Gezi direnişinden sonra hızla artan ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası daha da yükselen siyasi tansiyonun yurttaşlar ve siyasiler üzerindeki psikolojik etkilerini Ruh Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Şahika Yüksel’le konuştuk.
Yüksel, durumun sakinleşmesi için yasal mekanizmaların tarafsız, güvenilir olarak sorunların çözümünde çaba sarf etmesi gerektiğini, aksi taktirde durumun hem biz yurttaşlar için hem de siyasiler için daha zorlaşacağını ifade ediyor.
“Herkesten aynı tepki beklenemez”
“İnsanların tümünün aynı anlayış içinde aynı tepkiyi vermesi beklenemez. Her toplumda farklı tepkiler ortaya çıkabilir. Bir toplumun yapısında içselleştirilmiş bazı anlayışlar vardır. Bu anlayışlar insanların önemli bir bölümünü az ya da çok etkiler.
“Bizim toplumun otoriteyle ilişkisinde büyüklerin yüksek sesle söyledikleri karşısında kabul etme, sessiz kalma daha ağır basmaktadır.
“Duyulan tepkileri dolaylı olarak ifade etme alışkanlığına sahibiz. Bir şey yüksek sesle söylendiğinde sessiz kalınabiliyor ya da aşikara tepki verilmeyip hesap sorulmuyor ama içten içe devam eden bir tepki biçimi, güvensizlik işaretleri ve kuşkuculuğun işlemesi söz konusu oluyor.
“İnanıyormuş gibi yapmak”
“Sadece bugün değil, 12 Eylül'de de benzer toplumsal tepkiler olmuştu. Türkiye'nin bütününe baktığımızda her zaman sesi çıkan, itiraz eden, haklarını arayan, haksızlıklara karşı açıkça tepkisini aktif olarak gösteren kişilerin sayısı düşük.
“Genele baktığımızda açıkça ortaya çıkmama, hatta yüksek sesle söylenenlere inanıyormuş gibi bir durum ortaya çıkabiliyor.
“Ancak bu içselleştirilmiş ve inanılmış bir durum olmadığı için, kişilerin daha çok kuşkucu olmasına ve her şeyden yerli yersiz kuşkulanmasına, güvensiz olmasına ve birbirlerine karşı olumsuz ve diğerine inanmayan davranışlar sergilemesine yol açabiliyor.
“Kuşkuculuk, kişinin güvensizliğinin artmasını, başkalarına karşı daha öfkeli olmasını ve kendini daha yalnız hissetmesini, her an kötü bir şey olacak kaygısının artmasını sağlayabilir.
“Karşındakini düşman olarak görmek...”
"Bir kişinin veya grubun önemli bir politik mevkide uzun süre bulunması hiçbir zaman kolay değildir. Bu, tüm başkanlar, başbakanlar için geçerli bir durumdur.
“Bu durumda daima kendilerine karşı bir muhalefet olacaktır. Ancak tepkiler karşısında sorunu dinleyerek, konuşarak, tartışarak, anlamaya çalışarak çözme mekanizmasının geliştirmeyen grup ve liderlerde durum giderek zorlaşır.
“Çünkü küçük direktiflerle, tek kelimelik emirlerle ve yalanlamalarla hallolmayacak bir takım güçlükler ortaya çıkmaktadır.
“Bu doğru olmayan bir iddiayla da ortaya çıkabileceği gibi hakikaten doğru bir iddia da olabilir. Bunlar karşısında karşılıklı iletişim kurarak tepki veremeyen insanlar giderek daha yalnızlaşır, karşısındakileri daha çok düşman olarak değerlendirebilirler.
"Şeffaflığı bozan, kontrol edici kanunlar ve sansür de daima güvensizliği, kuşkuculuğu artırır. Alıngan insanlar ve gruplar sorun çözmede sahip oldukları yöntemleri, refleksleri de kullanamaz olurlar.
“Alışkanlıkları değiştirmek zordur”
“İnsanların alışkanlıklarını değiştirmesi zordur. İnsanların alıştığı bir konuşma, davranma, sorun çözme biçimleri vardır. Nasıl ağız tadımızın değişmesi pek kolay değilse aynı şekilde sorun çözme ve iletişim kurma, karşısındakini dinleme, karşısındakine saygı gösterme, sözünü kesmeme ve kale alma alışkanlığı olmayan kişilerin bunları geliştirmesi de çok zordur.
“Dolayısıyla açık ve karşısındakinin mesajını işiten ve işittiğini belirten bir iletişim tavrının gelişmemesi durumunda daha çok şiddetin daha çok çözümsüzlüğün ve kavgacılığın yer aldığı bir ortam oluşacaktır.
“Ben Türkiyeli olarak bu durumun sakinleşmesi için yasal mekanizmaların tarafsız, güvenilir olarak sorunların çözümünde çaba sarf etmesi gerektiğini düşünüyorum. Kısaca, adil değerlendirme yapılmalı ve sorumlular hangi görevde olursa olsun cezalandırılmalıdır. Aksi taktirde bu güvensizlik ortamı hem idareciler en çok da biz vatandaşlar için daha fazla zorluğun artmasına neden olacaktır.” (EKN)