Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'yle ilgili 2007 İlerleme Raporu'nun ekonomiyle ilgili bölümleri, her zaman olduğu gibi, "piyasaperest" ve temel referansı IMF-Dünya Bankası ikilisi. Yani, AB, yine her zaman olduğu gibi, Türkiye'deki "ilerleme"yi teraziye koyarken gözünü IMF-DB ikilisinin raporlarına çevirip, onlar ne ödev vermiş, Türkiye ne yapmış, ona bakıp oradan da "ilerleyip ilerlemediğine " karar veriyor. Raporun ilgili bölümünde (s.29-35 arası) şöyle deniliyor:
"Yetkililer IMF ile yapılan "stand-by" düzenlemesinde ve 2006 yılında gözden geçirilen Dünya Bankası'nın Ülke Stratejisi'nde şart koşulduğu gibi, uluslararası finans kurumlarıyla üzerinde uzlaşmaya varılan ekonomik politikalara büyük ölçüde bağlı kalmışlardır. Ancak, siyasi meseleler ara sıra reformlarda yavaşlamaya neden olmuştur. Kamu kurumları arasında sorumlulukların dağınık olması, bütçelendirme ve orta vadeli ekonomi politikası oluşturulması için koordinasyonu zorlaştırmaktadır. Kararlar bazen, duruma göre (ad hoc) alınabilmektedir. Etki analizleri ya hiç yoktur; ya da kısmi bilgiye dayalıdır. Türkiye'yi bekleyen en önemli zorluk kazanılmış ekonomik basarı ve istikrarı gelecekte de kararlı ve bütünsel bir yaklaşımla sürdürmektir."
Yani, AB'ye göre, Türkiye, IMF-DB direktiflerine bağlı kalmakta başarılı, ama "reformlar"da bazı aksamalar var. AB, bugüne kadar yapılanları "başarı" olarak görürken, endişesi bunun sürmemesi.
Bu ne demektir? Bu, AB'nin, büyük gelir eşitsizliğine yol açan, işsizliği tırmandıran, mali disiplin adı altında sosyal devlet kazanımlarını budayan, düşük kur politikasıyla ülkenin üretim eşiğini eriten, yerli üretimi gerileten, özel sektör eliyle dış borç stokunu hızla büyüten, ucuz işçiliğe dayalı ihracatı yücelten IMF-DB destekli politikalara onay vermesidir.
Cari işlem: Ne gam?
Hızla büyüyen ve Türkiye'yi önemli bir krize doğru sürükleyen cari açık konusunda AB'nin hiç mi hiç endişesi yoktur. Okuyalım:
"Türkiye halen cari işlemler açığını rahatlıkla finanse edebilmektedir ve yakın dönemde yüksek özelleştirme gelirleri ile yabancı yatırımcıların artan ilgisi neticesinde döviz rezervlerini kayda deşer ölçüde artırmıştır. Ayrıca cari işlemler açığı, orta vadede ekonominin ihracat kapasitesini iyileştirecek olan yüksek yatırımlardan da kaynaklanmaktadır. Dış açıklar yüksek olmasına rağmen finansmanı daha sürdürülebilir hale gelmiştir."
AB vermektedir gazı, "Aferin AKP, sen bu yolda devam et..."
Sıcak para giriş trafiği ters yüz olursa, özel sektörün 200 milyar dolara koşan dış borç yükünün nasıl kırılmalar yaratacağına ve yeni bir 2001 krizini nasıl kaçınılmaz kılacağına dair AB'nin hiçbir endişesi yoktur…
Enflasyona dikkat!..
AB de, IMF gibi, varsa yoksa enflasyon diyor ve düşüşteki trendi fena halde dert edinmektedir; Okuyalım:
"2006 yılı basında % 8 olan enflasyon, döviz kuru yansıma etkisi, hizmet sektörü fiyatlarındaki katılık ve yüksek enerji fiyatları gibi pek çok unsur nedeniyle yıl sonunda % 10'a yükselmiştir. Bu oran, Merkez Bankasının yıl sonu hedefi olan %5 oranının oldukça üzerindedir. Enflasyon 2007 yılının ikinci yarısından itibaren düşmeye başlamış ve Eylül 2007'de yüzde 7,1'e inmiştir. İşlenmemiş yiyecek, petrol fiyatları, dövizkurunun oynaklığı ve mali politikada gevşeme enflasyon trendi için en önemli risklerdir. Kısaca, enflasyondaki düşüş trendi yavaşlamıştır."
Buradan da hareketle, tıpkı IMF gibi, AB için de, ülkeyi hızla yoksullaştıran düşük kur politikası, enflasyonla mücadele için ana ilaçtır...
Mali disipline övgü
AB'ye göre, seçim ekonomisiyle sulanmış olsa da kamu maliyesindeki kemer sıkıcı politikalar yerindedir. Vergiyi halkın sırtına vurdukça vuran, harcamada ise sosyal devlet yatırımlarını askıya alan mali disiplin, IMF gibi AB'nin de takdir ettiği bir gelişmedir. Yine okuyalım:
"TCMB'nin dezenflasyon konusundaki kararlılığı oldukça çalkantılı bir dönemin ardından güvenilirliği sağlamış ve mali piyasalar tarafından takdirle karşılanmıştır.
"Kamu finansmanının konsolidasyonu, parlamento seçimleri öncesinde mali konsolidasyon zayıflamış olmasına rağmen genelde yolunda gitmiştir. 2006 yılında bir sefere mahsus gelirlerin de yardımıyla %6,5 (IMF metodolojisiyle) faiz dışı fazla hedefi yakalanmıştır."
Elektrik zammı nerede?
IMF'den aldığı kopyayla AB de enerjideki sübvansiyonu sorgulamakta ve zam da zam diye tutturmaktadır. Bakın neler deniyor ilerleme raporunda:
"Parlamento seçimleri sonrasında hükümet, küresel fiyatlardaki değişimlerin elektrik tüketim fiyatlarına ve doğal gaz fiyatlarına etki etmesine izin vermemiştir.
"Elektrik sektöründe çapraz sübvansiyon sürmektedir. Kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin elektrik faturalarına ilişkin birikmiş borçları bulunmaktadır. Düzenleyici çerçeve yürürlükte olmasına rağmen, basta enerji olmak üzere altyapı sektörlerinin (backbone services) serbestleştirilmesi durmuştur. Düzenlenmiş ücretler halihazırda tüm Tüketici Fiyat Endeksi sepetinin toplam ağırlığının % 10,2'sine tekabül etmektedir. Ücret reformu tamamlanmamıştır; elektrik ücretleri maliyetleri yansıtmaktan uzaktır ve sektörler arası sübvansiyonları içermektedir. 2007 yılının basında hükümet, küresel fiyatlardaki sert artışa rağmen uzun yıllardır dondurulmuş olan enerji fiyatlarını yükseltmeyi reddetmiştir. Fiyatların serbestleştirilmesi oldukça iyi durumdadır, ancak bu alanda –geçen bir yıl içerisinde- fazla bir ilerleme kaydedilmemiştir."
Bu ne demektir? IMF ile birlikte, AB de ertelenmiş enerji zamlarını dayatacak ve bir zam yağmuru eninde sonunda gelecektir…
Özelleştirmeye, yabancı sermayeye alkış
AB, yine IMF gibi özelleştirmeye ve yabancı sermaye girişlerine güzelleme döşenmektedir ilerleme raporunda ve "daha... daha..." diye tepinmektedir... Önce özelleştirme ile ilgili yazılanlar...
"2006 yılında 87 özelleştirme sözleşmesi tamamlanmıştır. Bunların getirileri GSYiH'nin % 2'sine tekabül etmektedir. 2007 yılında özelleştirme süreci yavaşlamıştır. İstanbul'da iki adet gayrimenkul satışı gerçekleştirilmiştir. Kamu bankası olan Halkbank'ın % 25'lik kısmı halka arz yoluyla satılmıştır. Petkim Temmuz 2007'de özelleştirilmiştir. Hükümet elektrik dağıtım varlıklarının özelleştirmesini ihale sürecinin başlangıcından sonraya ertelemiştir. Enerji, bankacılık, petro kimya ve hava taşımacılığı sektörleri halen büyük özelleştirmeleri beklemektedir. Gündem henüz tamamlanmamıştır, GSYiH'nin % 5'i (ve imalattaki katma değerin % 15'i) halen kamu iktisadi teşebbüsleri tarafından oluşturulmaktadır. Özelleştirmedeki ilerleme kayda değer olmasına rağmen gündem henüz tamamlanmamıştır."
AB'nin takdirini kazanan bir gelişme de yabancı sermayenin özelleştirmeden ve banka satışlarından aldığı paylardır... Şöyle denilmektedir raporda...
"Dogrudan Yabancı Yatırım (DYY) akışı 2006 yılında önemli ölçüde artarak GSYiH'nin yaklasık % 4,9'una yükselmiştir. DYY'nin yaklaşık % 85'i hisse senedi yatırımı olarak, yaklaşık % 14'ü gayrimenkul edinimi olarak gerçekleşmiştir. Sonuç olarak, DYY stoku 2006 yılının neredeyse yarısına (% 46), 37,3 milyar avroya (GSYiH'nin yaklaşık % 20'sine) ulaşmıştır. 2006 yılında hisse senedi yatırımlarının büyük çoğunluğu (% 40'ı) mali hizmetlerde, iletişimde (% 36), toptan ve perakende ticarette (% 9) ve kimyasallarda (% 3) gerçekleşmiştir. DYY akışı 2007'nin ilk yarısında GSYiH'nin % 5'ine ulaşarak güçlü olarak devam etmiştir."
AB'nin timsah gözyaşları
AB raporlarının genel karakteri "eklektik" olmalarıdır. Birileri gönlüne göre ekonomiyi yazarken, birileri sosyal boyutu yazar, birileri insan haklarını kaleme alır. Dolayısıyla, madalyonun ön yüzü ile arka yüzü karışır gider. Hem piyasanın erdeminden, IMF'nin ulvi reçetelerinden dem vurulur, ana referans olarak onlar alınır, hem de ekonominin işsizliğe çözüm olmadığından, anti-sendikal karakterinden, güneydoğu karanlığını yarattığından söz edilir. Bütün bunların o piyasacı, neoliberal ekonomik yapıdan kaynaklandığı ise hiç mi hiç görülmez..Dolayısıyla AB ilerleme raporları bu eklektik, samimiyetsiz, inandırıcılıktan uzak, hatta şizofrenik özellikleriyle uzar da uzar.
Alalım işsizliği. Bakın ne deniyor işsizlik konusunda.
"Yüksek büyümeye rağmen, az sayıda yeni istihdam imkanı yaratılmış, 2006 yılında istihdam oranı sadece % 1,3 artmıştır. 2006-2007 döneminde istihdam oranı % 44-45 civarlarında seyretmiştir. Özellikle kadınların istihdamı %22-23 oranıyla düşük seviyede kalmıştır. issizlik oranı % 8 ila 10 arasında değişmektedir. İşgücü arz ve talebi arasında vasıflar açısından varolan uyumsuzluk ve özellikle ise alma ve isten çıkarmanın maliyeti, istihdam yaratılmasını güçleştirmeye devam etmektedir. issizlik gençler arasında daha yaygın (yaklaşık % 19) olup, is arayanların yarısından çoğu açısından uzun süreli bir nitelik arz etmektedir. Ücret almayan aile isçilerinin hesaba katılmadığı tarım sektöründe issizlik oranının düşüklüğü, ekonomide yüksek oranda gizli işsizliğin mevcudiyetine işaret etmektedir."
İyi de bu işsizliğe, yücelttiğiniz dezenflasyon programının ana aracı olan düşük kur politikasının yol açtığı, yoksullaştırıcı büyümenin istihdam yaratmadığı, anti-sosyal devletçi politikanın işsizliği körüklediği, vb. gerçekleri nerede?
Duy da inanma
Eklektik AB ilerleme raporu, piyasacılığı, onun müthiş büyüme performansını överken, o büyümenin ucuz işçilikten, işsizlerin hızla büyümesinden enerjisini aldığını, anti-sendikal düzenin bu IMF destekli programın olmazsa olmaz şartı olduğunu unutarak, "Nerede sendikal özgürlükler!" diye celallenir her raporunda. Okuyalım:
"… sendikal hakların tam olarak kullanılmasındaki sınırlamalar sürmektedir. Türkiye, özellikle örgütlenme, grev ve toplu sözleşme haklarına ilişkin olarak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) konvansiyonlarını tam olarak uygulamamaktadır. Türkiye, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nın örgütlenme hakkına ilişkin 5. ve toplu sözleşme hakkına ilişkin 6. maddelerine koyduğu çekinceleri kaldırmamıştır.
"Sonuç olarak, isçi hakları ve sendikalara ilişkin kaydedilen ilerleme sınırlıdır. Türkiye'nin özellikle örgütlenme, grev ve toplu sözleşme haklarına ilişkin olarak, ilgili ILO Konvansiyonları ve AB standartları ile uyumlu biçimde, sendikal hakları güvence altına alan yasal düzenlemeleri çıkarması gerekmektedir. Türkiye'nin aynı zamanda, üçlü düzeyi içeren sosyal diyalog mekanizmalarını güçlendirmesi de gerekmektedir."
Güneydoğu samimiyetsizliği
AB, izlenmekte olan piyasaperest politikaların bölgesel eşitsizliği iyice derinleştirip Güneydoğu'yu iyice yoksullaştırdığından da bihaber görünerek timsah gözyaşlarını ilerleme raporuna akıtmaktan da geri durmaz... Der ki raporda:
"Güneydoğu'daki genel sosyo-ekonomik durum zorluğunu korumaktadır. Bölgede ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması için kapsamlı bir strateji geliştirilmesi ve Kürt nüfusun tüm hak ve özgürlüklerden yararlanmasının sağlanması için gerekli koşulların yaratılmasına yönelik hiçbir adım atılmamıştır. Durum, PKK ve diğer terörist grupların saldırıları nedeniyle daha da kötüleşmiştir."
Hem "yüce piyasa" deyip, sermayenin elini kolunu serbest bırakın, istediği yere gitsin, devleti ekonomiden kazıyın diyeceksin hem de yoksul bölgede kalkınmadan söz edeceksin.
AB, şu ilerleme raporlarında, en azından ekonomik sorunları çözümlerken kendini fena halde ele veriyor... İçyüzü bir kez bir kez daha ortaya çıkıyor.
Bana ekonomik tahlilini söyle, sana ne, kim olduğunu söyleyeyim. (MS/TK)