyata göndermelerde bulunarak anlatısını bu çerçevede ilerletiyor.
Dostoyevski’nin 1870’li yıllarda kaleme aldığı bu yazılar, dönemin toplumsal çalkantılarına, siyasal gelişmelerine ve ahlâki tartışmalarına odaklanır. Romanlarında insan ruhunun karanlık yönlerini irdeleyen Dostoyevski, günlüğünde güncel olaylardan hareketle Rusya’nın geleceğine, Batı ile ilişkilerine, inanç ve adalet konularına dair değerlendirmelerde bulunur. Metinlerde, deneme yazarı, ahlâk yorumcusu ve estetik duyarlılığı yüksek bir gözlemci olarak edebiyatı siyasetle, kişisel sezgileri toplumsal çözümlemelerle birleştiren bir yaklaşım görülür.
(VC)












